Karadeniz Arkeolojisi – Bizans Dönemi - VII
(Patristik ve Skolastik Felsefe, Kiliselerin
Ayrışması)
Hristiyan felsefesi, Hristiyanlık dininin ortaya çıkışıyla
başlayan ve 15. yüzyıla kadar geçen sürede Batı felsefesi için kullanılan bir
adlandırmadır. Hristiyanlık, yayılma sürecinde bazı felsefi görüşlerle karşı
karşıya gelmiştir. Hristiyan dinine karşı yapılan eleştirileri savunmak adına
bu din içinden bazı filozoflar çıkmıştır. Bu filozofların felsefesi, apoloji
(savunma) olarak bilinir. Bu savunma felsefesi, ilk zamanlarda “putperestlik”
yahut bazı felsefi görüşlere karşı yapılsa da zamanla dini açıklama felsefesine
dönüşmüştür.
Dinî inanç ile felsefi düşüncelerin kaynaşması yaşanmış ve
felsefenin tüm alanlarında din etkili olmaya başlamıştır. Bu etkinin olumsuz
yansımaları da olmuştur. Felsefeye karşı alınan bu tutumdan dolayı bu dönemde
felsefenin yanında bilim de dışlanmıştır. Felsefe ve bilim merkezleri bir bir
kapatılmıştır. Hristiyan düşüncesine zarar verdiği gerekçesiyle 6. yüzyılda
Yunan Akademisi de kapatılmıştır. Dinî inanç ile felsefi düşüncelerin
kaynaşması yaşanmış ve felsefenin tüm alanlarında din etkili olmaya
başlamıştır.
Bu dönemde temel olarak inancın bilgiyi mümkün kıldığı
düşünülür. Amaç yeni bilgiler oluşturmak değil, kutsal olanı anlamaya
çalışmaktır. Uzun bir zamana (ortalama olarak bin yıl) denk gelen Hristiyan
felsefesi, Patristik ve Skolastik felsefe olarak iki temel
dönemle sınıflandırılır.
Patristik Felsefe
Patristik Dönem, MS 2-MS 8. yüzyıl arasında kalan ilk dönem
Hristiyan felsefesidir. Bu dönem Hristiyan filozofları aynı zamanda din
adamlarıdır. Tertullian, Cellemens ve Augustinus, bunların önde gelenleridir ve “Kilise Babaları” olarak
da adlandırılırlar. İsmini bu adlandırmadan alan Patristik Dönem’de özellikle
Augustinus’un izlediği akılla dini açıklama yolu, inancın temel öğretisi hâline
gelmiştir.
Patristik felsefe, Hristiyanlık öğretisini meydana çıkarmak,
bu öğretiyi felsefenin kavramsal araçlarını kullanarak temellendirmek ve bu
amaçla onu putperestlerin saldırılarına karşı korumak yönündeki çabalardan
oluşur.
Hristiyanlığa karşı yapılan saldırıları, Platon’un ve Plotinos’un
görüşlerinden yola çıkarak karşılamaya çalışır.
Kilise'nin ileri gelenleri Ortaçağ’da “aziz" (Sanctus,
Saint) sayılmış ve girişimleri “Patristik Felsefe" (ya da "Kilise
Babaları"nın öğretisi) olarak kabul görmüştü.
Patristik felsefe bağlamında, Augustinus'tan önce dikkatleri çeken bir diğer düşünür, Kilise'nin
ilk tarihçisi olarak kabul edilen Caeserea piskoposu Eusebios'tur (263-339) . İmparator Constantinus'un ve Hristiyan Roma İmparatorluğu'nun ilk ve en önde gelen
savunucusu olan Eusebios, "bir
bilgin, kronikçi ve Kilise tarihçisi olarak, Constantinus'un saltanatını,
insanlık tarihinin doruk noktalarından biri, Eski Ahit'teki kehanetlerin gerçekleşmesi
olarak" görmüştü.
Eusebios’un görüşü Ortodoks
Kilisesince benimsenmiştir.
Patristik düşüncenin en ünlü ismi, Ambrosius'un öğrencisi ve onun etkisi altında Hristiyanlığı seçmiş
olan Augustinus ise (354-430), Kilise
Babaları'nın düşüncelerinde görülen antik felsefenin kavramlarıyla
Hıristiyanlığı felsefi olarak temellendirme girişimlerinden en sistematik
olanını ortaya koymuştur.
Augustinus’un "Tanrı
Devleti" kavramı Katolik
kilisesinin temel öğretisi olmuştur.
Skolastik Felsefe
Skolastik Dönem, 8. yüzyıldan 15. yüzyıla kadar olan ikinci
dönem Hristiyan felsefesidir. Skolastik ismi, Hristiyanlığın öğretilmesi için
bu dönemdeki okullaşma hareketinden gelir. Skolastik “okul yolu” veya
“okullaşma” anlamlarına gelir. Anselmus,
Thomas Aquinas ve Ockhamlı William bu dönemin önde gelen filozoflarındandır.
Skolastik Dönem’de felsefenin eğitim alanına taşınması birçok
öğrencinin dinî eğitim alarak Hristiyanlığı hızla yaymalarına neden olmuştur.
Bologna ve Oxford üniversiteleri bu dönemde kurulan ve bu
geleneğin öncüsü olan yerlerdir. Skolastik Felsefe, Hristiyan kilisesinin temel
inançlarını Aristoteles bilim ve felsefesine dayanarak temellendirme çabasından
meydana gelir. Aristoteles, bu dönemin tek otoritesidir. Eleştiri ve
araştırmaya kapalı bir felsefedir. Belli bir konuyu incelemek demek, o konuda
Aristoteles’in ne yazdığını okumak demektir. Daha da derin bir inceleme, Thomas Aquinas’ın Aristoteles’in bu
yazısı üzerine yazmış olduğu eseri okumak anlamına gelir.[1]
Kiliselerin Ayrışması; Ortodoks ve Katolik İnancı
Katolikler ve Ortodokslar
iki ana Hristiyanlık mezhepleridir. Temel prensip Hristiyanlık olmak üzere
aralarında farklılıklar bulunur. Her iki mezhep de kendilerine Ortodoks Hristiyan demekteyse de
Ortodoksluk Doğu Kiliselerine özgüdür. Batı ise, Katolik kiliseleri barındırır.
Her iki ana mezhep, kendi aralarında farklı mezheplere bölünmüştür.
Hristiyan dünyası 1054 yılında Doğu ve Batı kiliseleri olarak resmen
ikiye ayrılmıştır. Katolik ayinleri Latince,
Ortodoks ayinleri Yunanca yapılır.
Ayrışma, daha önceki yıllarda başlamış olsa da resmileşmesi 1054 yılına rastlar
ve Dördüncü Haçlı Seferiyle çatışmaya dönüşür.
Dördüncü Haçlı Seferi, 1202-1204 yılları arasında gerçekleşen ve
Papa III. Innocentius çağrısıyla düzenlenen bir Latin Hristiyan seferiydi.
Seferin amacı, başlangıçta Mısır'a hâkim olan güçlü Eyyubi Sultanlığını yenerek Müslümanların kontrolündeki Kudüs
şehrini yeniden ele geçirmek olsa da, Ortodoks kilisesinin merkezi
Konstantinopolis’i ele geçirip yağmalamakla yetindiler.
Büyük bir Haçlı ordusu, Ağustos 1203'te Konstantinopolis’i kuşattı.
Ardından Aleksios ortak imparator
olarak taç giydi. Ancak Ocak 1204'te bir halk ayaklanmasıyla tahttan indirildi
ve Haçlıları vaat edilen ödülü ödemelerinden mahrum bıraktı. Aleksios'un 8
Şubat'ta öldürülmesinin ardından Haçlılar şehrin tamamını ele geçirdi. Nisan
1204'te Kostantinopolis’in muazzam zenginliğini ele geçirip yağmaladılar.
Bundan sonra sadece bir avuç Haçlı Kutsal Topraklara gitmeye devam etti.
Konstantinopolis'in fethini Bizans İmparatorluğu'nun İznik, Trabzon ve Epir merkezli
üç devlete bölünmesi izledi. Haçlılar daha sonra eski Roma topraklarında
Frankokrasi olarak bilinen ve büyük ölçüde Konstantinopolis Latin
İmparatorluğu'na bağlı olan birkaç yeni Haçlı devleti kurdular. Latin Haçlı devletlerinin
varlığı, Bizans'ın ardılı olan devletler ve Bulgar İmparatorluğu ile hemen
savaşa yol açtı. İznik İmparatorluğu sonunda Konstantinopolis'i geri aldı ve
Temmuz 1261'de Bizans
İmparatorluğu'nu yeniden kurdu.
Dördüncü Haçlı Seferiyle başlayan Konstantinopolis'in 60
yıllık işgal süreci hem Bizans için hem de Ortodoks-Katolik ayrımı için önemli
sonuçlar doğurdu. Mezhepsel bölünmeler devam etti ve kiliselerin ayrışma süreci
hızlandı.
Katolik Ve Ortodoks Farkı
Ortodokslarda halk idarede yer almaktadır. Patrik ve Baş
Piskopos halk arasından seçilmektedir. Ancak bu kural Türkiye’de
uygulanmamaktadır.
Katoliklerde atama yukardan aşağıya yapılmaktadır.
Katoliklerde Rahiplerin evlenmesi yasakken, Ortodokslarda
Rahip evlenebilmektedir.
Katoliklerde vaftiz uygulaması su serperek yapılırken, Ortodokslarda
ise tamamen suya daldırılarak vaftiz yapılmaktadır.
Katolikler İsa’nın doğumunu 25 Aralık olarak kutlarken,
Ortodokslar 6 Ocak’ta kutlamaktadır.
Ortodoks ve Protestanlar Tanrı’ya affedici gözüyle bakar, Hz.
İsa’nın affediciliği ön planda tutulur. Katolikler de ise, Hukuku esas alır. Tanrı,
adildir. Doğru-yanlışı ayırt ederek gerektiğinde cezalandırandır.
Ortodokslarda kutsal Ruh sadece Baba’dan İsa aracılığıyla çıktığına inanılır. Katoliklerde ise hem
Baba hem Oğul’dan çıktığına inanılır.
Katolikler Papa’nın Tanrı’yı temsil ettiğine, hatadan
muafiyetine inanır. Ortodokslar ise karşı çıkarak, Peygamberlerin dahi hata
yapabileceğine inanır.
Patristik Dönemde Akıl ve İnanç
Patristik dönemde inanç akla üstün tutulmuş olup, bilme
sürecinde ilk koşul olarak inancı işaret etmektedir.
Tertullian: “Akıl almaz (saçma) olduğu için inanıyorum. ”
Clemens: “Anlamak için inanıyorum.” yargısıyla Tertullian’u
eleştirmiştir.
Agustinus: Akılla inancı temellendirmeye çalışmış ve inancın
akıldan önce geldiğini söyleyerek “Anlamak için inanıyorum.” yargısına
katılmıştır.
Skolastik Dönemde Akıl ve İnanç
Skolastik Dönem’de Aristoteles’in etkisiyle inanç ile akıl
arasındaki ilişkide ilk döneme göre aklın önemi artmış ve Hristiyan dininin
bilgisi, sistemli olarak öğretilmeye çalışılmıştır. Bu açıdan akıl, inancın
temellendirilmesi ve sistemli olarak öğretilmesi için kullanılmıştır. Ayrıca
Skolastik Dönemi'n sonlarına doğru akıl ve inancın ayrı alanlar olduğu
görüşlerine de rastlanılır.
Anselmus: “Anlamak için inanıyorum.” yargısına katılır ve
inancı akıl ile temellendirmeye çalışır.
Aquinolu Thomas: “Anlamak için inanıyorum.” yargısını
“İnanayım diye biliyorum.” yargısına dönüştürür. Bununla inanç ve aklın
birbirinden ayrı iki bilgi alanına ait olduğunu ama bunun aralarında bir ilişki
olmadığı anlamına gelmediğini ve akılla, inanç alanına ait bazı bilgilerin
bilinmesinin zor olduğunu anlatmaktadır.
Ockhamlı William: İnanç ile aklın birbirinden bağımsız iki
ayrı alan olduğunu belirterek inancın akla, aklın da inanca müdahalesine karşı
çıkmıştır. Bu yaklaşımlar sonrasında Skolastik felsefe çözülmeye başlamış ve Rönesans’a zemin hazırlanmıştır.
Devam edecek: Rönesans, Doğa
Felsefesi ve Hristiyan Çileciliği
Kaynaklar:
Gökberk, Macit. 2013, Felsefe Tarihi, Remzi Kitabevi,
Yılmaz, Temel, 2019-2020, Felsefe Dersleri, 11. Sınıf MEB Yay.
Batuk, Cengiz. 2006, Pavlus'u Düşünmek, Ankara Okulu Yay.
Tanilli, Server, 1986, Yüzyılların Gerçeği ve Mirası, c. II, Say Yay.





