Karadeniz Arkeolojisi - Hellenistik Dönem Ekonomisi
Karadeniz’in toplumsal yapısı Helenistik Dönem’de de önemli
bir değişim geçirmedi. Hellenistik Dönem, Karadeniz’de daha çok kültürel alanda
önemli bir etkileşim gösterdi, dolayısıyla dönemin egemen unsurlarıyla eski
sosyo-ekonomik yapıya benzer bir ilişki içine girildi. Bölgeye bir dönem egemen
olan Pontus Krallığı, Pers kökenli olmasına rağmen Grek kültürünün
uygulayıcısıydı. Kendilerinden sonra bölgede hâkimiyet sürdürecek olan
Romalılar gibi Helenistik kültürün bir parçasıydılar. Klasik Grek kültürü (din,
sanat ve yazın olarak) Pontus krallıklarında baskındı, Roma hâkimiyetinde bile
Karadeniz’de Latince değil, daha çok Grekçe konuşulmaya ve yazılmaya
başlanmıştı. Dönem boyunca Karadeniz kentlerinde Helenistik Grekçe olarak da
bilinen Koini lehçesi, bir bakıma
ortak dil “lingua franca” olarak
gelişmiştir.[1]
Antik Çağ’ın Baskın Üretim Tarzı
Antik Çağ boyunca baskın üretim tarzı köle emeği üzerine
kurulmuştu. Antik Çağ öncesinin avcı-toplayıcı toplumlarında “köle” anlayışı
yoktu. Bazı araştırmacıların “asalak” olarak nitelendirdiği bu toplumlarda
herkes eşitti ve elde ettiklerini ortaklaşa harcarlardı.[2]
Toprağı işlemeyi öğrenerek “üretim” yapan insan, yerleşik
topluma geçince durum değişti. Emeğin üretkenliği arttıkça, ürün birikti (depolama)
ve gelir eşitsizliği ortaya çıktı. Toplumlar sınıflara bölündü, topluluklar
arası yağma ve talan başladı. Savaş esirleri bu defa öldürülmeyip esir alındı
ve üretime seferber edilerek köleleştirildi.
Eskiçağlarda köleliğin ortaya çıkmasının çok farklı nedenleri vardı.
Savaşlar, ticari ilişkiler, mülkiyet kavramı, yoksulluk, borç nedeniyle
köleleştirme, korsanlık veya haydutluk, köle ana-babadan doğma gibi etkenler
bir kesim insanların diğerleri tarafından köle yapılmasına neden olmaktaydı.[3]
Kölelik kurumu, toprağın işlenerek ürün fazlası elde edildiği andan
itibaren insanlık tarihinin toplumsal yapısına girmeye başladı. Köleliğe ait en
eski kayıtlara Eski Mısır, Sümer, Akkad ve Antik Yunan gibi toplumlarda ter
almaktadır.
Böylece Antik Çağ’da köleci üretim ilişkileri baskın üretim tarzı oldu.
Köleci üretim tarzı, Antik Çağ’ın her döneminde ve her
toplumda aynı ölçüde ve aynı biçimde değildi. Arkeolojik kazılardan elde edilen
belgelere göre köleliğin tarihi MÖ. 4.000 yılı başlarına değin gitmektedir. Tarihin
bir paradigması olsa gerek, bu aşamaya “uygar”
toplumlara geçiş dönemi denilmektedir.
Eski Mısır’da da kölelik M.Ö. 4.000’li yıllarda başladı.
Mısır köleleri tamamen Firavun’a aitti ve sadece iş yapmak
için kullanılan bir alet gibiydi. Üretim araçları (toprak, iş aletleri vb.)
gibi köleler de efendinin mülkiyetindeydiler.[4]
Kölelerin hiçbir sivil hakkı yoktu ve efendilerini ilâh olarak
görürlerdi. Gerek Mısır piramitleri gerekse Mısırlı yöneticilerin günümüzde de
mevcut olan heykelleri Mısır’da köleliğin ne denli yüksek bir boyutta olduğunun
en önemli kanıtlarındandır.
Yine aynı dönemde, M.Ö. 4.000 yıllarında Sümerlerde görülen köle edinme tamamen “köle emeği” üzerine kuruluydu. Sümerler, Asurlular ve Akkadlar
kölelerini tarlalarda, sulama düzenlerinin yapımında ve soyluların hizmetinde
kullanıyorlardı.[5]
Köle emeğinin Anadolu’da yaygınlaşması MÖ. 2000’lerde Hititler sayesinde oldu. oldu. Kızılırmak
havzasında yerleşim gösteren Hititler’de kölelik egemen üretim biçimiydi. Ev
hizmetinde kullanılanlar, Hitit metinlerinde Sümerce bir kelime olan Namra ile ifade edilirdi ve Hititçesi Arnuwala olan “savaş tutsakları” ile
sağlanmaktaydı. Bu insanlar Hititlerin fethettikleri topraklardan sürüp Anadolu
içlerine getirdikleri canlı ganimetlerdir. Özellikle zanaatçı ve çoban halktan
kişilerin köle olduğu Hititlerde kölelik oldukça ağır şartlara sahipti. Köleler
alınıp satılabiliyor, bir suç işlediklerinde dövülebiliyor, hatta
öldürülebiliyordu.
MÖ. 3.000’li yıllarda Kuzey Mezopotamya’da kurulan Asurlara baktığımızda köle sayısının
Hitit ve Eski Mısır’daki kadar fazla olmamakla birlikte özellikle hamal,
katırcı ve kervan koruyucusu olarak köleler edinildiği görülmüştür. Anadolu’ya
sirayeti Kültepe merkezli Asur Ticaret kolonileri aracılığıyla olmuş ve “köle
pazarları” kurulmuştur. “Harran envanteri”
adıyla
anılan belgenin hayvanlar, sulama araçları ve köleler de içinde olmak üzere
Asurlu sömürgecilerin topraklarını kapsayan listenin ayrı bir önemi vardır.[6]
Hititler Dönemi2nde Kuzey Anadolu’da (Karadeniz kıyı kesimi)
yaşayan ve düzenli bir toplumsal yapıya sahip olmayan Kaşkalar hakkında net bilgiye sahip değiliz. Hitit metinleri
dışında bilgi edinilemeyen Kaşka topluluklarının sosyal yapısı, dönemin “uygar”
toplumlarına göre daha “barbar” olmalıdır. Haliyle sistemli bir köle emeğinden
söz etmek mümkün değildir.
Hellenistik Krallıklarda Sosyal Yapı
Hellenistik dönem krallıkları,
İskender politikasının aksine “fetih
hakkı”na göre örgütlenmişlerdi. Bu krallıkların hâkimiyet alanlarında,
değişik kültürlerden farklı halklar bulunduğu için sadece bir merkezi otorite
altında (krallık) yönetilebilirdi. Böylece Pers kalıntısı “satrap” yönetimi
terk edildi, imparatorluk krallıklara bölündü. Daha etkili bir deyişle “Doğu
tipi bir merkezi monarşiler” oluşturuldu. Hellenistik devletlerde yönetici
tabaka; Yunanlılardan, Makedonlardan ve Hellenleşmiş yerel soylulardan meydana geliyordu.
Hellenistik krallıklarda yaşayan yerli halklar ise, vergi ve angaryaya bağlı bir köylü kitlesinden
oluşuyordu. Bu kesim öncekinden daha istikrarlı, barışın tesis edildiği daha
iyi bir yönetime kavuşmuş gibiydi. Mısır ve Mezopotamya’daki imkânlar iyi
değerlendiriliyor, sulama şebekeleri daha doğru yönetiliyordu. Ancak, halkın
yaşam biçiminde değişen fazla bir şey yoktu. Pers boyunduruğunun yerine, yeni
istilacıların getirdiği, daha ustaca ama daha ezici bir başka sömürü geçti. Her
ikisinde de üretici güçler aynıydı. Ekonomi temelde köle emeğine dayanıyordu. Bütün doğal zenginlikler, tarım
arazileri, madenler, tuzlalar, taş ocakları hükümdarın mülküydü. Ticari
faaliyet, dokuma ve yağ endüstrileri kral tekellerinin elindeydi. Tarım, sanayi
ve ticari işletmeler kiralama yöntemiyle bazı imtiyazlılara veriliyor ve burada
çalışan kesim ya doğrudan kölelerden yahut köleleştirilmiş vergi ve angarya
mükelleflerinden oluşuyordu. Köle ticareti pek gelişmişti: Büyük çoğunluğu da
özellikle Nubya’dan (Sudan'ın kuzeydoğu kesiminde yer alan bir çöl)
getiriliyordu. İskender’in imparatorluğu, istikrarsız ve geçici bir nitelik
taşısa da, köleci toplumun gelişiminde yeni bir aşamayı temsil eden, yeni
sosyal ve siyasal ilişkilerin doğuşunu engelleyemedi.[7]
Nüfuslarının azlığı nedeniyle yerli halk içinde eriyip yok
olmaktan çekinen Makedonlar, krallık otoritesine bağlı siteler halinde
örgütlenmişlerdi. Geniş bir özerkliğe sahip ve uzun bir süre vergiden bağışık
olan bu kentler, Akdeniz’den Türkistan’a kadar hızla çoğalmışlardı. Bu siteler,
yerlilerden zorla aldıkları ve aynı yerlileri köleliğe mahkûm ettikleri
topraklarda zenginleşmiş birer idari ve ticari merkez durumundaydı. Bu süreçte
Doğu ülkeleriyle Batı arasında yoğun bir ticari ilişki ağı kuruldu. Doğu ülkeleriyle
Yunanlıların iktisadi ilişkileri, kültürleri arasında karşılıklı etkileşim
oluştu. Bu devletlerden bazılarında büyük bir gelişmeye yaşandı.
Hellenistik devletlerin en önemli merkezleri yeni kentlerdi;
Babil ve Memphis gibi Doğu’nun eski kentleri ikinci plana düşmüştü. Antiokheia
ve Aleksandreia dünya çapında merkezler oldular.[8]
Bunlardan biri de Karadeniz’de hüküm süren Amasia ve Sinope’yi
merkez edinen Mitridates Krallıklarıydı.
Her ne kadar dönemin en büyük köleci imparatorluğu Roma’ya karşı isyan
bayrağını açmış asilerin öncüsü gibi görünse de Pontus Krallığı köleci bir üretim tarzına sahipti.
Ancak bu krallıklar böyle sürüp gitmedi, Örneğin başlangıçta
Akdeniz’den Hindistan’a dek uzayan Seleukoslar Krallığına MÖ. 63’te Romalılar
son verdiğinde, ellerinde yalnızca Suriye’nin birkaç iliyle Kilikya’nın doğu
kesimi kalmıştı.
Aynı yıllarda Roma komutanı Pompeius, VI. Mithradates’i
yenerek Pontus Krallığına son verdi.
Batı kökenli Roma İmparatorluğu da benzer bir örgütlenmeye
sahipti ve ekonomisi köle emeğine dayanıyordu. Onların Anadolu’daki varlığına
da doğudan gelen Türkler son verdi.
Şüphesiz İlkçağ’ın doğu toplumlarında da “köle emeği”
mevcuttu. Ancak batıdakiler gibi kurumsallaşmamıştı. Köle emeği, Çin ve
Hindistan hariç Asya toplumunun tamamında ekonomiyi belirleyen unsur değildi.
Doğu’da henüz kabile sisteminin bir varyasyonu olan Asya tipi üretim tarzı mevcuttu.
Kaynaklar:
Hadas,
Moses, Hellenistic Culture; Fusion and Diffusion, Columbia University Press,
1959.
Tanilli,
Server. Yüzyılların Gerçeği Ve Mirası, İnsanlık Tarihine Giriş, Cilt I, Say
Yay. İst. 1984.
Zubritski,
Mitropolski, Kerov, İlkel Topluluk, Köleci Toplum, Feodal
Toplum, Sol Yay. 1979.
Nikitin,
Paul. Ekonomi Politik, Principes
d’Economie Politique, 1962, Eriş Yay.
Biestry,
Stephen, Antik Dünya – Mısır, Roma, Yunan, İş Bankası Kültür
Yay. 2009.
Diakov,
V.-Kovalev, S.
İlkçağ Tarihi 1, Yordam Kitap, 2017.