6 Ağustos 2025 Çarşamba

Karadeniz Arkeolojisi- Antik Roma Ekonomisi

 


Karadeniz Arkeolojisi- Antik Roma Ekonomisi

  

Antik Roma ekonomisini belirleyen süreç, Pax Romana denilen Roma Barışı dönemidir. 200 yıl süren bu dönem, Antik Roma’nın sosyal yapısını, ekonomik  ve siyasi durumunu yansıtan uzun ve karakteristik aşamadır. Antik Roma’nın ekonomik yapısı, yönetim biçimi, üretici güç ve üretim tarzı kavramını bu dönemle birlikte açıklamak gerekir.[1]

Roma bu dönemde güçlü askeri yapıya sahipti. Ekonomik olarak dünyaya hakimdi. Roma İmparatorluğu bu dönemde gücünü çevresindeki devletlerle savaşmak için değil, daha çok barış içinde yaşamak için kullandı.   

Uzun süren barış dönemi Roma’nın yıkılmasını da kolaylaştırdı. İmparatorluk, içteki karmaşa ve dış saldırılar karşısında kolayca yıkıldı. Yine de "Pax Romana" devlette, MS. 3. yy'daki gibi sürekli, ıstıraplı iç savaşların olmadığı ve ayrıca Roma'nın dış baskılar altında kargaşaya düşmediği bir barış ve sükûnet dönemi olarak kabul edildi.  

Karadeniz’e yansıması, tarihi bir paradoksla gerçekleşti. Pontus kralı VI. Mithradates yenildi ve Mitridat Krallığına son verildi.    

Sosyal yapıda ise Roma Barışı, soylular ile köylüler arasındabarış”ın  gerçekleştirildiği bir dönem oldu.

Bu barış nasıl sağlandı?

Roma tarihine bakarak, bu dönemi biraz daha yakından inceleyelim.

 

Cumhuriyet’ten İmparatorluğa: Roma

 

Kartaca Savaşları sonrası Roma Cumhuriyeti gücünü artırmış ve Akdeniz’de yayılmacı bir politika izlemeye başlamıştı. Roma’nın emperyal politikalarıyla birlikte yönetim yapısı da değişikliğe uğramıştı.  

MÖ. 2.yüzyılın başlarında Roma Cumhuriyeti, MÖ. 190’da İskender İmparatorluğu’nun bir parçası ve devamı olan Selevkos Kralı 3.Antiokhos ile yaptığı savaştan galip çıktı. Bu tarih itibariyle Roma’nın Anadolu üzerinde hakimiyeti başladı.

MÖ. 188 yılında yapılan Apameia Antlaşması ile birlikte Selevkoslar Torosların güneyine çekildi ve Roma Anadolu’da müttefikleriyle birlikte gücünü hissettirdi.[2]

Roma’nın Anadolu’daki en önemli müttefikleri Pergamon (Bergama) ve Rodos Krallıklarıydı. Müttefiklerine diplomatik destekler sağlayan Roma aynı zamanda askeri gücünü de kullanarak esnek bir politika izledi.

Apameia Barışı ile birlikte Roma’nın yüzlerce yıl sürecek olan Anadolu’daki varlığı başlamış oldu. M.Ö. 133’de Pergamon Krallığı, son kralları III. Attalos’un ölümü ve vasiyeti doğrultusunda Roma’ya bırakıldı.  

 Böylece MÖ. 129’da Roma’nın Anadolu’daki ilk eyaleti olan “Asia” eyaleti kuruldu.[3]

Ancak bu tarihte Roma, Anadolu’da istikrarı sağlayamadı. En önemli engel, Roma’nın baskın askeri gücüne karşı, asilerden oluşan bir Mithradates ordusunun varlığıydı. VI. Mithradates, Roma egemenliğini kırarak Ege’ye kadar ilerledi. Adeta Roma’dan hesap sordu; katledilen,  ezilen, halkların özgürlük bayrağı gibiydi.

42 yıl hiç yılmadan savaşan VI. Mithridates, MÖ. 63’te Roma ordusu karşısında yenildi. Pontus Krallığını ortadan kaldıran Romalı komutan Pompeius, bütün Anadolu'yu fiilen Roma egemenliği altına aldı.

MÖ 29 yılından itibaren imparator olarak tek başına Roma’ya hükmeden Augustus, Fırat (Euphrates) Irmağı’nın batısında kalan tüm Anadolu’yu Roma İmparatorluğu’nun bir parçası hâline getirdi. İşte bu aşamada Roma Barışı’nın temelleri atıldı.


 

Roma Barışı’nın Toplumsal Kökeni

 

Roma Barışı denen olgu aslında köle emeği üzerinde kurulu bir sistemdir. Köleci üretim tarzına dayanan bu ekonomik yapı, latifundiaların ortaya çıkışı ve topraksızlaşan köylüler sayesinde  gerçekleşti. Kendi yapısının ürünü olan ekonomik ve toplumsal ilişkilerle birlikte, köle emeğine dayanan bir imparatorluk kuruldu. Bu sürecin ilk adımı İtalya’da köle el emeği ile işlenen büyük tarım malikânelerinin oluşmasıdır.

Köleler, şehirde, kırsalda, evlerde ve işyerlerinde de vardı ve kölelere sahip olmak yalnızca soylulara ait değildi. Ancak zenginleşmiş soylular ve atlılar (asker ve yönetim erki) parasal kaynaklarının ve köle el emeğinin artan bölümünü, köleler tarafından işlenen büyük kırsal mülkler ya da “villalar” (çiftlikler) almaya harcıyorlardı. Faizciliği ve vergi müstelzimliği vurgunculuğunu yeğleyen elitler, gerçekten de, sermayelerinin bir bölümünü sanayi ve ticarete yatırıyorlardı. Toprak sahibi olmak, gelir sağlamanın en uygun, en emin ve hatta en “soylu” yolu sayılıyordu. Büyük topraklara sahip olmak yüksek görevlere giden yolu açıyordu: Bir toprak zengininin korunaklarını oluşturan kolonların, çiftçilerin, küçük toprak sahiplerinin ve komşu kentlerin varlığında, kendisine bağımlı seçmen elde edebilir ve bunların oyları magistrates (yüksek memurluk) hiyerarşisine bir aşama daha yükselmesine yol açabilir ve eyalet yönetiminde kendisine bu aşamaya denk bir görev sağlayarak, zengin ganimet toplamasına olanak yaratabilirdi.

Kamu toprakların büyük bir bölümünü ellerinde bulunduran ve bu toprakların kendilerinden uzun bir süre geri alınmayacağı umuduna bağlanan zenginler, ister dinar ödeyip satın alarak, ister zorla ele geçirerek, yoksul komşularının toprak paylarını kendi topraklarına katmaya başladılar ve sonunda uçsuz bucaksız latifundiaların efendisi durumuna geldiler.

Borçlanma ve faiz sistemi Roma ve İtalya köylülerini topraksızlaştırdı. Aynı mülksüzleşme şehirlerde de sürdü; “kent plebi” ortaya çıktı.

Roman toplumu patrici ile plep olmak üzere iki ana sınıfa ayrıldı.

Patriciler “seçkinler”in yer aldığı sınıf oluyordu. Zengin, büyük arazi sahipleri olan patriciler sayılarının az olmasına rağmen her zaman erki (yönetim gücü) ellerinde bulundurup idare edenler sınıfını oluşturuyorlardı. Plebler ise halkın yer aldığı sınıf oluyordu. Roma toplumu sınıf ve servete göre yapılandırılmıştı. Hiyerarşik sistemi,  senatör aristokrat sınıfını sosyal piramidin en tepesine yerleştiriyordu. Ortada, atlılar, plebler ve azat edilmiş köleler (özgürlüklerini kazanmış köleler) vardı. Köleler en düşük sosyal statüye sahipti. Birçok Romalı köle, akıl almaz bir zulümle yaşadı. Roma hukuku, köleleri insan değil, mal olarak tanımlıyordu. Ancak, antik Roma'daki kölelik, toplumun başarısının büyük bir kısmını oluşturuyordu ve Roma'nın özgür doğmuş vatandaşları, dünyalarının etkili bir şekilde işlemesi için kölelere büyük ölçüde bağımlıydı.

Kölelik Roma toplumunun ayrılmaz bir parçasıydı, kölelerin sayısı Roma'daki özgür vatandaşlardan fazlaydı. Kölelerin hiçbir sosyal hakları yoktu. Efendiler kölelerine iyi davranmayı tercih etseler de, köleler birer mal olarak görülüyordu ve kaçmaya çalışmanın cezası ağırdı. İsterse sahibi kölelerini satabilir hatta öldürebilirdi.

Köleler azat edilebilir ve özgür bırakılabilirlerdi, ancak yine de eski efendilerine karşı yükümlülükleri vardı ve toplumsal bir damga taşıyorlardı. İmparatorluk köleleri ve azatlı köleler, imparator için yaptıkları çalışmalarla büyük güç elde edebiliyorlardı.[4]

MS 2. yüzyılda imparatorluk kölelerinin ve azatlı kölelerin etkisi o kadar artmıştı ki, Hadrianus onların siyasetteki katılımlarını yasalarla sınırlandırdı. Ayrıca, kölelerin pezevenklere veya gladyatör yöneticilerine rızaları dışında satılmasını engelleyen yasalar çıkardı; bu da, bir köle bile olsa, herhangi birine bu tür bir yaşamı dayatmanın insanlık dışı kabul edildiğini gösteriyordu.[5]


 

Roma’da Köle İsyanları

 

MÖ. II.yy.’ın başında Roma’da ve eyaletlerde uçsuz bucaksız bir köleci imparatorluğun kurulması, çok sert çelişkiler yarattı. Bu çelişkilerin ilki ve en önemlisi, köle emeğinin artan kullanımı nedeniyle II. yüzyılın başından itibaren özellikle şiddetlenen, köleler ve efendileri arasındaki karşıtlıktı. 200 yılından itibaren, büyük malikânelerin çoğalmasıyla birlikte, kölelerin hareketi, büyük boyutlu yerel ayaklanmalar niteliği kazandı; bu ayaklanmalara yüzlerce, binlerce kölenin katılmasına karşın yaygınlık alanı nispeten sınırlıydı. Bu tür ilk patlamanın, 198 yılına doğru, Latium’daki Sei Setia adlı Roma kolonisinde meydana geldiğini Titus Livius’tan (XXXII, 26) öğreniyoruz.[6]

Roma tarihinin bu kısmını Plinius, Strabon ve Tacitus adlı antik tarihçi ve coğrafyacılardan öğrenmek mümkündür.[7]

Roma’daki köle ayaklanmalarının en büyüğü tam yedi yıl süren Sicilya köle ayaklanmasıdır (138-132). Kölelerin çalıştığı büyük tarım işletmeleri sisteminin kökleri Sicilya’da çok eskilere gidiyordu, daha Grek ve Kartaca kolonizasyonu döneminde başlamıştı. Köleleştirilen yerli halk yanında usta, işçi ve iyi çiftçi niteliğine sahip çok sayıda Suriyeli köle satın alınıyordu.


Diodoros, bu dönemde yüz elli kölenin Roma’da ayaklanmasından, bin kölenin katıldığı Attika’daki hareketten, Delos’taki ve başka yerlerdeki isyanlardan söz etmektedir. Roma İmparatorluğu’nda, aynı dönemde ortaya çıkan öteki köle ayaklanma merkezleriyle ilişkiler kuracak yetenekten yoksun olmasından dolayı köle ayaklanmaları sürekli yeniliyordu.

133 yılında Roma’nın “Asya eyaleti” olan Pergamon’da (Bergama) başlayan Aristonikos ayaklanması da bu nedenle yenildi.

Roma’yı köle ayaklanmaları karşısında güçlü kılan faktör, henüz Roma Barışı’nın yeni temellendiği 77-73 yılları arasında  başlayan Spartacus isyanından çıkardığı dersti. Roma cumhuriyetinin yıkılışını hazırlayan koşullar içinde, köleci Roma yönetimi bütün İtalya’ya yayılan ve Spartacus tarafından yönetilen yeni ve büyük bir köle ayaklanmasıyla sarsılmıştı. 

Bu hareketin gücünün ve niteliğinin bilincinde olan İlkçağ tarihçileri ona genel olarak “kölelerin savaşı” (bellum servile) ya da “Spartacus savaşı” adını vermektedirler ve MS 4. yüzyılda yaşamış olan Romalı tarihçi Eutropius “belki de Hannibal savaşı kadar güç bir savaş” olduğunu yazmaktadır.

 

Kaynaklar:

 

Tekin, Oğuz. 2008, Eski Yunan ve Roma Tarihine Giriş, İletişim Yay.

Badian, E. 1968, Roman Emperialism in the Late Republic. Oxford Univ. Press

Diakov. V.-Kovalev, S. 2011, İlkçağ Tarihi – 2, Roma, Yordam Kitap

Livius, Titus. (yaklaşık MÖ 59 - MS 17), Ab Urbe Condita (Şehrin Kuruluşundan İtibaren).

Plinius, Gaius, Secundus. 2022, Doğa Tarihi (1.-2.) [Naturalis Historia VI, III], Say Yay. İst.

Strabon, 1993, Antik Anadolu Coğrafyası (Geographika XII-XII-XIV), Ark. ve Sanat Yay. İst.

Tacitus, 2003, The Annals of Imperial Rome, Penguin Classics Press

Eutropius, MS. 4. Yy. Historiae Romanae Breviarium.

 

06.08.2025, Ünye Kent

Dipnot:

[1] Pax Romana (MÖ 27 - MS 180), Latince "Roma Barışı" anlamına gelir. M.Ö. 27'de Roma İmparatoru Augustus Caesar'ın tahta çıkışıyla başlayan bu süreç, Roma'nın cumhuriyet olmaktan çıkıp imparatorluğa dönüştüğü dönemdir. M.S. 180 yılında Marcus Aurelius'un ölümüne kadar sürer. Bu terim, Roma yönetimi ve Roma hukuku altında, aralarında kavga eden rakip liderlerin ve eyaletlerin  (bazen sert bir şekilde) barıştırılmasından çıkmıştır.

[2] Tekin, 2008; s. 148

[3] Badian, 1968; 22

[4] Bazı azatlı köleler istisnai de olsa devlet yönetiminde üst kademelere kadar yükselebiliyordu.

[5] The Collector: Slavery in Ancient Rome: An Integral Part of Roman Society

[6] Diakov-Kovalev, 2011; 79

[7] Genç Plinius'un mektupları , Roma köleliği hakkında en iyi kaynaklardan biridir, ancak bu yazarların eserleri bazı sırlamalar içerir. Plinius’ta ve diğer antik yazarlarda efendi-köle ilişkisi idealleştirilmiştir.