Sakıp
Gidenlerimizi toprağa veririz ya…
Bazen her birini gökyüzüne gönderdiğimize sayarım.
Eski Çağ İnsanları gibi…
Orada yıldızlar yoldaşı olsun, ışığı hiç eksilmesin diye...
İşte öyle bir insandı Sakıp.
Can dostum, kardeşimdi…
Arkadaşlığımız son nefesine kadar sürdü.
Uzun yol arkadaşım, yoldaşımdı.
Bildiği doğrulardan hiç şaşmadı.
****
Ali Sakıp Yaşar…
1955 yılında Urfa-Birecik’te doğmuştu.
Babasının memuriyeti nedeniyle İzmir’deydi.
İkimiz de Bornova’da ikamet ediyorduk.
O’nu üniversiteye başladığımız ilk günlerde tanımıştım.
Okuldaki demokratik mücadeleye birlikte başladık.
O günden sonra dostluğumuz eksilmeden sürdü.
İlk eylemimiz “fakülte”
mücadelesiydi. 70’li yılların başında “Yüksek Okul” adıyla kurulan “paralı özel
okullar” kaldırıldı, devlet okulu haline getirildi. Bizim okulumuz da Ege
Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne bağlı, Eczacılık Yüksek Okulu olmuştu. Geçiş
süreci sancılıydı. Bir türlü fakülte
statüsüne geçilmiyordu. Kolları sıvadık… Özlük haklarımızı elde etmek amacıyla
bir araya geldik. Dernek çatısı altında örgütlendik Çok sürmeden “fakülte”
hakkını elde ettik. Kantinimiz ve yemekhanemiz özeldi, lükstü… O eylemden sonra
devlet eliyle işletilmeye başladı. Eğitim kadrosu “taşımalı” sistemden
kurtuldu… “Kürsü” oluşturma aşamasına geçildi.
****
Okulda, günlük hayatımızda Sakıp’la omuz omuza verdik.
Yol arkadaşlığımız diğer demokratik eylemlerle sürdü...
Boykotların, direnişlerin ve çağdaş Üniversite kavgasının
ortasındaydık.
Bizden önceki kuşağın, 68 gençliğinin misyonunu üstlenmiştik.
Denizler, Mahirler gelip geçmişti bu ülkeden…
Tam bağımsız ve sosyalist bir Türkiye istiyorlardı.
ABD emperyalizmi ve işbirlikçilerine savaş açmışlardı.
“Biz ülkemizin kurtuluşu ve halkın mutluluğu için ölümü severek
kucaklarız” diyen insanlardı… Bizim için de daha ötesi yoktu!
****
70’li yılların ikinci yarısında siyasi karmaşa yükselişe
geçti. İzmir’de dikiş tutturamayan “Ülkücü” kesim, üniversitelerde
tutunamayınca Bornova’da toplanmaya başladı. Hatta Bornova kampusunu topluca
basmaya kalktılar. Güvenlik görevlilerinin gayretiyle silahlı baskın toplu
kıyıma dönüşmeden engellendi. İşte o günlerden birinde, okul dönüşü Bornova
otobüsündeydik. İnmemiz gereken durakta inemedik. Ülkücü bir grup ikimizi
kuşatmış, adeta rehin almıştı. Kaç kişi olduklarını bilemedik, kalabalık
görünüyorlardı. Ensemizde sakız patlatıp, “silah” gibi patladığını ima
ediyorlardı. Hep birlikte son durağa kadar geldik. İnerken kalabalığa karışıp,
ani bir hareketle aralarından sıyrıldık. Sakıp’a arkadan bir iki darbe vurmuşlardı.
Bağrış çağrış Semih’in dernek
binasına attık kendimizi. Orada dernek olduğunu bildiklerinden, peşimizi
bırakmışlardı. Karakola gidip şikâyetçi olduk, onlar da şikâyetçi olmuşlardı...
Baba bir komiser bizi karşısına alıp nasihatlerde bulundu. Onlarla birlikte
karakoldan çıkıp olay yerine yakın bir pastaneye gittik. Liderleri Kemal Sandık’tı, oturup lafladık ama
anlaşamadık. Sanki ayrı dillerden konuşuyorduk. Daha buna benzer birçok anımız
oldu Sakıp’la… 12 Eylül’ün karanlık günlerinde
biz zaten mahpustuk. Sakıp da bir badire
atlattı, sonra baba ocağı Birecik’e yerleşti kardeşi Cahit’le... En son
Gaziantep’teydi.
****
Ünye-Antep arası, uzun
bir mesafe vardı aramızda.
“Yolun buralara da düşsün, mutlaka gel, uğra” diyordum,
olmadı.
İki sefer O’na uğrama imkânım oldu.
İlki 26 yıl önceydi, sanıyorum…
İşim gereği Gaziantep’e gittiğimde, uğramıştım.
O tarihte Birecik’teydi.
Mirkelam tesislerinde oturup yılların hasretini gidermiştik.
En son 2007’de gördüm Sakıp’ı,
oturup halleştik.
Çok az bir araya geldik ama iletişimimiz hiç kopmadı.
Telefonla da olsa, görüşmelerimiz sürdü.
Son görüşmemizde eski günlerden konuştuk yine.
Yitip giden arkadaşlardan, kaybettiklerimizden…
Hiçbir arkadaşla bağını koparmak istemediğinden söz etti, uzun
uzun…
Israrla hepsini aramıştı, karşılık bulamadıklarını aramaktan
vaz geçmişti.
Yüreği, gönlü güzel bir arkadaşımızdı.
O’nu da yitip gidenler listesine ekledik.
Işıklar içinde yatsın.
05.11.2022, 13.00
09.11.2022,
Ünyekent
https://www.unyekent.com/kose-yazilari/sakip-3567.html