30 Mart 2022 Çarşamba

Rus Bombardımanında Ünye - Bölüm III


Rus Bombardımanında Ünye

Bölüm III 

 

108 yıl önce I. Dünya Savaşı, Alman yandaşlığı nedeniyle Çarlık Rusyası’na karşı girişilen  bir deniz savaşıyla başlamıştı. Akabinde, 1915’te Rus harp gemileri, Karedeniz kıyılarını Hopa’dan başlayarak Şile’ye kadar bombalamış, deniz araçlarını batırmış ve Ünye dâhil bir çok kenti top atışına tutmuştu. Bu durumu Genel Kurmay Harp Dairesi Başkanlığı Resmi Yayınlarından ve Osmanlı arşivlerinden yararlanarak iki bölüm halinde yazdık. Ayrıca o döneme tanıklık eden büyüklerimizin anlattıklarını, günümüzde yaşayan evlatlarının ağzından aktardık.

Üçüncü ve son bölüm olan bu yazıda ise; çocuk, yaşlı demeden savaşın önüne kattığı, yerinden yurdundan ettiği insanlara değineceğiz. Savaş acıları bombardımanla başlayıp bitmiyor. Göç yollarına düşmüş, açlık ve hastalıkla baş etmeye çalışan insanlar ki, ölülerini yol kenarında denk geldiği mezarlıklara gömen, takatlerinin tükendiği yerde Ünye’yi yurt edinen insanlardır.

İnsanlık tarihi kadar eskidir bu durum ve Augustus döneminin ünlü şairi Horace’ın Satirler’inde bulunan bir deyişle açıklarsak; “De te fabula narratur” diyeceğiz.

Yani “Anlatılan senin hikayendir”.

 

Anadolu’nun Ruslarca İşgali 

Göç dalgası, 1916 yılının Nisan’ında Çarlık kuvvetlerinin Doğu Karadeniz kıyısı boyunca ilerleyerek Trabzon’a kadar olan kıyı şeridini işgal etmesiyle başladı. Yine bu yıllarda, Ünye Alayı 70. Redif Taburu’ndan Osmanoğlu Hüseyin’in Çanakkale Cephesi’nden babasına yazdığı mektupta: “Pederim, memlekette arazi almak heves ediyorsunuz. Baksana Rusya muharebeye hazırlanmış diyorlar. Bir hücum etse bizim araziyyeleri ve hanelerimizi öyle almaklığa şüphe yoktur.” demektedir.

Olayların gelişimi şu şekildedir:

17 Kasım 1914'te yirmi üç parçalık Rus donanması Trabzon’u bombardımanına başlar.

8 Şubat ile 11 Şubat 1915 tarihleri arasında bu saldırılar büyük bir tahribata sebep olur, yüzlerce insan ölür.

Asıl tehlike karada yaşanır. 20 Mayıs 1915 tarihinde Van'ı işgal eden Ruslar, buradan Erzurum’a ve Trabzon’a yönelir. 23 Ocak 1916'dan itibaren kıyı saldırıları iyice yoğunlaşır. 17 savaş gemisinin desteklediği saldırılar sonunda Osmanlı birlikleri geri çekilmek zorunda kalır. İstanbul'dan istediği yardımı alamayan Üçüncü Ordu Komutanı Kamil Paşa, birliklerini Ilıca'ya doğru geri çeker ve Ruslar 16 Şubat 1916'da Erzurum'a girer.

Erzurum’un işgal eden Ruslar, Karadeniz’deki Rus donanmanın desteğini de alarak 24 Şubat 1916'da Rize'yi işgal eder. Of sınırına dayanan Ruslara karşı Baltacı Deresi'nde yöre halkından oluşan kuvvetlerin de yardımıyla Osmanlı askeri birlikleri savunma yapar. Rus ordusunu 20 gün durdurmayı başaran Osmanlı birlikleri, Rusların denizden ve karadan saldırılarının yoğunlaşması ve bu arada hiçbir yerden destek gelmemesi sonucu geri çekilir.

15 Mart 1916'da Of İlçesi Rusların eline geçer. Daha sonra Sürmene işgal edilir ve Ruslar Trabzon kapılarına dayanır.

18 Nisan 1916'da Trabzon Rumlarından bir heyet, Osmanlı birliklerinin 15-16 Nisan'da şehri boşalttığını işgal kuvvetleri komutanı General Lyhkov'a bildirerek kendisini şehre davet eder. Erzurum Caddesi'nden Belediye Meydanı'na giren işgal kuvvetleri şehri teslim alır. Müslüman nüfus göç etmeye başlar. Göç edemeyerek şehirde ve köylerde kalan Müslüman halk ise mağdur bırakılır, işkence görür. Özellikle yerli azınlıkların bu eylemlerde yer aldığı ve yağmalama yaptığı öne sürülür.

Rusların ilerleyişi Giresun Harşit Çayı’na kadar gelir, dayanır. Sarıkamış bozgunundan sonra Rus ordusu ancak Harşit’de durdurulabilmiş, 16 ay süren efsane bir direniş karşısında Rus ordusu, “Karadeniz’in Çanakkalesi” olarak anılacak olan Harşit vadisini geçememiştir.

[Ayrıntılı bilgi için bkz.: 1- Fevzi Çakmak, Büyük Harpte Şark Cephesi Harekatı, İstanbul, 2011.  2- “Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi”, Genel Kurmay Harp Dairesi Başkanlığı Resmi Yayınları, Ankara 1970, 3- BOA, DH. EUM. 5. Şube, 9/62. Ve BOA, DH. EUM. 5. Şube, 13/34. 4- Mediha Kayra, Hoşça Kal Trabzon, Dünya Kitapları, İstanbul 2005]

Göç ve İskân

 Sarıkamış hezimeti üzerine Artvin, Borçka, Acara ahalisinin büyük bir kısmı memleketlerini terk edip hicret etmişlerdi. Bu havaliden göç edenler kafileler halinde Trabzon'a geldiler. Yorgunluktan bitkin ve muzdarip olan mültecilere mahallî idare ve yerli ahali iâşe ve sair hususlarda elinden geldiğince yardımcı oluyordu. Ancak, Ocak-Şubat 1915'de şehrin bombalanması üzerine Trabzonlu kadın ve çocuklar da göç kervanına katıldılar. Erzurum'un düşmesi Trabzon ahalisinin göç hareketini hızlandırdı. Adeta Trabzon tahliye ediliyordu. Mülteciler nereye gideceklerini, nereye sığınacaklarını bilmedikleri halde yalnız düşmana esir düşmemek ve namusunu korumak için bu yollarda ölümü bile göze almışlardı. Bu arada, Trabzon Valisi Cemal Azmi Bey, Yoroz’a kadar tüm iskân ünitelerinin tahliyesi emrini vermişti. Neticede ahalinin büyük bir kısmı kayıklarla denizden veya yaya olarak karadan göç etmeye başladılar. Varlıklı aileler kiraladıkları kayıklarla Ordu'ya hareket ederken, yurtlarını maddî imkânsızlıklar sebebiyle en son terk eden fakir tabaka ise kara yolunu tercih ediyordu. Ancak, sahilde doğu-batı istikametinde doğru dürüst bir yol bile yoktu.

Trabzon'un işgali üzerine vilâyet merkezi Ordu’ya taşınmış ve Vali Cemâl Azmi Bey, vilâyet işlerini buradan idare etmeye başlamıştı. Valinin şahsî teşebbüsleri ve gayretleri sonucu Ordu kazasındaki mültecilerin iâşe ve iskân işleri düzene girdi. Mültecilerin büyük bir kısmı Ermenilerin terk ettiği evlere yerleştirildi. Hususî komisyonlar vasıtasıyla mültecilere ekmek ve ekonomik gücüne göre nakdî yardım yapıldı. Kısa bir müddet içinde Ordu-Ünye arası mültecilerle dolmuş, hatta izdiham meydana gelmişti. Bunun üzerine 10.000 mültecinin iâşe açısından iskâna elverişli olan Ünye, Terme ve Çarşamba'nın dağ köylerine sevk edilmeleri kararlaştırıldı. (BA, DH-ŞFR, Nr. 71/117 : Dahiliye Nezaretinden Trabzon Vilâyeti'ne şifre tel, (17 KE 1332). Kaynak: Prof. Dr. Nedim İpek, Birinci Dünya Savaşı Esnasında Karadeniz ve Doğu Anadolu’da Cereyan Eden Göçler, Samsun Sempozyumu Bildirileri, 16-20 Mayıs 1994)

 

Ünye Feneraltı Mezarlığı

Rusların Harşit deresine kadar ilerlemeleri üzerine Giresun ve Ordu işgal tehlikesi ile karşı karşıya kaldı. Bunun üzerine yöredeki mülteciler ve yerli ahali yeni bir göç dalgası başlatarak deniz veya kara yoluyla Samsun'a kadar çekilmeyi tercih ettiler.

Rusların tacizleri ve kayıkların azlığı sebebiyle deniz yolundan istenilen ölçüde faydalanılamadı. Mültecilerin büyük bir çoğunluğu zorunlu olarak kara yolunu kullandı. Bölgemizde ise humma salgını vardı.

Ünye’ye kadar varan göçmen kabilelerinden biri, salgın hastalık nedeniyle büyük ölçüde kırıma uğradı. Cenazelerini Feneraltı’ndaki mezarlığa defnettiler. Ünye Feneri’nin dibinde yer alan bu mezarlık, yol ile deniz arasına kalan eski bir nekropol (antik mezar) alanıydı. Artık yeni sahiplerini bağrında saklıyordu. 

Salgın hastalığa karşı aşılanan mültecilerin bir kısmı Ünye’ye, bazıları da dağ köylerine yerleştirildi. Arta kalanlar Samsun'a sevk edildiler.

Aralık 1916 tarihi itibarıyla Samsun havalisinde 85.000'i aşkın mülteci vardı. Bunlardan 18.00’i Samsun şehrinde, 18,000'i merkez kaza dahilinde, 4.000'i Bafra'da, 18.000'i Çarşamba'da, 1.600'ü Terme'de, 7.000'i Terme kazası dahilinde, 18.000'i Ünye'de ve 1.500'ü Fatsa'da bulunmaktaydı. Kara yoluyla gelen mültecilerin iâşelerinin temini, hastaların muayene ve tedavisi için Fatsa, Ünye, Terme ve Çarşamba'da birer muayene ve iâşe merkezi tesis edilerek mülteci kafilelerinin aşılanması ve kendilerine sıcak yemek verilmesi temin edildi. Ayrıca, Samsun, Çarşamba ve Ünye'de tesis edilen hususî hastanelerde tedavi edildiler.

 

Ünye’de Kalanlar ve Evlatları

 3 Mart 1918 yılında imzalanan Brest Litovsk Antlaşması’yla Bolşevikler, Çarlık Rusyası’nın işgal ettiği Anadolu topraklarından koşulsuz çekildiler. Troçki’nin imzasıyla terk edilen Doğu Karadeniz kıyılarına yeniden, bu defa tersi bir göç hareketi başlamıştır. Nisan- Haziran 1921 tarihlerinde hali hazır 107.000 göçmen ve mülteci bulunmaktaydı. Bu nedenle, 5 Haziran 1921'de Muhacir ve Mültecilerin İdare Tarzı ve Şevkleri hakkında bir tüzük yayınlandı. (Prof. Dr. Nedim İpek, “Birinci Dünya Savaşı Esnasında Karadeniz ve Doğu Anadolu’da Cereyan Eden Göçler”, 19 Mayıs ve Milli Mücadelede Samsun Sempozyumu, 20 Mayıs 1994, Samsun, s. 54-111.)

Ünye’de kalan ve tarihimizin bu acılarına tanıklık edenlere gelince…

Ünyeli emekli işadamlarından Saim Yıldız’ın babaannesi Havva hanım. Trabzon Vakfıkebir-Çarşıbaşı (Kilye-Kılıta) yerleşiminden Temel Efendi’nin kızıdır. Vakfıkebir’den ölümüne bir yolculuk sonrası Ünye’ye sağ salim ulaşmayı başararak, buraya yerleşmiş, ev-ocak olmuştur. Sonradan İşçi soyadını alan Havva hanım, eski adı Kilit Pınarı olan köylerinden Gomoğlu ceviz helvacıları diye bilinen dört kardeş olarak yola çıkıyorlar. İki kız iki erkek olarak yola çıkan kardeşler, Giresun civarında Rusların denizden top atışına maroz kalıyorlar. İç kesime, yükseklere kaçarken erkek kardeşlerden biri kalabalığa karışıp kayboluyor. (30 yıl sonra tesadüfen Gölcük'te buluyorlar.) İki kız bir erkek olarak Ünye’ye ulaşıyorlar ve Döner çeşme civarında Rumlara ait bir binaya yerleşiyorlar. Aç, susuz; o dönem ne bulurlarsa onunla idare ediyorlar. Taarruz devam ettiğinden, daha güvenli buldukları Yavi Köyü, Kalemenler Mahallesi’ne sığınıyorlar. Havva hanım, köye adını veren Kalemenler’in komşuları İsmail oğlu Mehmet’e gelin gidiyor, soyadı kanunu ile Yıldız soyadını alıyorlar.

Ünye mimarlarından Yakup Halıcı’nın dedesi Mustafa Efendinin (Halıcı), Görele’den göç gelen Fatma hanımla yolları kesişiyor.  Fatma hanım henüz küçük bir kızken, babası, annesi ve ablası ile düşüyor göç yollarına. Savaşın önüne katılan bu aile, yetkililerce Mustafa Halıcı’ya teslim ediliyor. Çilader’e gidip yerleşiyorlar. Sonradan Mustafa Halıcı ile Fatma hanım evlenip, Ünye nüfusuna katılıyor.   

Ünye’de eğitim alanında yıllarca hizmet vermiş olan emekli öğretmen Nagehan Ön’ün de benzer bir hayat öyküsü var: “Eski insanlar kaçmışlar, kayıkla taa Şile ye gitmiş annemin dedesi kürek çekerek…” diyor.

Ve ekliyor: “Gençler savaşmış yaylalarda Ruslarla... Bugün kaçma şansımız da yok, savaşmaya gücümüz de. Tüfek icat oldu mertlik bozuldu. Babamın halası sekiz çocuk gömmüş Vakfıkebir Samsun arası muhacirlikte… Allah bir daha bize savaş yaşatmasın.”     

Daha niceleri var aramızda, savaş ve bombardıman acılarından süzülerek günümüze ulaşmış o insanların evlatları…

Bizim tarihimiz önemli ama boş bir öğünme aracı olarak değil…

Anlamak için gerekli.  

  

ÜNYE TARİH ARAŞTIRMA GRUBU

AHMET KABAYEL – AHMET DERYA VARİLCİ

 

 30.03.2022, Ünyekent

http://www.unyekent.com/yazi/3102-rus-bombardimaninda-unye-bolum-iii.html