Karadeniz Arkeolojisi- Antik Roma Ekonomisi
Antik Roma ekonomisini belirleyen süreç, Pax Romana denilen Roma
Barışı dönemidir. 200 yıl süren bu dönem, Antik Roma’nın sosyal yapısını,
ekonomik ve siyasi durumunu yansıtan
uzun ve karakteristik aşamadır. Antik Roma’nın ekonomik yapısı, yönetim biçimi,
üretici güç ve üretim tarzı kavramını bu dönemle birlikte açıklamak gerekir.[1]
Roma bu dönemde güçlü askeri yapıya sahipti. Ekonomik olarak dünyaya
hakimdi. Roma İmparatorluğu bu dönemde gücünü çevresindeki devletlerle savaşmak
için değil, daha çok barış içinde yaşamak için kullandı.
Uzun süren barış dönemi Roma’nın yıkılmasını da kolaylaştırdı.
İmparatorluk, içteki karmaşa ve dış saldırılar karşısında kolayca yıkıldı. Yine
de "Pax Romana" devlette, MS. 3. yy'daki gibi sürekli, ıstıraplı iç
savaşların olmadığı ve ayrıca Roma'nın dış baskılar altında kargaşaya düşmediği
bir barış ve sükûnet dönemi olarak kabul edildi.
Karadeniz’e yansıması, tarihi
bir paradoksla gerçekleşti.
Pontus kralı VI. Mithradates yenildi
ve Mitridat Krallığına son verildi.
Sosyal yapıda ise Roma Barışı, soylular
ile köylüler arasında “barış”ın gerçekleştirildiği bir dönem oldu.
Bu barış nasıl sağlandı?
Roma tarihine bakarak, bu dönemi biraz daha yakından
inceleyelim.
Cumhuriyet’ten İmparatorluğa: Roma
Kartaca Savaşları sonrası Roma Cumhuriyeti gücünü artırmış ve
Akdeniz’de yayılmacı bir politika izlemeye başlamıştı. Roma’nın emperyal
politikalarıyla birlikte yönetim yapısı da değişikliğe uğramıştı.
MÖ. 2.yüzyılın başlarında Roma Cumhuriyeti, MÖ. 190’da İskender
İmparatorluğu’nun bir parçası ve devamı olan Selevkos Kralı 3.Antiokhos ile yaptığı savaştan galip çıktı. Bu
tarih itibariyle Roma’nın Anadolu üzerinde hakimiyeti başladı.
MÖ. 188 yılında yapılan Apameia
Antlaşması ile birlikte Selevkoslar Torosların güneyine çekildi ve Roma
Anadolu’da müttefikleriyle birlikte gücünü hissettirdi.[2]
Roma’nın Anadolu’daki en önemli müttefikleri Pergamon
(Bergama) ve Rodos Krallıklarıydı. Müttefiklerine diplomatik destekler sağlayan
Roma aynı zamanda askeri gücünü de kullanarak esnek bir politika izledi.
Apameia Barışı ile birlikte Roma’nın yüzlerce yıl sürecek
olan Anadolu’daki varlığı başlamış oldu. M.Ö. 133’de Pergamon Krallığı, son
kralları III. Attalos’un ölümü ve vasiyeti doğrultusunda Roma’ya bırakıldı.
Böylece MÖ. 129’da Roma’nın Anadolu’daki ilk
eyaleti olan “Asia” eyaleti kuruldu.[3]
Ancak bu tarihte Roma, Anadolu’da istikrarı sağlayamadı. En
önemli engel, Roma’nın baskın askeri gücüne karşı, asilerden oluşan bir Mithradates ordusunun varlığıydı. VI. Mithradates, Roma egemenliğini
kırarak Ege’ye kadar ilerledi. Adeta Roma’dan hesap sordu; katledilen, ezilen, halkların özgürlük bayrağı gibiydi.
42 yıl hiç yılmadan savaşan VI. Mithridates, MÖ. 63’te Roma ordusu karşısında yenildi. Pontus
Krallığını ortadan kaldıran Romalı komutan Pompeius,
bütün Anadolu'yu fiilen Roma egemenliği altına aldı.
MÖ 29 yılından itibaren imparator olarak tek başına Roma’ya
hükmeden Augustus, Fırat (Euphrates)
Irmağı’nın batısında kalan tüm Anadolu’yu Roma İmparatorluğu’nun bir parçası
hâline getirdi. İşte bu aşamada Roma
Barışı’nın temelleri atıldı.
Roma Barışı’nın Toplumsal Kökeni
Roma Barışı denen olgu aslında köle emeği üzerinde kurulu bir sistemdir. Köleci üretim tarzına
dayanan bu ekonomik yapı, latifundiaların ortaya çıkışı ve topraksızlaşan
köylüler sayesinde gerçekleşti. Kendi
yapısının ürünü olan ekonomik ve toplumsal ilişkilerle birlikte, köle emeğine
dayanan bir imparatorluk kuruldu. Bu sürecin ilk adımı İtalya’da köle el emeği
ile işlenen büyük tarım malikânelerinin
oluşmasıdır.
Köleler, şehirde, kırsalda, evlerde ve işyerlerinde de vardı
ve kölelere sahip olmak yalnızca soylulara ait değildi. Ancak zenginleşmiş soylular ve atlılar (asker ve
yönetim erki) parasal kaynaklarının ve köle el emeğinin artan bölümünü, köleler
tarafından işlenen büyük kırsal mülkler ya da “villalar” (çiftlikler) almaya
harcıyorlardı. Faizciliği ve vergi müstelzimliği vurgunculuğunu yeğleyen elitler,
gerçekten de, sermayelerinin bir bölümünü sanayi ve ticarete yatırıyorlardı. Toprak
sahibi olmak, gelir sağlamanın en uygun, en emin ve hatta en “soylu” yolu sayılıyordu.
Büyük topraklara sahip olmak yüksek görevlere giden yolu açıyordu: Bir toprak zengininin
korunaklarını oluşturan kolonların, çiftçilerin, küçük toprak sahiplerinin ve
komşu kentlerin varlığında, kendisine bağımlı seçmen elde edebilir ve bunların
oyları magistrates (yüksek memurluk) hiyerarşisine
bir aşama daha yükselmesine yol açabilir ve eyalet yönetiminde kendisine bu
aşamaya denk bir görev sağlayarak, zengin ganimet toplamasına olanak
yaratabilirdi.
Kamu toprakların büyük bir bölümünü ellerinde bulunduran ve bu
toprakların kendilerinden uzun bir süre geri alınmayacağı umuduna bağlanan
zenginler, ister dinar ödeyip satın alarak, ister zorla ele geçirerek, yoksul
komşularının toprak paylarını kendi topraklarına katmaya başladılar ve sonunda
uçsuz bucaksız latifundiaların
efendisi durumuna geldiler.
Borçlanma ve faiz sistemi Roma ve İtalya köylülerini topraksızlaştırdı.
Aynı mülksüzleşme şehirlerde de sürdü; “kent plebi” ortaya çıktı.
Roman toplumu patrici
ile plep olmak üzere iki ana sınıfa
ayrıldı.
Patriciler “seçkinler”in yer aldığı sınıf oluyordu. Zengin,
büyük arazi sahipleri olan patriciler sayılarının az olmasına rağmen her zaman
erki (yönetim gücü) ellerinde bulundurup idare edenler sınıfını
oluşturuyorlardı. Plebler ise halkın yer aldığı sınıf oluyordu. Roma toplumu
sınıf ve servete göre yapılandırılmıştı. Hiyerarşik sistemi, senatör aristokrat sınıfını sosyal piramidin
en tepesine yerleştiriyordu. Ortada, atlılar, plebler ve azat edilmiş köleler
(özgürlüklerini kazanmış köleler) vardı. Köleler en düşük sosyal statüye
sahipti. Birçok Romalı köle, akıl almaz bir zulümle yaşadı. Roma hukuku, köleleri insan değil, mal olarak
tanımlıyordu. Ancak, antik Roma'daki kölelik, toplumun başarısının büyük
bir kısmını oluşturuyordu ve Roma'nın özgür doğmuş vatandaşları, dünyalarının
etkili bir şekilde işlemesi için kölelere büyük ölçüde bağımlıydı.
Kölelik Roma toplumunun ayrılmaz bir parçasıydı, kölelerin
sayısı Roma'daki özgür vatandaşlardan fazlaydı. Kölelerin hiçbir sosyal hakları
yoktu. Efendiler kölelerine iyi davranmayı tercih etseler de, köleler birer mal
olarak görülüyordu ve kaçmaya çalışmanın cezası ağırdı. İsterse sahibi
kölelerini satabilir hatta öldürebilirdi.
Köleler azat edilebilir ve özgür bırakılabilirlerdi, ancak
yine de eski efendilerine karşı yükümlülükleri vardı ve toplumsal bir damga
taşıyorlardı. İmparatorluk köleleri ve azatlı köleler, imparator için
yaptıkları çalışmalarla büyük güç elde edebiliyorlardı.[4]
MS 2. yüzyılda imparatorluk kölelerinin ve azatlı kölelerin
etkisi o kadar artmıştı ki, Hadrianus
onların siyasetteki katılımlarını yasalarla sınırlandırdı. Ayrıca, kölelerin
pezevenklere veya gladyatör yöneticilerine rızaları dışında satılmasını
engelleyen yasalar çıkardı; bu da, bir köle bile olsa, herhangi birine bu tür
bir yaşamı dayatmanın insanlık dışı kabul edildiğini gösteriyordu.[5]
Roma’da Köle İsyanları
MÖ. II.yy.’ın başında Roma’da ve eyaletlerde uçsuz bucaksız
bir köleci imparatorluğun kurulması, çok sert çelişkiler yarattı. Bu
çelişkilerin ilki ve en önemlisi, köle emeğinin artan kullanımı nedeniyle II. yüzyılın
başından itibaren özellikle şiddetlenen, köleler ve efendileri arasındaki
karşıtlıktı. 200 yılından itibaren, büyük malikânelerin çoğalmasıyla birlikte,
kölelerin hareketi, büyük boyutlu yerel ayaklanmalar niteliği kazandı; bu
ayaklanmalara yüzlerce, binlerce kölenin katılmasına karşın yaygınlık alanı
nispeten sınırlıydı. Bu tür ilk patlamanın, 198 yılına doğru, Latium’daki Sei Setia adlı Roma kolonisinde meydana
geldiğini Titus Livius’tan (XXXII, 26) öğreniyoruz.[6]
Roma tarihinin bu kısmını Plinius, Strabon ve Tacitus adlı
antik tarihçi ve coğrafyacılardan öğrenmek mümkündür.[7]
Roma’daki köle ayaklanmalarının en büyüğü tam yedi yıl süren Sicilya köle ayaklanmasıdır (138-132). Kölelerin
çalıştığı büyük tarım işletmeleri sisteminin kökleri Sicilya’da çok eskilere
gidiyordu, daha Grek ve Kartaca kolonizasyonu döneminde başlamıştı. Köleleştirilen
yerli halk yanında usta, işçi ve iyi çiftçi niteliğine sahip çok sayıda
Suriyeli köle satın alınıyordu.
Diodoros, bu dönemde yüz elli kölenin Roma’da ayaklanmasından, bin kölenin katıldığı Attika’daki hareketten, Delos’taki ve başka yerlerdeki isyanlardan söz etmektedir. Roma İmparatorluğu’nda, aynı dönemde ortaya çıkan öteki köle ayaklanma merkezleriyle ilişkiler kuracak yetenekten yoksun olmasından dolayı köle ayaklanmaları sürekli yeniliyordu.
133 yılında Roma’nın “Asya eyaleti” olan Pergamon’da (Bergama) başlayan Aristonikos
ayaklanması da bu nedenle yenildi.
Roma’yı köle ayaklanmaları karşısında güçlü kılan faktör,
henüz Roma Barışı’nın yeni temellendiği 77-73 yılları arasında başlayan Spartacus
isyanından çıkardığı dersti. Roma cumhuriyetinin yıkılışını hazırlayan koşullar
içinde, köleci Roma yönetimi bütün İtalya’ya yayılan ve Spartacus tarafından
yönetilen yeni ve büyük bir köle ayaklanmasıyla sarsılmıştı.
Bu hareketin gücünün ve niteliğinin bilincinde olan İlkçağ
tarihçileri ona genel olarak “kölelerin
savaşı” (bellum servile) ya da “Spartacus savaşı” adını vermektedirler
ve MS 4. yüzyılda yaşamış olan Romalı tarihçi Eutropius “belki de Hannibal savaşı kadar güç bir savaş” olduğunu
yazmaktadır.
Kaynaklar:
Tekin, Oğuz. 2008, Eski Yunan ve Roma Tarihine Giriş, İletişim Yay.
Badian, E. 1968, Roman Emperialism in the Late Republic. Oxford
Univ. Press
Diakov. V.-Kovalev, S. 2011,
İlkçağ Tarihi – 2, Roma, Yordam Kitap
Livius, Titus. (yaklaşık MÖ 59 - MS 17), Ab Urbe Condita (Şehrin Kuruluşundan İtibaren).
Plinius, Gaius,
Secundus. 2022, Doğa Tarihi (1.-2.) [Naturalis Historia VI, III], Say Yay. İst.
Strabon, 1993, Antik Anadolu Coğrafyası (Geographika XII-XII-XIV),
Ark. ve Sanat Yay. İst.
Tacitus, 2003, The Annals of Imperial Rome, Penguin Classics Press
Eutropius, MS. 4. Yy. Historiae Romanae Breviarium.
[1] Pax
Romana (MÖ 27 - MS 180), Latince "Roma Barışı" anlamına gelir. M.Ö.
27'de Roma İmparatoru Augustus Caesar'ın tahta çıkışıyla başlayan bu süreç,
Roma'nın cumhuriyet olmaktan çıkıp imparatorluğa dönüştüğü dönemdir. M.S. 180
yılında Marcus Aurelius'un ölümüne kadar sürer. Bu terim, Roma yönetimi ve Roma
hukuku altında, aralarında kavga eden rakip liderlerin ve eyaletlerin (bazen sert bir şekilde) barıştırılmasından
çıkmıştır.
[2] Tekin,
2008; s. 148
[3] Badian,
1968; 22
[4] Bazı
azatlı köleler istisnai de olsa devlet yönetiminde üst kademelere kadar
yükselebiliyordu.
[5] The
Collector: Slavery in Ancient Rome: An Integral Part of Roman Society
[6]
Diakov-Kovalev, 2011; 79
[7] Genç Plinius'un mektupları , Roma
köleliği hakkında en iyi kaynaklardan biridir, ancak bu yazarların eserleri
bazı sırlamalar içerir. Plinius’ta ve diğer antik yazarlarda efendi-köle
ilişkisi idealleştirilmiştir.