31 Mart 2020 Salı


Laleli Cami Hakkında Yeni Bulgular

İkinci Bölüm


Ondokuz Mayıs Üniversitesi’nin bir nüvesi olmak, yerel tarih konusunda yeni imkânlar getiriyor. Fen Edebiyat Fakültesi’nde aynı binadayız Tarih Bölümü okutanlarıyla… Öncelikle Rıza Hocanın yanına gidiyorum. Prof. Dr. Rıza Karaca Tarih Bölümü Başkanı… Öncelik O’nundu. Ünye Tarih Araştırma Grubu olarak yazılarımızda değerli hocamızın iki kitabından yararlanmıştık. Haznedar Ailesi ve Canikli Ali Paşa isimli kitaplarıydı. Ünyeliydi ama Ünyeliler benden şimdiye kadar hiç yararlanmadı diye sitem etti. Fatsa’da yapılan bir etkinliğe davet edilmiş tebliğci olarak… Bundan sonra sizi Ünye’de de göreceğiz demiştim, ileride yapacağımız etkinlikleri kastederek.
Yanına uğradığım diğer Tarih hocası, çalışmalarından yararlandığımız Prof. Dr. Mehmet Yavuz Erler oldu. Geçen hafta bahsi geçen Laleli Cami Belgesi’nde sıklıkla adını andığımız İfraz yahut Efraz Kazasını soruyorum.  1837 tarihli Canik Livası Defterlerinde de Ünye’ye bağlı “on bir köyden oluşan” önemli bir yapıya sahip bu yerleşimin adına daha önceki ve sonraki tarihlerde pek rastlamadığımızı söylüyorum. Ayrıca idari bölümlenmelerde “kazanın kazası” nasıl oluyor? “Kaza olarak sözü edilen Ünye’nin nasıl oluyor da Efraz gibi bir kazası olabiliyor?” diye soruyorum.
Aldığım yanıt kısa ve net oluyor:
O dönemde idari yapılanma ihtiyaca göre oldukça hızlı şekilleniyor; örneğin bir yerde bir maden keşfedilse oraya hızlı bir nüfus akışı oluyor ve derhal idari bir düzenlemeye gidiliyordu. Donanmaya kereste ihtiyacı, tersane oluşumu yahut bölgeden çıkarılacak çok miktarda taşa ihtiyaç duyulduğunda yine benzer bir düzenlemeye gidilebiliyordu.
Ünye’nin kısa bir dönem de olsa, Canik Livasına bağlı bir il (sancak) yapılmasının ama mülki amirin “kaymakam” olarak kalması ancak böyle bir pragmatizmle açıklanabilirdi.
Bu vesileyle Ünye Tarih Araştırma Grubu çalışma grubumuzu genişletmiş, bünyemize yeni isimler katmış oluyorduk.
Biz bu noktada, Laleli Cami Belgelerini bize gönderen araştırma görevlisi arkadaşımız Sabri Bacacı’nın yeni bulgularına dönüyoruz.

Sultan Bâyezid-i Velî Camii

Belgedeki ikinci husus, söz konusu belgede  “Sultan Bâyezid-i Velî Camii” adıyla bir cami inşa edilmiş olduğudur. Mehmet Recep isimli şahıs, otuz seneyi aşan sürede Sultan Bayezid-i Veli Camii'nin hatibidir. Kendisinin yanlışlıkla deftere “kendirci” biçiminde tahrir edildiğini ve mahkeme edilerek düzeltme yoluna gidildiğini öğreniyoruz.
1-     Mehmet Recep’in hatibi olduğu Sultan Bâyezid-i Velî Camii, halen söz konusu mevkide mevcut ahşap Laleli Camii midir?
2-    Canik sancağının İfraz kazasına tabi ve Lale Deresi diye bilinen köydeki cami, Sultan İkinci Bayezid tarafından tahtta bulunduğu 1481-1512 yılları arasında mı yapılmıştır?
3-    Şehzadelik yıllarını Amasya'da geçiren ve Amasya, Tokat ve Sivas valiliği yapan Sultan’ın bu camisi şehzadelik döneminde yapılmış olabilir mi?
4-    Her hali karda beş yüz yılı aşkın bir süre önce inşa edildiği anlaşılan Sultan Bâyezid-i Velî Camii de ahşap bir cami miydi?


Laleli Cami Kaç Yaşında?

Dendrokronoloji adıyla bilinen bir bilimsel yöntemle, ağaç halkalarının incelenmesi ve izlenmesi sonucu yaş tayinleri yapılmaktadır. 1994’te ağaç halkalarından tarih tespiti yapan Prof. Dr. Ian Kuniholm, Laleli Cami’ini 1395 yılından başlayarak 1522’ye kadar getirir. 10 Ayrı numuneden hareketle 127 yıla yayarak tarih tespiti yapılma nedeni, seçilen kalasların daha önce başka maksatla kullanılması yahut zaman içinde bazı kısımlarının yenilenmesidir. Ortalama bir tespitle caminin 450-500 yıllık bir geçmişe sahip olduğunu söylemek mümkündür.  Farklı ağaçların yıl halkalarını karşılaştırarak yapılan tespitlerde çevre tarihini ve arkeolojiyi ilgilendiren veriler elde edilmektedir. Bu yönüyle her iki cami kronik olarak aynı zaman dilimine denk gelmektedir.

II. Bayezid

Sultan Bâyezid-i Velî namıyla anılan Osmanlı padişahı II. Bayezid ''Sofî /Sofu Bayezid'' olarak da bilinir. Fatih Sultan Mehmed ile Arnavut asıllı Gülbahar Hatun'un oğludur. İstanbul'un fethi sırasında henüz çocuk olan Bayezid, ertesi yıl Edirne Sarayı'ndan kalabalık bir eğitimci-musahip kadrosuyla ayrılıp Amasya sancak beyliğine gitti. Özel eğitimi sürerken ilk gençlik yıllarında Amasyalı Nacizâde, Çandarlızâde İbrahim Çelebi, Hamza Beyzade Mustafa Paşa, hattat Şeyh Hamdullah vb aydınlarla dostluklar kurarak çok yünlü kültür edindi. Padişah oluncaya değin 27 yıl bu kentte oturdu ve Rumiye-i Suğra (Sivas-Tokat-Amasya bölgesi) valiliği yaptı. Fatih'in çıktığı Doğu seferinin ilk menzili olan Gebze'de ansızın ölmesi (4 Mayıs 1481) üzerine, küçük kardeşi Konya Valisi Cem'den daha önce İstanbul'a gelip tahta oturdu.
Sultan’ın bu bölgelerde hayratlarının bulunması gayet doğal olduğu gibi yine sofi Sultan olarak bilinen II. Bayezid'in irşat faaliyetlerinin yapılabilmesi için vakıf, tekke ve zâviye gibi eğitim kurumlarını teşvik ettiği bilinmektedir.

(Devam Edecek)


29.01.2020, Ünyekent








Ne Mutlu Türk'üm Diyene!


Ne mutlu Türk'üm diyene!

"Gazi Mustafa Kemal’e ait bu sözler, 
söylendiği günden bu yana hep tartışma konusu olmuştur."