29 Ekim 2025 Çarşamba

Karadeniz Arkeolojisi – Bizans Dönemi - VII (Patristik ve Skolastik Felsefe, Kiliselerin Ayrışması)

 


Karadeniz Arkeolojisi – Bizans Dönemi - VII

(Patristik ve Skolastik Felsefe, Kiliselerin Ayrışması)

 

Hristiyan felsefesi, Hristiyanlık dininin ortaya çıkışıyla başlayan ve 15. yüzyıla kadar geçen sürede Batı felsefesi için kullanılan bir adlandırmadır. Hristiyanlık, yayılma sürecinde bazı felsefi görüşlerle karşı karşıya gelmiştir. Hristiyan dinine karşı yapılan eleştirileri savunmak adına bu din içinden bazı filozoflar çıkmıştır. Bu filozofların felsefesi, apoloji (savunma) olarak bilinir. Bu savunma felsefesi, ilk zamanlarda “putperestlik” yahut bazı felsefi görüşlere karşı yapılsa da zamanla dini açıklama felsefesine dönüşmüştür.

Dinî inanç ile felsefi düşüncelerin kaynaşması yaşanmış ve felsefenin tüm alanlarında din etkili olmaya başlamıştır. Bu etkinin olumsuz yansımaları da olmuştur. Felsefeye karşı alınan bu tutumdan dolayı bu dönemde felsefenin yanında bilim de dışlanmıştır. Felsefe ve bilim merkezleri bir bir kapatılmıştır. Hristiyan düşüncesine zarar verdiği gerekçesiyle 6. yüzyılda Yunan Akademisi de kapatılmıştır. Dinî inanç ile felsefi düşüncelerin kaynaşması yaşanmış ve felsefenin tüm alanlarında din etkili olmaya başlamıştır.

Bu dönemde temel olarak inancın bilgiyi mümkün kıldığı düşünülür. Amaç yeni bilgiler oluşturmak değil, kutsal olanı anlamaya çalışmaktır. Uzun bir zamana (ortalama olarak bin yıl) denk gelen Hristiyan felsefesi, Patristik ve Skolastik felsefe olarak iki temel dönemle sınıflandırılır.


 

Patristik Felsefe

 

Patristik Dönem, MS 2-MS 8. yüzyıl arasında kalan ilk dönem Hristiyan felsefesidir. Bu dönem Hristiyan filozofları aynı zamanda din adamlarıdır. Tertullian, Cellemens ve Augustinus, bunların önde gelenleridir ve “Kilise Babaları” olarak da adlandırılırlar. İsmini bu adlandırmadan alan Patristik Dönem’de özellikle Augustinus’un izlediği akılla dini açıklama yolu, inancın temel öğretisi hâline gelmiştir.

Patristik felsefe, Hristiyanlık öğretisini meydana çıkarmak, bu öğretiyi felsefenin kavramsal araçlarını kullanarak temellendirmek ve bu amaçla onu putperestlerin saldırılarına karşı korumak yönündeki çabalardan oluşur.

Hristiyanlığa karşı yapılan saldırıları, Platon’un ve Plotinos’un görüşlerinden yola çıkarak karşılamaya çalışır.

Kilise'nin ileri gelenleri Ortaçağ’da “aziz" (Sanctus, Saint) sayılmış ve girişimleri “Patristik Felsefe" (ya da "Kilise Babaları"nın öğretisi) olarak kabul görmüştü.

Patristik felsefe bağlamında, Augustinus'tan önce dikkatleri çeken bir diğer düşünür, Kilise'nin ilk tarihçisi olarak kabul edilen Caeserea piskoposu Eusebios'tur (263-339) . İmparator Constantinus'un ve Hristiyan Roma İmparatorluğu'nun ilk ve en önde gelen savunucusu olan Eusebios, "bir bilgin, kronikçi ve Kilise tarihçisi olarak, Constantinus'un saltanatını, insanlık tarihinin doruk noktalarından biri, Eski Ahit'teki kehanetlerin gerçekleşmesi olarak" görmüştü.

Eusebios’un görüşü Ortodoks Kilisesince benimsenmiştir.

Patristik düşüncenin en ünlü ismi, Ambrosius'un öğrencisi ve onun etkisi altında Hristiyanlığı seçmiş olan Augustinus ise (354-430), Kilise Babaları'nın düşüncelerinde görülen antik felsefenin kavramlarıyla Hıristiyanlığı felsefi olarak temellendirme girişimlerinden en sistematik olanını ortaya koymuştur.

Augustinus’un "Tanrı Devleti" kavramı Katolik kilisesinin temel öğretisi olmuştur.


 

Skolastik Felsefe

 

Skolastik Dönem, 8. yüzyıldan 15. yüzyıla kadar olan ikinci dönem Hristiyan felsefesidir. Skolastik ismi, Hristiyanlığın öğretilmesi için bu dönemdeki okullaşma hareketinden gelir. Skolastik “okul yolu” veya “okullaşma” anlamlarına gelir. Anselmus, Thomas Aquinas ve Ockhamlı William bu dönemin önde gelen filozoflarındandır.

Skolastik Dönem’de felsefenin eğitim alanına taşınması birçok öğrencinin dinî eğitim alarak Hristiyanlığı hızla yaymalarına neden olmuştur.

Bologna ve Oxford üniversiteleri bu dönemde kurulan ve bu geleneğin öncüsü olan yerlerdir. Skolastik Felsefe, Hristiyan kilisesinin temel inançlarını Aristoteles bilim ve felsefesine dayanarak temellendirme çabasından meydana gelir. Aristoteles, bu dönemin tek otoritesidir. Eleştiri ve araştırmaya kapalı bir felsefedir. Belli bir konuyu incelemek demek, o konuda Aristoteles’in ne yazdığını okumak demektir. Daha da derin bir inceleme, Thomas Aquinas’ın Aristoteles’in bu yazısı üzerine yazmış olduğu eseri okumak anlamına gelir.[1]


 

Kiliselerin Ayrışması; Ortodoks ve Katolik İnancı

 

  Katolikler ve Ortodokslar iki ana Hristiyanlık mezhepleridir. Temel prensip Hristiyanlık olmak üzere aralarında farklılıklar bulunur. Her iki mezhep de kendilerine Ortodoks Hristiyan demekteyse de Ortodoksluk Doğu Kiliselerine özgüdür. Batı ise, Katolik kiliseleri barındırır. Her iki ana mezhep, kendi aralarında farklı mezheplere bölünmüştür. 

Hristiyan dünyası 1054 yılında Doğu ve Batı kiliseleri olarak resmen ikiye ayrılmıştır. Katolik ayinleri Latince, Ortodoks ayinleri Yunanca yapılır. Ayrışma, daha önceki yıllarda başlamış olsa da resmileşmesi 1054 yılına rastlar ve Dördüncü Haçlı Seferiyle çatışmaya dönüşür.

Dördüncü Haçlı Seferi, 1202-1204 yılları arasında gerçekleşen ve Papa III. Innocentius çağrısıyla düzenlenen bir Latin Hristiyan seferiydi. Seferin amacı, başlangıçta Mısır'a hâkim olan güçlü Eyyubi Sultanlığını yenerek Müslümanların kontrolündeki Kudüs şehrini yeniden ele geçirmek olsa da, Ortodoks kilisesinin merkezi Konstantinopolis’i ele geçirip yağmalamakla yetindiler.

Büyük bir Haçlı ordusu, Ağustos 1203'te Konstantinopolis’i kuşattı. Ardından Aleksios ortak imparator olarak taç giydi. Ancak Ocak 1204'te bir halk ayaklanmasıyla tahttan indirildi ve Haçlıları vaat edilen ödülü ödemelerinden mahrum bıraktı. Aleksios'un 8 Şubat'ta öldürülmesinin ardından Haçlılar şehrin tamamını ele geçirdi. Nisan 1204'te Kostantinopolis’in muazzam zenginliğini ele geçirip yağmaladılar. Bundan sonra sadece bir avuç Haçlı Kutsal Topraklara gitmeye devam etti.

Konstantinopolis'in fethini Bizans İmparatorluğu'nun İznik, Trabzon ve Epir merkezli üç devlete bölünmesi izledi. Haçlılar daha sonra eski Roma topraklarında Frankokrasi olarak bilinen ve büyük ölçüde Konstantinopolis Latin İmparatorluğu'na bağlı olan birkaç yeni Haçlı devleti kurdular. Latin Haçlı devletlerinin varlığı, Bizans'ın ardılı olan devletler ve Bulgar İmparatorluğu ile hemen savaşa yol açtı. İznik İmparatorluğu sonunda Konstantinopolis'i geri aldı ve Temmuz 1261'de Bizans İmparatorluğu'nu yeniden kurdu.

Dördüncü Haçlı Seferiyle başlayan Konstantinopolis'in 60 yıllık işgal süreci hem Bizans için hem de Ortodoks-Katolik ayrımı için önemli sonuçlar doğurdu. Mezhepsel bölünmeler devam etti ve kiliselerin ayrışma süreci hızlandı.

 

Katolik Ve Ortodoks Farkı

 

Ortodokslarda halk idarede yer almaktadır. Patrik ve Baş Piskopos halk arasından seçilmektedir. Ancak bu kural Türkiye’de uygulanmamaktadır.

Katoliklerde atama yukardan aşağıya yapılmaktadır.

Katoliklerde Rahiplerin evlenmesi yasakken, Ortodokslarda Rahip evlenebilmektedir.

Katoliklerde vaftiz uygulaması su serperek yapılırken, Ortodokslarda ise tamamen suya daldırılarak vaftiz yapılmaktadır.

Katolikler İsa’nın doğumunu 25 Aralık olarak kutlarken, Ortodokslar 6 Ocak’ta kutlamaktadır.

Ortodoks ve Protestanlar Tanrı’ya affedici gözüyle bakar, Hz. İsa’nın affediciliği ön planda tutulur. Katolikler de ise, Hukuku esas alır. Tanrı, adildir. Doğru-yanlışı ayırt ederek gerektiğinde cezalandırandır.

Ortodokslarda kutsal Ruh sadece Baba’dan İsa aracılığıyla çıktığına inanılır. Katoliklerde ise hem Baba hem Oğul’dan çıktığına inanılır.

Katolikler Papa’nın Tanrı’yı temsil ettiğine, hatadan muafiyetine inanır. Ortodokslar ise karşı çıkarak, Peygamberlerin dahi hata yapabileceğine inanır.


 

Patristik Dönemde Akıl ve İnanç

 

Patristik dönemde inanç akla üstün tutulmuş olup, bilme sürecinde ilk koşul olarak inancı işaret etmektedir.

Tertullian: “Akıl almaz (saçma) olduğu için inanıyorum. ”

Clemens: “Anlamak için inanıyorum.” yargısıyla Tertullian’u eleştirmiştir.

Agustinus: Akılla inancı temellendirmeye çalışmış ve inancın akıldan önce geldiğini söyleyerek “Anlamak için inanıyorum.” yargısına katılmıştır.

 

Skolastik Dönemde Akıl ve İnanç

 

Skolastik Dönem’de Aristoteles’in etkisiyle inanç ile akıl arasındaki ilişkide ilk döneme göre aklın önemi artmış ve Hristiyan dininin bilgisi, sistemli olarak öğretilmeye çalışılmıştır. Bu açıdan akıl, inancın temellendirilmesi ve sistemli olarak öğretilmesi için kullanılmıştır. Ayrıca Skolastik Dönemi'n sonlarına doğru akıl ve inancın ayrı alanlar olduğu görüşlerine de rastlanılır.

Anselmus: “Anlamak için inanıyorum.” yargısına katılır ve inancı akıl ile temellendirmeye çalışır.

Aquinolu Thomas: “Anlamak için inanıyorum.” yargısını “İnanayım diye biliyorum.” yargısına dönüştürür. Bununla inanç ve aklın birbirinden ayrı iki bilgi alanına ait olduğunu ama bunun aralarında bir ilişki olmadığı anlamına gelmediğini ve akılla, inanç alanına ait bazı bilgilerin bilinmesinin zor olduğunu anlatmaktadır.

Ockhamlı William: İnanç ile aklın birbirinden bağımsız iki ayrı alan olduğunu belirterek inancın akla, aklın da inanca müdahalesine karşı çıkmıştır. Bu yaklaşımlar sonrasında Skolastik felsefe çözülmeye başlamış ve Rönesans’a zemin hazırlanmıştır.

 

Devam edecek: Rönesans, Doğa Felsefesi ve Hristiyan Çileciliği

 

Kaynaklar:

 

Gökberk, Macit. 2013, Felsefe Tarihi, Remzi Kitabevi,

Yılmaz, Temel, 2019-2020, Felsefe Dersleri, 11. Sınıf MEB Yay.

Batuk, Cengiz. 2006, Pavlus'u Düşünmek, Ankara Okulu Yay.

Tanilli, Server, 1986, Yüzyılların Gerçeği ve Mirası, c. II, Say Yay.

 

 

29.10.2025, Ünye Kent

 

 

 

Dipnot:

[1] Yılmaz, 2019-2020;