24 Ağustos 2022 Çarşamba

Alevilik Üzerine (1)


 

Alevilik Üzerine (1)

(Ali Rıza Kaçmaz’ın aziz hatırasına)

 

 

Ünye yerel tarihi çerçevesinde yerel nüfusu oluşturan insanlarımızla ilgili yıllardan bu yana yazmaktayız. Şimdi aramızda olmayan Alevi kökenli bir dostum: “Her kesimden insanı yazdınız da bir bizden bahsetmediniz!” diyerek sitem ederdi. “Sizin kesimin öyküsü biraz hassas, Ali Rıza kardeşim.” diyerek, kaçamak cevaplar verirdim.




Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın cemevi ziyareti ardından, konuya küçük bir giriş yapma zamanının geldiği kanaatine vardım.

 


Erdoğan’ın Cemevi Ziyareti

 

Ankara'nın Çankaya ve Mamak ilçelerinde bulunan üç ayrı cemevine 30 Temmuz’da düzenlenen saldırıların ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ani bir kararla Muharrem orucunun son gününde Hüseyin Gazi Cemevi’nde iftar programına katıldı.

Erdoğan’ın ziyaretine başta Hüseyin Gazi Derneği yönetimi ile bazı Alevi örgütleri tepki gösterirken, cemevinin Erdoğan'ın ziyareti için yeniden dizayn edilmesi, Mustafa Kemal Atatürk, Hz. Ali ve Hacı Bektaş-ı Veli portrelerinin Erdoğan'ın oturduğu bölümden kaydırılması tartışmalara yol atı. 

Alevi Vakıfları Federasyonu, Hüseyin Gazi Kültür ve Sanat Vakfı yönetimine ilişkin ihraç süreci başlattığını duyurarak, “İnanç ritüellerimizin fütursuzca istismar edilmesine sessiz kalan Hüseyin Gazi Kültür ve Sanat Vakfı yönetimini kınıyoruz” dedi.

Eski Ak Parti Milletvekili Reha Çamuroğlu’na göre Erdoğan’ın cemevi ziyareti, kendisini hedef alan provokasyonların önünü kesmek, 'Alevilere karşı bir iktidar' cepheleşmesini önlemek için yapıldı. Cumhurbaşkanı’nın bir dizi provokatif ve organize olduğu ayan beyan belli olan eylemlerden rahatsız olduğunu ileri sürüldü. (Kaynak: Gazete Duvar)

Diğer yandan bu ziyareti bir “Alevi açılımı” na yoranlar oldu.

 

“Alevi Açılımı”

 

Erdoğan’ın cemevi ziyareti, “Alevi açılımı” öncesi bir PR çalışması olarak değerlendirildi…

Acaba Erdoğan “Alevi açılımı” na mı hazırlanıyor?

İktidara yakın çevrelerden beklenmedik tepkiler geldi.

Aslında “beklendik”idi…

Bu tepkiler iki eksene yerleştirilmişti:

1- 30 Kasım 1925’te kabul edilen bir yasayla tekke, zaviye ve türbeler kapatılarak; türbedarlıklar ile şeyhlik, dervişlik, müritlik, dedelik, seyyidlik, çelebilik vb. birtakım unvanlar kaldırılmamış mıydı?

2- Tek bir Alevi tipi yok. Şii, Kızılbaş, Bektaşi, Caferi, Nuseyri, İmamiye, Zeydiye, İran Şiası, Arap Şiası, Hizbullah, Alisiz Alevilik peşindeki sosyalist grublar gibi bir düzine topluluk var. Hepsinin de ülkemizde uzantıları var.  Pandora’nın kutusunun kapağı açıldığında ne olacağını kestiremezsiniz.

 

Sonuçta “Bu işler biraz da “mayınlı tarlada top oynamak gibidir” denildi.  

“Toplumsal kabuller, beklentiler, korkular iyi okunmaz ise bu tür girişimler faydadan çok zarar verir. Tosya’ya pirince giderken evdeki bulgurdan olursunuz.”

(Bkz. A. Dilipak, 19.08.2022, Yeni Akit; “Alevi açılımı” mı dediniz! )

 

Aslında Erdoğan’ın cemevi ziyareti hiç bir cenahtan olumlu tepki almadı. Cemevleri kendi oluşumları içinde bu ziyaretten haberli ve sorumlu olmadıklarını ileri sürdü.

Peki devlet erkanı bu mekânı kendi kafalarından, çarşı-Pazar ziyaretine gider gibi mi düzenlemişti?

Doğal olarak cemevlerinin önde gelen talebi, ibadet mekânlarının ibadethane olarak tanınmasıydı.

Bu süreçte de bu talebin sözü edilmedi.

Olay bir parça toz-duman arasında –şimdilik- kaynayıp gitti...

En azından “Demokratik Açılım” yahut “Kürt Açılımı” gibi bir mecraya varmadı.

İlerleyen günlerde umarız varmaz!

 

Alevilik Nedir?

 

Sözcük anlamı Hz. Ali’ye bağlı ya da onun soyundan olanlar demektir. Bir inanç sistemi olarak karşımıza çıkan Alevilik, tarikat olmadığı gibi, tek bir tarikata da bağlanamaz. Daha çok bir mezhep, bir din görünümündedir (A. Gölpınarlı). Kısaca, Hz. Ali’nin tarafını tutan insanların dünya görüşü olarak tanımlanabilir (R. Zelyut).

Bu bağlamda Alevi, Hz. Muhammed’in ölümünden sonra, Hz. Ali’nin halife olmasını isteyen ve onu imam olarak kabul eden herkesi kapsamaktadır. Daha sonra ise Şii-Batıni inançlara bağlananların tümü Alevi kabul edildi.

Hazreti Muhammed’in ölümünden sonra, İslam tarihinde belirgin bir düşünce ayrılığı ortaya çıkar. Müslümanlar, Mekkeliler ve Medineliler grubu olarak ikiye bölünürler. Medineliler de kendi aralarında düşünce ayrılığına düşünce, Mekkeliler duruma egemen olurlar.

Hz. Muhammed’in soyu olan Haşimoğulları, Peygamber’in soyundan geldiği ve onun damadı olduğu için Hz. Ali’nin halife olmasını ister. Hz. Ali’yi tutanlara karşılık, Hz. Ebubekir’i tutanlar olmak üzere iki karşıt grup ortaya çıkar. Hz. Ali’yi tutanlar (Aleviler), Hz. Osman döneminde çıkan bir isyanda halifenin öldürülmesi üzerine Hz. Ali’yi halife ilan ederlerde de, kökeni toplumsal ve ekonomik nedenlere dayanan bu siyasal ayrılık, düşünce ve inanç ayrılıklarıyla da beslenerek günümüze kadar sürer gelir.

Düşünce ve inanç ayrılıkları, mezhepleri ve bu mezheplere bağlı tarikatları doğurur.

Bir siyasal tavır olarak ortaya çıkan Alevilik, egemen kesime karşı tavır alan halk kesiminin düşünce biçimi olurken, Sünnilik ise yönetim kesiminin ideolojisi olarak biçimlendirildi (R. Zelyut).

Batınilik, Alevilerin kendi ideolojilerini açıklama, olayları çözme yöntemidir.

 

Anadolu Aleviliği

 

Büyük ölçüde sözlü kültür geleneğinin hakim olduğu ve heterojen bir takım özelliklere sahip olan Anadolu Alevîliği, Türklerin İslam’a girişiyle birlikte yaklaşık X. yüzyıldan itibaren başlayan bir süreç içerisinde doğmuştur. Bundan dolayı Alevîliğin doğuşunda Türkler’in İslamiyet’e girişlerinin önemli bir rolü vardır. Türkler’in İslam dinine girişleri, yalnız Türk tarihini ya da İslam tarihini değil, sonuçları itibarıyla dünya tarihini de çok yakından ilgilendiren önemli bir hadisedir. Böylesine önemli olan bu süreç, yüzyıllar öncesinden günümüze süzülerek Alevîliğin doğuşunda da önemli bir etkiye sahiptir. Bu süreçte Alevîliğin ilk nüvelerini teşkil eden anlayış ve eğilimler, özellikle yoksul olan göçebe ve yarıgöçebe Türkmen boyları arasında yayılmıştır. (A.Turan, H. Yıldız, Tarihten Günümüze Anadolu Aleviliği, s. 12)

Faruk Sümer’e göre, Anadolu’daki dinî hareketlerden ekserisinin de Çepni boyu ile yakın ilgisi vardır. Muhtemelen 1240’taki Baba İshak Ayaklanması’na katılan Türkmenler arasında onlar da vardı. Sümer’e göre İlhanlı hükümdarı Olcaytu’nun On İki İmam Şiîliği’ni kabul etmesinden sonra Anadolu’daki Ulu Yörük, Boz Ok, Yukarı Kelkit ve Canik’te yaşayan göçebe birçok topluluk, Halep Türkmenlerinden bazı oymaklar ile Sivas, Tokat, Amasya, Canik, Malatya, Dersim bölge ve yörelerindeki birçok köy bu mezhebi yani Şiîliği kabul etmişlerdir ve buralarda Şiîliği yayanlar da Barak Baba dervişleri ile diğer şeyh ve dervişlerdir. Bu Türkmen topluluklarının içinde Çepni oymakları da vardır. (F. Sümer, Çepniler, s.25-33)

Çepniler bugün, Afyon (Hocalar), Balıkesir (Merkez, Balya, Badırma, Bigadiç, İvrindi, Kepsut, Manyas, Sındırgı, Susurluk), Bolu (Merkez, Mudurnu) Bursa (Mudanya), Çorum (Kargı, İskilip), Gaziantep (Araban, Nizip, Yavuzeli), Kırşehir (Çiçekdağı), Konya (Beyşehir, Taşkent), Manisa (Saruhanlı, Soma, Turgutlu), İzmir (Bergama, Dikili. Kınık, M.Kemal Paşa), Sivas (Gemerek) ve Karadeniz Bölgesinde Sinop, Samsun, Ordu, Giresun, Rize ve Artvin illerinde yaşamaktadırlar.

Batı Anadolu’da İzmir, İzmit, Adapazarı ve Balıkesir’e gitmelerine rağmen en yoğun olarak yerleştikleri, yaklaşık 700 yıldan beri varlıklarını devam ettirdikleri ve kültür mirasını en iyi muhafaza ettikleri bölgelerden biri Doğu Karadeniz bölgesi, bu bölgede de Asar/ Ağasar/ Akhisar yöresi olmuştur. (Ali Çelik, Trabzon-Şalpazarı Çepni Kültürü, Trabzon 1999, s. 26)

Çepnilerin Karadeniz bölgesine gelişleri ve Doğu Karadeniz bölgesine yerleşmeleriyle ilgili farklı iki görüş vardır. Bunlardan ilkinde Çepnilerin Sinop üzerinden doğuya doğru gittikleri ifade edilmektedir. İkinci görüş ise Harşit vadisinden Karadeniz’e doğru geldikleri şeklindedir.

Çepnilerin Sinop bölgesine yerleştikleriyle ilgili herhangi bir delil yoktur, ancak bu dönemle ilgili belgelerden Türklerin sürekli olarak doğuya doğru ilerledikleri anlaşılmaktadır.

Bryer’in verdiği bilgilere göre, Trabzon Rum imparatoru II. Jean (Yuannis) zamanında (1280-1297) Türkler Ünye (Halibia) yöresini fethetmişlerdir. Bu Türkler'in Sinop Çepnileri olmaları kuvvetle muhtemeldir.

Trabzon Rum imparatorluğunun saray tarihçisi Panaretos'a göre imparator Giorgi (1260-1280) hükümdarlığının 14. yılında yani 1280 yılında Toresion dağında Türkmenler' e tutsak düşmüştür. Panaretos, II. Jean'ın 1297 yılında öldüğünü, onun zamanında Türklerin Halibia (Ünye yöresi) yöresini ellerine geçirdiklerini söyledikten sonra Trabzon dolaylarına kadar uzanan büyük bir istilâ hareketlerinde bulunduklarını yazar. Öyle ki çok yerler gayr-i meskûn bir duruma gelmiştir. Yukarıda da söylendiği gibi, bu Türkler veya onların çoğu büyük bir ihtimalle Çepniler ve başlarındakiler de Bayram Bey ailesidir. (A.Bryer, Greeks and Türkmens)

Ünye’ye yerleşmiş olan günümüz Alevi ailelerinin kökenini de bu Çepni boyunda aramak gerekir.

 

(Devam Edecek: Güvenç Abdal Ocağı, Karadeniz-Ünye Çepnileriyle İlişkisi.)

 

 

24.08.2022, Ünyekent

https://www.unyekent.com/kose-yazilari/alevilik_uzerine_1-3416.html

17 Ağustos 2022 Çarşamba

Ünye Su Sporları Kursu


Ünye Su Sporları Kursu

 

 Ünye Su Sporları Kulübü ve Ordu Büyükşehir’in Belediyesinin ortak projesi olarak, her Çarşamba günü Yalı sahilinde ücretsiz optimist kursu veriliyor.

Ünye Kent’ten Özlem Arslan’ın haberine göre “Kursa aşırı derecede talep var.”

Ünye Su Sporları Dernek Başkanı Savaş Kara, “optimist sporu yanında kano derslerimizi de hızlandırıp, su sporlarını Ünye halkına sevdirmeyi amaçlıyoruz.” diyor.

Eğitmenler, şimdilik 28 öğrenciden oluşan kursiyerleri grup grup çalışmalara çıkarıyorlar.

Tam donanımlı ve güvenlikli olarak yapılan bu çalışmalarda, eğitmenlerin teknelerle kursiyerlere refakat ettiği ifade edilmektedir.

 

Anladığımız kadarıyla, önceki yıllarda başlayan Ünye’nin su sporları etkinliği, optimist (yelkenli) kurslarıyla daha da zenginleşerek yoluna devam etmektedir.

Geçen yaz Ordu’dan bir etkinlik için gelen teknelerden aşina olduğumuz bu yelkenlilerin bir bölümünü Ünye’ye transfer eden Ordu Büyükşehir Belediyesi oldukça isabetli davranmıştır.

Optimist antrenörü Melisa hanımın da işaret ettiği gibi optimist sporu için “muazzam bir koyumuz var!”

Bu koyda 12 ay denize girilebilir. 12 ay bu spor yapılabilir.

Lakin Ünye Koyu ve Yalı Sahili için kötü bir haberimiz var.

Önceki yazılarımızda zaman zaman değindiğimiz gibi…

Ünye Koyu can çekişiyor!

 



 

Bizzat Ordu BŞB’nin projeleriyle Yalı Sahili bitirilmek isteniyor.

Dere bakslarının, akarsuların getirdikleriyle…

Deniz dolgusu, kumsal betonlaştırma faaliyetleriyle…

Körfezdeki hassas akıntının önüne set çekiliyor...

Körfez iyice doldu, sığlaştı.

Deniz çekilmeye başladı. 

 


Serbest Piyasa Fındık Fiyatı

 

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın fındık fiyatını 54 Lira olarak açıkladığı hafta yazmıştık:

“Serbest piyasayı nasıl etkileyecek?” diye.

Ünye’de fındık, sahil kesimi için belirlenen 13 Ağustos günü toplanmaya başlandı.

Gelgelelim, serbest piyasada 42 Liradan alınan fındık moralleri bozmuş.

 

Hayatın iyice pahalandığı, fındık yevmiyesinin 300 TL olduğu ortamda fındığın belirtilen kadar para etmemesi karşısında umutlar TMO, FİSKOBİRLİK ve Tarım Kredi Kooperatiflerine kaldı.

Şayet bu kurumlar fındığı belirlenen fiyattan alır ve üreticinin önemli miktar ürününü almaya aday olabilirse, serbest piyasa yükselebilir.

Bunun için öncelikle TMO alım noktaları çoğaltılmalı ve üreticiler istediği zaman bu noktalarda fındığını satabilir durumda olmalıdır.

Aksi halde açıklanan fındık fiyatı havada kalır.

 


 

Acısu Çeşmeleri Neden Akmıyor?

 

Ünyelilerin çoğu içme suyunu Acısu çeşmelerinden temin eder.

Çayını bu sudan demler.

Bir dönem Acısu çeşmelere verilmecek dendi. Şişelenecek yahut damacana içinde satışa sunulacaktı. Çataltepe Suyu gibi ticari amaçla kullanılacaktı…

Tepkiler gecikmedi, haliyle o düşünceden vaz geçildi.

Birkaç gündür acı suyun akmadığı veya bazı çeşmelerde çok az aktığı görüldü.

“Acısu yine paralı mı olacak?” diyenler oldu.

 


Bir görüşe göre de, Ünye Belediyesi Acısu’yu ana merkezinden çekerek, gece tankerlerle Asarkaya’daki tesislere taşıyormuş.

Bu nedenle Acısu çeşmelerinin suyu kesiliyormuş.

Allah aşkına kalksın bir görevli de konuya açıklık getirsin.

Halkın suyuyla oynanmasın!

 

 Tarım Kredi Kooperatif Marketi

 

Ünye Tarım Kredi Kooperatif Marketi’nde “İndirim başladı!” dendi.

Hafta başında uğrayıp baktık, bizim gibi merak edip gelenlerin akınına uğramış.

Gerçekten de bazı kalemlerde; makarna, un, salça ve bakliyat gibi ürünlerde ve bazı ürünlerin bir kısım çeşitlerinde kısmi bir indirime gidilmiş.

Vatandaş ayçiçeği yağı vb. ürünlerin fiyatındaki fahiş artışın ardından yapılan “kısmi” indirimi bütçesine fazla uygun bulmamış olmalı ki, gelenlerin çoğu alıp almamakta tereddütlüydü.

Kimileri de akaryakıt fiyatlarına benzetti…

İki yukarı, bir aşağı!

Ne zaman bu fiyatlar istikrara kavuşacak acaba?

 

 

Kabil Düşeli 1 Yıl Oldu

 

Bir yıl önceye kadarki Afganistan yönetimi…

Çok kötüydü.

ABD işgali altındaydılar, ulusal egemenlikleri yoktu…

İnsan haklarından, demokratik yönetimden yoksundular.

 

Bir yıl önce…

ABD işgalcileri ve işbirlikçileri ülkeyi terk etti.

Bir yıldan bu yana ülke Taliban rejimiyle yönetiliyor.

 

Bugün Afganistan’da…

Durum daha da kötü!

O günden kalan bir fotoğraf…

Hep gözlerimin önünde:

 


Kabil’den kaçmaya çalışanlardan biri, şevkle kameraya el sallıyor.

Bir kutlamadaymış gibi, gülümsüyor.

Kaçıp canını kurtarma sevdası değil sanki...

Adam kameraya poz verme derdinde.

 

Şimdi bu zatı muhteremlerden kaçı gelip ülkemize yerleşmişlerdir…

Ülkemizin neresinde ve ne yapmaktadırlar?

 


 

Ünyekent, 17.08.2022

https://www.unyekent.com/kose-yazilari/unye_su_sporlari_kursu-3404.html

 


 

10 Ağustos 2022 Çarşamba

Saray Camii Tuvaleti



Saray Camii Tuvaleti

 

 Saray Camisi orijinal haliyle ayakta kalmayı başarabilen Ünye’nin en eski camisidir. Şehir merkezinde “Taşınmaz Kültür Varlığı” olarak tescillenmiş tek camidir.

16 yıl önce, Mayıs 2006’da restorasyon ihalesi yapıldığında sevinmiştik.

Akabinde Saray Camii, 2007’ yılında restore edildi.

Restorasyon projesinde, caminin avlusunda bir de tuvalet yer alıyormuş.

Bu tuvalet, caminin mezarlığına denk geliyor.

Durumu öğrendiğimizde karşı çıktık.

Restorasyon nedeniyle yazdığımız “Saray Camii” adlı yazımızda bu konuyu özellikle belirttik.

Başta Ünye Müftülüğü ve Ünye Belediyesi olmak üzere bir çok kurum ve kişiye durumu anlattık; avluda aralarında caminin banisi Kondoroğlu Ahmet ve yakınlarının da olduğu 12 mezarın bulunduğunu ve bu alana tuvalet yapılmasının uygun olmayacağını söyledik.

Ancak engel olamadık.

Proje gereği tuvalet caminin avlusuna, yer seviyesinden daha aşağıda olacak biçimde inşa edilmeye başlandı.

Restorasyonu yapan mühendis Muzaffer Özdemir[1] ile görüştük. İhaleyi alırken tuvaletin projede yer aldığını, ihale anlaşması gereği tuvaletin yapıldığını söyleyen Özdemir,  hafriyat sırasında Ünye’de olmadığını, avlunun eski bir mezarlık olduğunu bilmediğini ifade etmiştir.

 

16 Yıl Sonra Gelen Bir Yanlışlık Parodisi

 

Yer seviyesinden aşağıya inşa edilen tuvalet, caminin banisi ve yakınlarının bulunduğu bir mezarlığa inşa edilmekle kalmayıp, önemli bir mühendislik hatasına da sahne oldu.

Deniz seviyesinden aşağıda kalan tuvalet sık sık geri basıyor, kullanım dışı kalıyordu.

Sonuçta alınan bir kararla tuvalet, 16 yıl sonra yeniden, bu defa yer seviyesinin üstünde inşa edilmeye başlanıyor.

Bu kararı kim yahut hangi kurum verdi?

Anıtlar Yüksek Kurulu’ndan onay alındı mı?

Bilmiyoruz.

Ancak 16 yıl sonra gelen bu yanlışlık parodisi, trajik olmaktan çıkıp gülünç olmaya başladı. Parodi; ciddi bir oyunun bir bölümünü ya da tümünü, aradaki koşutluğu koruyarak komikleştiren, biçimini bozmadan ona bambaşka bir içerik vererek, içerikle biçim arasındaki bu karşıtlıktan gülünç ve eleştirel etki yaratan oyun biçimidir.

Bu oyunu kim oynuyor?

Hangi kurum adına bu karar alındı?

Saray Camisi gibi Ünye’nin en önemli kültürel mirasına neden böyle bir muamele reva görüldü?

Bu tarihsel caminin avlusunda 300 yıldır yatan banisinin ve yakınlarının kalıntıları neden çöp gibi yerlerinden alındı, tuvalet çukuru açmak amacıyla mezarları hunharca talan edildi, mezar taşları ve ecdat kemikleri hafriyat kamyonlarına yüklenerek denize dolgu yapıldı?

Bugünse şu soruyu soruyoruz:

Yeraltına gizledikleri tuvalet, neden 16 yıl sonra yeryüzüne çıkarılıyor?

 

16 yıl önce yapılanlar trajikti…

Bugün yapılanlar ise trajikomiktir.

 

Saray Camisi Tarihçesi    

 Durumu daha iyi anlamak için biraz geriye gidelim. Saray Camisi, adını 180o’lü yılların başında inşa edilen Süleyman Paşa Sarayı’ndan almıştır. Saraya yakınlığı ve saray mensuplarınca kullanılması nedeniyle bu isimle anılsa da, caminin inşa tarihi saraydan en az 90 yıl öncesine dayanır.

Saray Caminin kim tarafından ve ne zaman yapıldığını,  giriş kapısı üzerinde Arapça harflerle yazılmış orijinal kitabesinden öğreniyoruz. Cami 1716 yılında inşa edilmiştir. Camiyi yaptıran kişi Hacı Ahmed’tir. Kondoroğlu olarak anılan Hacı Ahmed’in Kaptan olduğu tahmin edilmektedir. Ünye’de o dönemle “varlıklı” diye bilinen kesimler, başta asker kökenli devlet erkanı; paşa ve benzerleri olmak üzere, kadı ve kaptanlardır. Hacı Ahmet camiyi yaptırdıktan sonra, burada görev yapanların, imam ve müezzinlerin yanı sıra caminin çeşitli giderlerini karşılamak amacıyla tarihi çınar ağacı yanına bir de değirmen yaptırdı. Anasu’dan gelen derenin üzerine inşa edilen bu değirmen 1800’lü yılların sonuna kadar çalışmıştır.[2]

Caminin batı yönünde yer alan bahçe mezarlıktır, muhtemelen camiyi yaptıran şahsa (banisi Kondoroğlu Ahmed) ve yakınlarına aittir. Bahçede yer alan servi ağaçlarından birinin yaşı, caminin inşası ile aynı zamanda denk gelişi, eski bir gelenek olarak ağacı dikenin yahut camiyi yaptıranın bu ağaç altına defnedildiği çağrışımını yaratmaktadır. Bahçede 12 mezar olduğu tahmin edilmektedir.     

Caminin bahçesi gibi meydanın da önemli bir bölümü mezarlıktır. Zamanla meydandaki yaya ve araç trafiğinin artması, savaş nedeniyle sığınak kazılması ve nihayet hükümet konağının temel kazısı nedeniyle meydandaki mezarlar tümüyle kaldırılmıştır. Meydan düzenlenirken ve cami yanından geçen patika genişletilirken, caminin bahçesi yol seviyesinin altında kalmış, üstüne toprak doldurularak, kod farkı giderilmiştir ve camiye ait mezarlar toprak altında kalmıştır.[3]

Cami, inşa edildiği tarihten 2007 yılına kadar önemli bir onarım görmemiştir. Zamanla yıprandığı, hatta cami olarak kullanılamaz duruma geldiği, İkinci Dünya Savaşı sırasında cezaevi olarak kullanıldığı, birkaç küçük onarımla cami olarak hizmet verdiği bilinmektedir. Bu süreçte, eski minare -ardıç ağacından olup, tamamı ahşaptır- neredeyse kendiliğinden yıkılmış, 1950’li yılların ortasında günümüze ulaşan taş minare yapılmıştır.

 

Restorasyon,  Tarihi Belgeler ve Tuvalet

16 yıl önce Saray Camii Restorasyonu’nu yazarken şöyle demiştik:

Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün faaliyetleri çerçevesinde ve belirledikleri program uyarınca gerçekleştirilen Saray Camisi restorasyonu, şüphesiz Ünye için önemli bir kazanımdır. Tarihi bir eserin ayakta tutulması yanında, cami olarak kutsal bir mekanın onarılması ve bugün hala kullanılıyor olması, yapılan işe ayrı bir anlam katmaktadır.

Yazılı belge olarak giriş kapısındaki kitabe, Saray Camisini yaptıran kişi hakkında bize bilgi ulaştıran tek kaynaktır.  

Bir başka yazılı belge ise, mezarlık olarak kullanılan bahçenin hafriyatı sırasında ortaya çıkmıştır. Yer seviyesinin altında inşa edilen umumi tuvalet için, kepçeyle çıkarılan 10 – 15 kamyon dolusu toprak, kamyonlara yüklenerek, Atatürk Parkı Dolgu alanına “moloz” olarak dökülmüştür. Hafriyat sırasında, kepçeye takılan ve bir merhumeye ait  olan mezar taşını alarak muhafaza eden Recai Kılıç, Camiye ait “bir belge”yi kurtarmıştır.

Üçü de artık aramızda olmayan, resulü rahmana karışan Recai Kılıç, Rifat Coşkun ve Mahmut Güner, restorasyon başlamadan iki ay önce birer dilekçe ile Samsun Anıtlar Yüksek Kurumu’na başvurmuşlardır. Mezarlık olarak kullanılan bahçeye tuvalet yapılmasının sakıncalarına işaret etmişlerdir. Buna karşın, projenin ihaleye çıkarıldığı, bu aşamada herhangi bir müdahalenin söz konusu olamayacağı bildirilmiştir. Mahmut Güner, bu defa Diyanet İşleri Başkanlığına baş vurmuştur. Ancak oradan da bir netice alamamıştır.  

Çevreden görüp, müdahaleci olan bazı duyarlı vatandaşların dışında, maalesef yapılan uygulamanın -mezarlığı tuvalete çevirmenin- sorumluluğunu resmi, sivil hiçbir kişi ya da kuruluş üstlenmemiştir. Yol kıyısındaki ağaçların ise niye kesildiği bilinmemektedir.[4]

 

Sonuç olarak, bugün geldiğimiz noktada yer altındaki tuvaletin “görünür” olmasının, hem de çirkin bir yapı olarak tarihi mekanın dibine inşa edilmesinin sorumluluğunu da kimse üstlenmeyecektir.

Sosyal medyada “Allah aşkına bu kimin projesi, nasıl izin verildi, kim izin verdi?” diyerek sorgulayan, “Derhal durdurun ve Saray Camisi’nin etrafından betonu ve inşaatı uzak tutun.” diyen değerli hemşehrimiz Muammer Bilgiç’e ve duyarlı tüm Ünye halkına bize yalnız olmadığımızı gösterdikleri için şükran duygularımızı iletiriz.[5]

 

 

 

ÜNYE TARİH ARAŞTIRMA GRUBU

AHMET KABAYEL - AHMET DERYA VARİLCİ

 

 

10.08.2022, Ünyekent

https://www.unyekent.com/kose-yazilari/saray_camii_tuvaleti-3396.html



[1] Nuri Bilge Ceylan’ın yönettiği “Uzak” filminin “Altın Palmiye”li oyuncusu Muzaffer Özdemir, aslen Jeoloji mühendisidir. Hobi olarak yaptığı restorasyon işinde, Saray Camisi’ni seçme sebebi, bu camiyi “şirin” bir yapı olarak görmesidir. Maddi kazanç elde etmediğini ifade ettiği bu faalitette, cami avlusunun altında mezarlar olduğunu bilse, tuvalet işine hiç girmeyeceklerini, en azından hafriyatın bu şekilde gerçekleşmesine engel olunabileceğini söylemiştir. Bugün gelinen noktada tuvaletin ikinci bir yapı olarak caminin bitişiğinde yükseldiğini öğrense, acaba ne söylerdi?

[2] 106 yaşına kadar yaşayan ve berrak bir hafızaya sahip olan Aziz Çavuş’un , bir değirmenden söz ettiği söylenir. Mehmet Kaplan’ın dedesi Aziz Çavuş, Saray Camisi’ni yaptıran Hacı Ahmed Efendi’nin cami için bir değirmen yaptırdığını ve Anasu Deresi’nden gelen su üzerine kurulduğu, Çınar ağacı ile Süleyman Paşa Sarayı arasında yer aldığı ve 1800’lü yılların sonuna kadar çalıştırıldığı söylenir. Recai Kılıç’tan öğrendiğimiz bu bilgi, isimleri zikredilen diğer kişiler tarafından da doğrulanmıştır.

[3] Recai Kılıç, Mahmut Güner, Orhun Güven ve Hasan Hafız (Kuru) gibi daha birçok Ünyeli ve cami görevlileri, cami bahçesinin mezarlık olduğu bilgisine sahiptirler. Eski belediye başkanlarından Hüsrev Yürür’ün, gazeteci Yaşar Karaduman’a yaptığı açıklamadan da anlaşılacağı üzere, Navarrin Gazisi Tiryaki Hasan Paşaya ait mezar, meydandan buraya nakledilmiş, buradan da muhtemelen “Elmalık” denilen Çakırtepe Kabristanlığına götürülürken, diğer mezarlar toprak altında kalmıştır. (Bkz. Yaşar Karaduman Şirin Ünye Gazetesi, 07.11.2006 Tarihli nüsha. “Mezarda Karışan Paşalar”).

[4] 16 yıl önce restorasyon nedeniyle yazdığımız “Saray Camii” adlı yazıdan aktarılmıştır. (Bkz. 30 Kasım 2007 tarihli Ünye Kent Gazetesi.)

[5] Günümüze ait Saray Camii yeni tuvalet inşaatı görselleri Sn. Bilgiç’in sosyal medya platformundan alınmıştır.




Saray Camii tuvalet çalışması!!!
Günümüze ait görseller Sn. Muammer Bilgiç'in 
sosyal medya hesabından alınmıştır.


Hafriyat sırasında merhum Recai Kılıç tarafından korumaya alınan 
mağfure Zahide Hanımın 1763 tarihli mezar taşı.

Kasım 2007 Restorasyonu sırasında Saray Camii ve yeraltındaki tuvaleti.

Saray Camii Kitabesi:

Bu camiyi yaptıranın ismi Hacı Ahmed’dir
Temiz huylu, sağlam tabiatlı, yumuşak yaratılışlıdır

Ahiretini onarmak için yaptırdı bu camiyi
Lütuf sahibi Allah’ın yardımıyla yapıldı bu hayra

Nasıl dünyada nice gemiye kaptan olduysa
Ahiret denizinde de müminler gemisinin kaptanı olsun

Allah inayetini daima kendine yoldaş etsin
Dosdoğru yola iletip hidayet etsin

Bu duadan sonra, tarih düşmek için Sümrânî der ki
Bunun sevabı Kondoroğlu Hacı Ahmed’e naim olsun

1132 [1720/1721]

Transkribe eden : İrfan Dağdeviren
Günümüz diline çeviren : Ahmet Selim Tuncer






 

3 Ağustos 2022 Çarşamba

Mezuniyet Günleri

 


Mezuniyet Günleri

 

 

OMÜ Arkeoloji paylaşım platformuna yazmış Süleyman..

“Akdeniz Sualtı Kültür Mirası’nda yüksek lisans yapmak isteyen var ise; cuma başvuruların son günü.” [14:24, 27.07.2022] demiş ve eklemiş:

“Ayrıntılı bilgi için bana ulaşabilirsiniz. Kazı nedeniyle gemide olduğumdan ancak WhatsApp ile ulaşabilirsiniz, zaman zaman internet olan bir yere gidiyorum.”

 

İçim eridi, Süleyman arkadaşın duyurusuna başvuru yapmak için can attım.

Üç yıl önce Urla’da kazı sırasında kaybettiğimiz Arkeolog Prof. Dr. Hayat Erkanal geldi aklıma…

O’nun anısına orada olmalıyım diye düşündüm.

(Eşimin aklına da Hayat hoca gelmiş olmalı ki “Olmaz!” dedi.)

Konu kapandı.

Daha az riskli bir görev seçmeliydim.

Çaresiz beklemeye aldım kendimi…

Üstelik idealim “Sosyal Antropoloji”...

O dalda yüksek lisans imkânlarını araştırmalıyım.

Acaba ne yapmalıyım?

 

Muhteşem Yaz Sezonu

 

Geçtiğimiz ay İzmir’deydik.

Ürkmez’de denize girdik.

İzmir’in sıcağı bunaltıcıydı.

Ama deniz suyu soğuktu.

Üstüne üstlük zona başladı sırtımda.

Bütün planlarım yattı.

Bölgedeki antik kentleri gezecektim:

Teos, Lebedos, Kolophon, Klaros, Notion…

İzmir’deki dostlarımı görecektim, Ege Eczacılık’tan…

Hiç biri gerçekleşmedi, memlekete döndüm.




 

İyi ki dönmüşüz, Ünye’de muhteşem bir yaz sezonuna denk geldik.

En güzel yaz günlerini yaşadık diyebilirim.

Günün çoğu Uzunkum sahillerinde geçti.

Daha kaç gün sürer, bilemiyorum.

Hadi hayırlısı.

 

(Bu ara Pandemi’nin yeniden atağa geçtiğini, Ünye’de vaka sayısının 1132 olduğunu buraya not düşüyorum. …)

 

Ünye’de Olan Bitenler

 

Yalıkahve sahili fazla bir değişime uğramamış.

Büyük Şehir Belediyesi’nin projesine “ahalinin onayı” alınmadan başlanmayacaktı.

Buna rağmen başlandı.

Bir baktık, denize uzanan dere baksının üzerine (nam-ı diğer kanalizasyon), oturma grubu ve kameliye inşa ediliyor.

Bıraktığımız aşamada kalmış.

(Proje şimdilik dondurulmuş görünüyor.)

Döndüğümüzde Magnetik Kum Voleybol Turnuvası yapılıyordu.

Uzun bir aradan sonra Cumhuriyet Meydanı yeniden Yaz Konserleri’ne tanık oldu.

Sahil Yolu’ndaki kasisi saymazsak, olumsuz bir gelişmeye tanık olmadık.

Özetle: All Quiet On The Middle Blacksea’s Ünye,

(Tam da bu cümleden hareketle, Kuzey Amerika’dan gelebilecek her tepkiyi göğüslemem gerekebilir!)




 

Ayrıntılar

 

Sahil Yolu üzerine, AVM önüne “hız kesme” amaçlı bir kasis kondurulmuş.

Kazalara davetiye çıkaran bu kasisi sosyal medya sayesinde öğrendik.

Bindiği otobüs bu kasisten geçerken yaralanan ve kazayı hafif atlatan Özer Kayır arkadaşımıza bu vesileyle geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz. 

Akabinde bir gece yarısı kasisin tıraşlandığını duyduk.  

Ertesi sabah üzerinden geçtik, biraz indirmişler ama bu haliyle bile oldukça rahatsız edici.

Yakışık almıyor sahil yoluna.

Anlaşılan daha bir süre bu şekilde geçeceğiz üzerinden.

 

Yürürler Konağı’yla ilgili yazımın üzerinden üç ay geçti.

Konağın manevi mirasçısı Restorasyon Ana Bilim Dalı Emekli Başkanı Prof. Dr. Zeynep Ahunbay’a açık mektup niteliğindeydi. Değerli hocam gerekli duyarlığı gösterip, irtibata geçmişti. Konağın sahibiyle ve Büyük Şehir Belediye Başkan Danışmanı mimarla durumu görüştük. Konakla ilgili gelişmeleri Anıtlar Yüksek Kurulu üyesi hocam Prof. Dr. Vedat Keleş’e de ilettim.

İç cephede neler olduğunu bilmiyorum.

Ancak dış cephede boyadıkları sütunu, beyaza dönüştürmekten öte bir düzenleme yaptıklarını görmedim.

O yazıda yazdıklarımın hiç biri dikkate alınmamış.

İlgililerin dikkatine!

 

Ünyeli Ozan Kulfani (Mustafa Uğur Alan), Kazakistan’da Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü’nde yer almış. Üniversitelerde tez konusu olarak değerlendirilen değerli ozanımızı tebrik ediyorum. Kalemine, yüreğine sağlık.

 

Cumhurbaşkanı Erdoğan fındık fiyatını 54 Lira olarak açıkladı.

Fındık piyasası İtalyan Ferraro şirketinin güdümünde.

Açıklanan bu fiyat, hangi tür fındığa ve nasıl uygulanacak bilinmiyor.

Serbest piyasayı nasıl etkileyeceği de merak konusu.

Ayrıca, mevsimlik fındık işçilerinin barınağı bu sezon es geçilmiş.

“Kendi fındığınızı kendiniz toplayın!” öğüdü gündemde.

 

Asarkaya Yolu tamamlandı. Çıkarken sorun yok da, inerken dikkat. Kaptırıp gitmeyin, virajlar keskin! Karadeniz’in en güzel manzarasına sahip bu kent ormanına yakışır bir yol olmuş. Kendisi gibi yolu da muhteşem, teşekkürlerimizle.

 

Artan nüfusu ve içinden çıkılamayan araç trafiğiyle Ünye bu yaz bayağı sorun yaşadı. 20 Temmuz’da yeni kararlar gündeme geldi. Ünye Sahil Yolu ve Niksar Caddesi’nde yaşanan tıkanıklık, yolların bordür ile bölünmesi ve çeşitli trafik uygulamalarıyla aşılmaya çalışılacak.

Biraz sabır lütfen…

Çok sürmez bir iki hafta sonra düğünler biter.

Ahali fındığa çekilir.

Sorun kendiliğinden halledilir.  

 

 

03.08.2022, Ünyekent

https://www.unyekent.com/kose-yazilari/mezuniyet_gunleri-3382.html





Ne olmuştu Arkeolog Prof. Dr. Hayat Erkanal hocaya...


Arkeolog Prof. Dr. Hayat Erkanal Vefat Etti

Arkeofili 28 Temmuz 2019

İzmir’in Urla ilçesindeki Limantepe su altı kazılarının da başkanlığını yapan Prof. Dr. Hayat Erkanal, tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybetti.

İzmir’in Urla ilçesindeki Limantepe Su Altı Kazı Heyeti Başkanı Prof. Dr. Hayat Erkanal 79 yaşında hayatını kaybetti.

Dalış yaparken geçirdiği kalp krizi sonucu Ege Üniversitesi (EÜ) Tıp Fakültesi Hastanesine kaldırılan Erkanal, bugün 28 Temmuz 2019 tarihinde yaşamını yitirdi.

EÜ Tıp Fakültesi Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Tuncay Göksel, 12 Haziran’dan bu yana hastanenin yoğun bakım servisinde tedavi gören Erkanal’ı sabah saat 11.45’de kaybettiklerini söyledi.

Hastanın 12 Haziran’da Karaburun’dan kalp krizine bağlı olarak hastanelerine getirildiğini dile getiren Göksel, “Hastanın tedavisi solunum cihazıyla yapılıyordu. Bugün solunum yetmezliğinin ilerlemesinden dolayı hastamızı kaybettik.” dedi.

Erkanal, 12 Haziran’da dalış yaparken kalp krizi geçirmiş ve EÜ Tıp Fakültesi Hastanesi’ne kaldırılmıştı.

Urla Limantepe’de Türkiye’nin ilk su altı kazısını başlatan Erkanal, farklı projelere de destek vermişti. Urla’daki kazı, arkeoloji dünyasının en önemli sualtı kazılarından biri olarak gösteriliyordu.

1940 yılında İzmir’de doğan Erkanal, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Protohistorya ve Önasya Arkeolojisi Kürsüsü’nden 1964’de mezun oldu. 1963-1964’de Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde çeşitli görevlerde çalışan Erkanal, 1979’da profesör oldu. Ankara Üniversitesi Protohistorya ve Önasya Arkeolojisi Anabilim Dalı Başkanlığı da yapan Erkanal, kariyeri boyunca pek çok araştırma kazısına katıldı.

Hocamıza ve tüm sevenlerine baş sağlığı diliyoruz.