28 Ağustos 2019 Çarşamba

ANLATAMIYORUM


ANLATAMIYORUM

(Ülkemde eski kocası tarafından kızının gözü önünde boğazından hunharca kesilerek öldürülen Emine Bulutların dehşet dolu anısına!)

Ortaokul'da "Yurttaşlık Bilgisi" adı altında bir dersimiz vardı. Son sınıftayken. Trakyalı genç bir öğretmen geldi, ilk görev yeriydi Ünye....
Yolda epey düşünmüş, ben ne yapacağım bu yaban ellerde diye. Doğu Karadeniz'e ilk kez geliyor ve bölge halkını tamamıyla "Laz" biliyordu.
İlk derste "Gördüm ki, herkes benden daha düzgün konuşuyor ve kelle kulak düzgün" dedi.
Oysa oldukça yakışıklı bir delikanlıydı.
İlk yazılıya nasıl olduysa, hazırlanamamıştım. Oldukça düşük bir not aldım. İçime sinmedi. Bir sonraki Yurttaşlık dersine hazırlanarak geldim. Bir an cesaretimi toplayıp, öğretmenimiz derse başlamadan parmak kaldırdım:
"Öğretmenim, sınav günü mazeretim vardı hazırlanamamıştım. Aldığım notu düzeltmek istiyorum" dedim.
Üç soru sordu. Üçünü de doğru cevaplamıştım.
95 verdi.

***
Yurttaşlık dersi öğretmenimi "yakışıklı" bir genç olduğu dışında, hayal meyal hatırlıyorum. Süpermen'in gazeteci kimliğindeki Clark Kent haline benziyordu. Ünye'de uzun süre kalmadı, adını bile unutmuşum... (Değerli öğretmenim Mehmet Zeki Gündüz belki O'nu hatırlar.)
Neyse, biz konumuza dönelim. Orta öğrenim döneminde medeni cesaret sahibi, özgüveni tavan yapan biri değildim.
Peki o derste bu cesareti kendimde nasıl bulmuştum?    
Çocukluk yıllarımdan kalma bu anı hep kafamı kurcalamıştır.
Belki de içimdeki cesaret duygusunun ateşlendiği en erken evreydi.
Sonraki yıllarda nereden geldiğini kestiremediğim, "deli" cesaretimi kimileri "Karadenizli" olmama yoruyordu. Malum mısır tüketicisi olarak, bolca "zein" alıyorduk ama ben hiç mısır yemezdim.
İlk gençlik yılarıma rastlayan 1972'nin 30 Mart'ı ve 6 Mayıs'ı olmasaydı, belki de bizimki gibi uçkun bir kuşak hiç doğmayacaktı bu ülkede...
Gelelim, bendeki cesaretin "en erken" evresine...

Bir Orhan Veli Şiiri

Geçtiğimiz ayın ortasında, NTV Haber'de geçen bir haber spotu:

"Orhan Veli Kanık'ın şiiri dünyanın en çok okunan ikinci şiiri seçildi."
Dünyanın en çok okunan şairleri ve şiirleri açıklandı. Sıralamaya göre Orhan Veli Kanık'ın 'Anlatamıyorum' şiiri dünyanın en çok okunan ikinci şiiri oldu.
Uluslararası şiirleri, her şair için bibliyografya ve biyografileri içeren internet platformu Lyrikline, dünyanın en çok okunan şairleri ve şiirleri listesini açıkladı. Buna göre Türk edebiyatının usta şairi Orhan Veli Kanık'ın Anlatamıyorum şiiri listede ikinci sırada yer aldı.
Lyrikline İstatistikleri
Her yıl Haziran ayında gerçekleşen Berlin Şiir Festivali kapsamında Lyrikline editörleri ile toplanarak yıllık istatistikleri açıklıyor.
Dünyanın En Çok Okunan Şiiri
Lyrikline’ın verilerine göre geçen yıl site üzerinden en çok Hermann Hesse’nin “Stufen” adlı şiiri okundu. Orhan Veli Kanık'ın "Anlatamıyorum"  şiiri ise dünyanın en çok okunan 2. şiiri olma unvanına sahip oldu.
60'lı yılların ikinci yarısında, Ünye Ortaokulu'nda Yurttaşlık Bilgisi dersinde öğretmenimizin bize okuduğu şiirdi, O. Veli'nin şiiri...
Bendeki cesareti ona yordum; şiirden gelen güçtü bu...
Belki de "Bu şiiri okuyan kişiden bana zarar gelmez!" cesaretiydi...
Ünye Ortaokulu öğrencilerine yönlendirilen sıcacık bir "merhaba" ile gelen cesaret!

Adını hatırlayamadığım sevgili öğretmenim, merhaba!

ANLATAMIYORUM

Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Gözyaşlarıma, ellerinizle?
Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.
Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum. / Orhan Veli Kanık

28.08.2019, Ünyekent                             



23 Ağustos 2019 Cuma

Sorular


"Kayyım" mı, "kayyum"mu?
Her iki deyişin de doğru olduğu doğrudur.
Lakin bizim sorumuz bu değil...

Sorular


Yeniden kayyım atanacaktı da...
Bu seçimler neden yapıldı?
Seçilerek iktidarda gelenler, yine kendileri gibi seçilmiş yerel yöneticileri görevden alabiliyor...
Ne âlâ...
Ve yerlerine "kayyım" atıyorlar.

****
İlk kez olmuyor bu durum.
Alıştık.
Demokrasi adına ahkam keseler, çıkıp ekranlara bunun "normal" bir durum olduğunu hepimize kanıtlayacaklardır.
Ancak...
Seçim arifesinde bu kişiler sakıncalı değilken, seçildikten birkaç ay sonra nasıl "zararlı" olurlar, anlamak ve /veya anlatmak kolay değil...

****
Diyarbakır, Van, Mardin...
Üç başkanın görevden alınması yeniden Güneydoğu'da olayları tırmandırabilir mi?
Çukur kazma, "Sur Olayları", aylar süren çatışmalar, yüzlerce can...
Tarih tekerrür mü edecek, sil baştan mı yaşanacak her şey!
Neden?

Sona Doğru Giderken...

Herkes gelinen durumdan rahatsızlık duyuyor, iktidar cephesinde bile bu rahatsızlığı sezinlemek mümkün.
Bu defa "son"a yaklaştı diyoruz!
Her defasında bir "çıkış yolu" bulanlar, bu defa çıkabilecek mi?
Ak Parti Genel Başkan Vekili Numan Kurtulmuş bile "hangi kesimlerden oy kaybettiklerini" açıklama derdindeyse...
Sona doğru gidiş, "doğru" demektir.
Üstelik "İstanbul kaybedildi!"
İktidar gidiyor mu ne...
Geçen gün bir sosyal medya fenomeni (gazetecilik yaparken çoğumuz onu tanımıyorduk) söyledi:
"İmamoğlu görevden alınacak!"
Ertesi gün "Ben gırgır yaptım, kafa buldum!" dese de, cuk oturdu.
Gidiş nereye?
Korkalım mı şimdi, durup dururken.
"İç savaşa gidiyoruz!" diyenler haklı mı?
Giderayak "memleketin içine edecekler mi?" gerçekten...

Genelden Özele...

2019 yılı, diğer yıllardan daha sorunlu başladı...
Her fırsatta dile getiriliyor.
İktidar kanadı "kriz mıriz yok!" dese de...
Mart Yerel  Seçimleriyle birlikte iyice belirginleşen ekonomik kriz, ulusal alandan uluslararası ilişkilere kadar bir dizi gelişmeyi etkiliyor.
Durumdan etkilenen kurumların başında yerel yönetimler geliyor.
(İktidarın yandaş müteahhitleri İstanbul ve Ankara'dan nasiplerini bu defa alamayacak gibi...)
Belediye dediğimiz, yerel yönetimlerin başında da, kamuoyunu en çok meşgul eden İstanbul Büyükşehir Belediyesi geliyor.
Başkan İmamoğlu'nun icraatı merakla takip ediliyor.
İkinci sırada Ankara geliyor ki, bu o kadar sorun edilmiyor, en azından şimdilik...
Bizimse dikkatimiz Ordu BŞB. üzerinde.
Ve tabi ki Ünye Belediyesi...
Fatsa'nın genç Belediye Başkanı İbrahim Etem Kibar, "160 Milyon TL borç devraldıklarını" söylüyor.
Ünye daha şanslı... Mayıs oturumunda 112 Milyon 606 Bin 529 TL. borcumuz olduğu söylendi. Alacağımız ise 23 Milyon 764 Bin 791 TL.
Tasarruf tedbirleri nedeniyle Kültür Sarayı ihalesi iptal edildi.
Her şey yolunda!

21.08.2019 Ünyekent


7 Ağustos 2019 Çarşamba

Önce Sağlık


Önce Sağlık


Antalya dönüşü, kullandığım ilaçların raporunu yenilemek için sabah erkenden Devlet Hastanesi'ne gidip, 62 sıra numarası ile dahiliye polikliniğinden randevu aldım. Muayene sıram tahminimden erken geldi. Aslında kontrolümü yapan doktor başkasıydı ama O'nun polikliniği olmadığı için başka bir isme müracaat ettik.
Kullandığım ilaçlar belliydi, ekrandan görünüyordu. Rutin kan tahlilleri istendi; açlık kan şekeri ve Hemoglobin A1C'ye bakılacaktı...
Doktorla aramda şöyle bir görüşme oldu:
- Benim doktorum Adnan Bey dedim, onu göremedik.
- Nerede Adnan Bey, biliyor musunuz? dedi.
- İzinli galiba, diyecek oldum...
- Yoğun bakımda, dedi. Kalp rahatsızlığı geçirdi. On günden bu yana Samsun'da özel bir hastanede. Durumu şimdi daha iyi...

****
Bu vesileyle, değerli doktorum Adnan Büyükyazıcı'ya "geçmiş olsun" diyor, acil şifalar diliyorum.
Umarım kısa zamanda düzelir, aramıza döner.
(Adnan Bey'in geçirdiği rahatsızlık yerel basında yer almadı, en azından ben göremedim. Durumunu buradan duyanları üzmüş olduk, şimdi daha iyi olduğunu öğrenmemiz bizi rahatlattı.)

****
Öğle sonrası tahlil sonuçlarına göre hem raporumuz düzenlendi, hem de verilecek ilaçlar yeniden belirlendi. Tahlillerimi iyi bulan doktor, günde beş kez kullandığım iki çeşit ilaçtan birini iptal etti. Bir ay sonra ,yeni uygulamanın sonuçlarını görmek üzere muayeneye gelmemi istedi.
Buraya kadar sorun yok!
Sorun nerede?
Sorun hasta sayısındaki yükseklik...
Randevulu hasta girişi, monitörde 160 olarak görünüyordu.
Araya acilden, servisten ve başka polikliniklerden gelen hastalar de oluyor...
Doktorun günde 8 saat muayene ettiğini düşünürsek, ki özel hastanede dışında bu kadar çalışma süresi mümkün değil; hasta başına 3 dakika düşmüyor.
Özetle söylersek; Ünye devlet hastanesine doktor sayısı yeter sayıda değil.
Diğer polikliniklerde de aynı durum...
Doktorlarımız ne kadar canla başla çalışsa da, standart bir muayene süresi yok!
Doktora da yazık, hastaya da!

****
Öğle sonrası bekleme süremiz beklenenden uzun oldu.
Öncelik, muayene olmak için randevu alanlarındı.
Tahlil sonuçlarını almaya gelenler, bizler sona kaldık.
Beşer beşer içeri alındık.
Tahlil sonuçlarımı almadan, hastaneden çıktım.
İnternet üzerinden, "e-nabız"la ulaşılıyor nasıl olsa diyerek...
Akşam, inceleme fırsatı buldum.
Devletin hazırladığı "e-nabz" adlı sitede oldukça ilginç ayrıntılar yer alıyordu.
Doktor, hastane ve hastane çalışanları hakkında düşüncelerimiz bile soruluyordu.
Madem istemişler, yorum yazıp göndereyim dedim.
Olumlu-olumsuz. bazı yönleriyle yazdım ama gönderemedim.
(Olumsuz ifadeler nedeniyle mi, gitmedi acaba? Hastanedeki doktor sayısının yetersiz olduğu, kalp-damar servisi, nöroşirurji  gibi servislerin de olması gerektiğine değinmiştim. Bir de kan alan elemanların bu işi bir türlü beceremediğini ki, benim damarlarım klasik dönem Yunan heykelleri gibi belirgindir. Daha bir müddet kolumdaki şişlik ve morlukla dolaşacağım...)
Bakanlığın "e-nabız" sitesi, nereden esinlenilmişse iyi bir örnek... Hastane koridorlarında, muayene sırasında bekleşen insan manzaralarıyla örtüşmüyor. Apayrı bir hizmet ünitesinin tamamlayıcısı gibi...
Bir de "Şehir Hastaneleri" girişimi var ki, henüz bizim buralardan uzak.
İlerleyen günlerde sözünü ederiz sanıyorum...
Sağlıklı bir hayat dileklerimle.



07.08.2019, Ünyekent