30 Temmuz 2025 Çarşamba

Karadeniz Arkeolojisi - Hellenistik Dönem Ekonomisi

 


Karadeniz Arkeolojisi - Hellenistik Dönem Ekonomisi

 

Karadeniz’in toplumsal yapısı Helenistik Dönem’de de önemli bir değişim geçirmedi. Hellenistik Dönem, Karadeniz’de daha çok kültürel alanda önemli bir etkileşim gösterdi, dolayısıyla dönemin egemen unsurlarıyla eski sosyo-ekonomik yapıya benzer bir ilişki içine girildi. Bölgeye bir dönem egemen olan Pontus Krallığı, Pers kökenli olmasına rağmen Grek kültürünün uygulayıcısıydı. Kendilerinden sonra bölgede hâkimiyet sürdürecek olan Romalılar gibi Helenistik kültürün bir parçasıydılar. Klasik Grek kültürü (din, sanat ve yazın olarak) Pontus krallıklarında baskındı, Roma hâkimiyetinde bile Karadeniz’de Latince değil, daha çok Grekçe konuşulmaya ve yazılmaya başlanmıştı. Dönem boyunca Karadeniz kentlerinde Helenistik Grekçe olarak da bilinen Koini lehçesi, bir bakıma ortak dil “lingua franca” olarak gelişmiştir.[1]


 

Antik Çağ’ın Baskın Üretim Tarzı

 

Antik Çağ boyunca baskın üretim tarzı köle emeği üzerine kurulmuştu. Antik Çağ öncesinin avcı-toplayıcı toplumlarında “köle” anlayışı yoktu. Bazı araştırmacıların “asalak” olarak nitelendirdiği bu toplumlarda herkes eşitti ve elde ettiklerini ortaklaşa harcarlardı.[2]

Toprağı işlemeyi öğrenerek “üretim” yapan insan, yerleşik topluma geçince durum değişti. Emeğin üretkenliği arttıkça, ürün birikti (depolama) ve gelir eşitsizliği ortaya çıktı. Toplumlar sınıflara bölündü, topluluklar arası yağma ve talan başladı. Savaş esirleri bu defa öldürülmeyip esir alındı ve üretime seferber edilerek köleleştirildi.

Eskiçağlarda köleliğin ortaya çıkmasının çok farklı nedenleri vardı. Savaşlar, ticari ilişkiler, mülkiyet kavramı, yoksulluk, borç nedeniyle köleleştirme, korsanlık veya haydutluk, köle ana-babadan doğma gibi etkenler bir kesim insanların diğerleri tarafından köle yapılmasına neden olmaktaydı.[3]

Kölelik kurumu, toprağın işlenerek ürün fazlası elde edildiği andan itibaren insanlık tarihinin toplumsal yapısına girmeye başladı. Köleliğe ait en eski kayıtlara Eski Mısır, Sümer, Akkad ve Antik Yunan gibi toplumlarda ter almaktadır.

Böylece Antik Çağ’da köleci üretim ilişkileri baskın üretim tarzı oldu.

Köleci üretim tarzı, Antik Çağ’ın her döneminde ve her toplumda aynı ölçüde ve aynı biçimde değildi. Arkeolojik kazılardan elde edilen belgelere göre köleliğin tarihi MÖ. 4.000 yılı başlarına değin gitmektedir. Tarihin bir paradigması olsa gerek, bu aşamaya “uygar” toplumlara geçiş dönemi denilmektedir.

Eski Mısır’da da kölelik M.Ö. 4.000’li yıllarda başladı.

Mısır köleleri tamamen Firavun’a aitti ve sadece iş yapmak için kullanılan bir alet gibiydi. Üretim araçları (toprak, iş aletleri vb.) gibi köleler de efendinin mülkiyetindeydiler.[4]

Kölelerin hiçbir sivil hakkı yoktu ve efendilerini ilâh olarak görürlerdi. Gerek Mısır piramitleri gerekse Mısırlı yöneticilerin günümüzde de mevcut olan heykelleri Mısır’da köleliğin ne denli yüksek bir boyutta olduğunun en önemli kanıtlarındandır.

Yine aynı dönemde, M.Ö. 4.000 yıllarında Sümerlerde görülen köle edinme tamamen “köle emeği” üzerine kuruluydu. Sümerler, Asurlular ve Akkadlar kölelerini tarlalarda, sulama düzenlerinin yapımında ve soyluların hizmetinde kullanıyorlardı.[5]

Köle emeğinin Anadolu’da yaygınlaşması MÖ. 2000’lerde Hititler sayesinde oldu. oldu. Kızılırmak havzasında yerleşim gösteren Hititler’de kölelik egemen üretim biçimiydi. Ev hizmetinde kullanılanlar, Hitit metinlerinde Sümerce bir kelime olan Namra ile ifade edilirdi ve Hititçesi Arnuwala olan “savaş tutsakları” ile sağlanmaktaydı. Bu insanlar Hititlerin fethettikleri topraklardan sürüp Anadolu içlerine getirdikleri canlı ganimetlerdir. Özellikle zanaatçı ve çoban halktan kişilerin köle olduğu Hititlerde kölelik oldukça ağır şartlara sahipti. Köleler alınıp satılabiliyor, bir suç işlediklerinde dövülebiliyor, hatta öldürülebiliyordu.

MÖ. 3.000’li yıllarda Kuzey Mezopotamya’da kurulan Asurlara baktığımızda köle sayısının Hitit ve Eski Mısır’daki kadar fazla olmamakla birlikte özellikle hamal, katırcı ve kervan koruyucusu olarak köleler edinildiği görülmüştür. Anadolu’ya sirayeti Kültepe merkezli Asur Ticaret kolonileri aracılığıyla olmuş ve “köle pazarları” kurulmuştur.  “Harran envanteri”  adıyla anılan belgenin hayvanlar, sulama araçları ve köleler de içinde olmak üzere Asurlu sömürgecilerin topraklarını kapsayan listenin ayrı bir önemi vardır.[6]

Hititler Dönemi2nde Kuzey Anadolu’da (Karadeniz kıyı kesimi) yaşayan ve düzenli bir toplumsal yapıya sahip olmayan Kaşkalar hakkında net bilgiye sahip değiliz. Hitit metinleri dışında bilgi edinilemeyen Kaşka topluluklarının sosyal yapısı, dönemin “uygar” toplumlarına göre daha “barbar” olmalıdır. Haliyle sistemli bir köle emeğinden söz etmek mümkün değildir. 


 

Hellenistik Krallıklarda Sosyal Yapı

 

Hellenistik dönem krallıkları, İskender politikasının aksine “fetih hakkı”na göre örgütlenmişlerdi. Bu krallıkların hâkimiyet alanlarında, değişik kültürlerden farklı halklar bulunduğu için sadece bir merkezi otorite altında (krallık) yönetilebilirdi. Böylece Pers kalıntısı “satrap” yönetimi terk edildi, imparatorluk krallıklara bölündü. Daha etkili bir deyişle “Doğu tipi bir merkezi monarşiler” oluşturuldu. Hellenistik devletlerde yönetici tabaka; Yunanlılardan, Makedonlardan ve Hellenleşmiş yerel soylulardan meydana geliyordu.  

Hellenistik krallıklarda yaşayan yerli halklar ise, vergi ve angaryaya bağlı bir köylü kitlesinden oluşuyordu. Bu kesim öncekinden daha istikrarlı, barışın tesis edildiği daha iyi bir yönetime kavuşmuş gibiydi. Mısır ve Mezopotamya’daki imkânlar iyi değerlendiriliyor, sulama şebekeleri daha doğru yönetiliyordu. Ancak, halkın yaşam biçiminde değişen fazla bir şey yoktu. Pers boyunduruğunun yerine, yeni istilacıların getirdiği, daha ustaca ama daha ezici bir başka sömürü geçti. Her ikisinde de üretici güçler aynıydı. Ekonomi temelde köle emeğine dayanıyordu. Bütün doğal zenginlikler, tarım arazileri, madenler, tuzlalar, taş ocakları hükümdarın mülküydü. Ticari faaliyet, dokuma ve yağ endüstrileri kral tekellerinin elindeydi. Tarım, sanayi ve ticari işletmeler kiralama yöntemiyle bazı imtiyazlılara veriliyor ve burada çalışan kesim ya doğrudan kölelerden yahut köleleştirilmiş vergi ve angarya mükelleflerinden oluşuyordu. Köle ticareti pek gelişmişti: Büyük çoğunluğu da özellikle Nubya’dan (Sudan'ın kuzeydoğu kesiminde yer alan bir çöl) getiriliyordu. İskender’in imparatorluğu, istikrarsız ve geçici bir nitelik taşısa da, köleci toplumun gelişiminde yeni bir aşamayı temsil eden, yeni sosyal ve siyasal ilişkilerin doğuşunu engelleyemedi.[7] 

Nüfuslarının azlığı nedeniyle yerli halk içinde eriyip yok olmaktan çekinen Makedonlar, krallık otoritesine bağlı siteler halinde örgütlenmişlerdi. Geniş bir özerkliğe sahip ve uzun bir süre vergiden bağışık olan bu kentler, Akdeniz’den Türkistan’a kadar hızla çoğalmışlardı. Bu siteler, yerlilerden zorla aldıkları ve aynı yerlileri köleliğe mahkûm ettikleri topraklarda zenginleşmiş birer idari ve ticari merkez durumundaydı. Bu süreçte Doğu ülkeleriyle Batı arasında yoğun bir ticari ilişki ağı kuruldu. Doğu ülkeleriyle Yunanlıların iktisadi ilişkileri, kültürleri arasında karşılıklı etkileşim oluştu. Bu devletlerden bazılarında büyük bir gelişmeye yaşandı.

Hellenistik devletlerin en önemli merkezleri yeni kentlerdi; Babil ve Memphis gibi Doğu’nun eski kentleri ikinci plana düşmüştü. Antiokheia ve Aleksandreia dünya çapında merkezler oldular.[8]

Bunlardan biri de Karadeniz’de hüküm süren Amasia ve Sinope’yi merkez edinen Mitridates Krallıklarıydı. Her ne kadar dönemin en büyük köleci imparatorluğu Roma’ya karşı isyan bayrağını açmış asilerin öncüsü gibi görünse de Pontus Krallığı köleci bir üretim tarzına sahipti.

Ancak bu krallıklar böyle sürüp gitmedi, Örneğin başlangıçta Akdeniz’den Hindistan’a dek uzayan Seleukoslar Krallığına MÖ. 63’te Romalılar son verdiğinde, ellerinde yalnızca Suriye’nin birkaç iliyle Kilikya’nın doğu kesimi kalmıştı.

Aynı yıllarda Roma komutanı Pompeius, VI. Mithradates’i yenerek Pontus Krallığına son verdi.

Batı kökenli Roma İmparatorluğu da benzer bir örgütlenmeye sahipti ve ekonomisi köle emeğine dayanıyordu. Onların Anadolu’daki varlığına da doğudan gelen Türkler son verdi. 

Şüphesiz İlkçağ’ın doğu toplumlarında da “köle emeği” mevcuttu. Ancak batıdakiler gibi kurumsallaşmamıştı. Köle emeği, Çin ve Hindistan hariç Asya toplumunun tamamında ekonomiyi belirleyen unsur değildi. Doğu’da henüz kabile sisteminin bir varyasyonu olan Asya tipi üretim tarzı mevcuttu. 

 

Kaynaklar:

 

Hadas, Moses, Hellenistic Culture; Fusion and Diffusion, Columbia University Press, 1959.

Tanilli, Server. Yüzyılların Gerçeği Ve Mirası, İnsanlık Tarihine Giriş, Cilt I, Say Yay. İst. 1984.

Zubritski, Mitropolski, Kerov, İlkel Topluluk, Köleci Toplum, Feodal Toplum, Sol Yay. 1979.

Nikitin, Paul. Ekonomi Politik, Principes d’Economie Politique, 1962, Eriş Yay.

Biestry, Stephen, Antik Dünya – Mısır, Roma, Yunan, İş Bankası Kültür Yay. 2009.

Diakov, V.-Kovalev, S. İlkçağ Tarihi 1, Yordam Kitap, 2017. 

 

30.7.2025, Ünye Kent

 

Dipnotlar:

[1] Hadas, 1959; 201

[2] Zubritski, Mitropolski, Kerov, 1979; 34

[3] Zubritski, Mitropolski, Kerov, 1979; 61

[4] Nikitin, 1979; 37

[5] Biestry, 2009; 101

[6] Diakov-Kovalev, 2017; 87

[7] Tanilli, 1984; 378

[8] Diakov-Kovalev, 2017; 486