25 Temmuz 2018 Çarşamba

Faselis


Faselis


Tarihi Kentler Birliği Ünye Buluşması'nın  yaşandığı tarihte Faselis antik kentindeydik. Faselis yahut Phaselis, Antalya'nın Kemer yakınlarında antik bir kenttir. Kemer'in 16 km. batısında yer almaktadır.
Kentin MÖ. 7. yüzyılda Rodoslu kolonyalistler tarafından kurulduğu kabul edilmektedir.  
Akdeniz'deki önemli antik yerleşimlerden biridir. Uzun yıllar Likya'nın en önemli limanı olmuştur.     
Bir yarımadada yer alan Faselis'in üç limanı vardır; Kuzey Limanı, Orta Liman ve Güneybatı kıyısında Büyük Liman bulunmaktadır.  
Güneybatı Liman'ı diğer limanlardan daha önemlidir. Bizim de piknik yaptığımız, denize girdiğimiz yerdir. Günü birlik yatların ve gezinti teknelerinin uğrak yeri olan bir koydur.
Kentin orta yerinde, kalıntılarını gezdiğimiz 20-24 metre genişliğinde, 250 metre uzunluğunda muhteşem bir cadde bulunmaktadır. Caddenin güney ucu, Hadrian Su Yolu Kapısına açılmaktadır. Caddeye paralel gezinti yolları ve dükkânlar bulunmaktadır. Caddenin her iki tarafında hamamlar, tapınaklar, agora ve tiyatro gibi kamu yapıları yer almaktadır. Bu yapıların çoğu, MÖ 1. ve 2. yüzyıla kadar uzanan Roma dönemi eserleridir.
Antik kentin girişinde, Faselis'le özdeşleşmiş 70 m. yükseklikte su kanalları bulunmaktadır.
Bu kenti sadece bir liman şehri yahut canlı bir ticaret merkezi olarak değil, aynı zamanda önemli bir yaşam merkezi olarak da görmek gerekir.
Kenti ziyaretim sırasında yaşadığım bir sohbet bunun en yakın tanığıdır...
Caddenin Hadrian Kapısına yakın bir yerde, bir grup ziyaretçi "Domestian Agora" yazılı bir tabelanın önünde tartışıyor:
"Burası diğer agoradan niçin farklı?"
Sohbete ben de katıldım, fikrimi söyledim.
Özellikle Roma Döneminde çarşıların amaca göre çeşitlendiğini, buranın da hizmet gören köleler için bir pazar yeri olduğunu beyan ettim.
Tarımsal üretimdeki köleler dışında, soylulara hizmet veren köleler de vardı ve bunların ihtiyaçları bu pazardan karşılanıyor olmalıydı.
Diğer agoranın "sosyete pazarı" olduğu, buranın ise "halk pazarı" olabileceği varsayımında bulundum.
Espriyle söylense de, gerçekliği ağır basan bir tespitti.

****
Kurutulmuş balık karşılığında bir çobandan alınan yarımada...

Faselis'in kuruluş efsanesinde şöyle bir öykü anlatılır:
Buraya gelen kolonyalistler, karşılaştıkları yerli çobana yarımadayı çok beğendiklerini ve yerleşim bedeli olarak arpa ekmeği mi, kurutulmuş balık mı istediğini sorarlar.
Çobanın kurutulmuş balığı tercih etmesiyle kolonyalistler, bu güzelim yarımadaya sahip olurlar.
Tabi bu öykü, var olan güzelliklerin ne kadar ucuza kapatıldığını ifade etmektedir. Tarihsel gerçekliği ise daha farklı nedenlere dayanmaktadır.
Bu konuda daha detaylı bilgi için bkz. Ünye Tarih Araştırma Grubu, Ünyekent gazetesi, Mart 2012, Karadeniz VI, "Kolonileşme Nedenleri"
http://www.unyekent.com/arsiv/koseyazi/3353/karadeniz-bolum-vi      
Coğrafyacı Strabon (İÖ. 64-İS. 24), Orta Liman'ın hemen gerisinde küçük bir gölün yer aldığından söz eder ki bu alan bugün sazlık durumundadır.
Kentin muhtelif yerlerindeki motifler ve şehir sikkeleri üzerindeki antik gemi betimlemeleri Faselis'in Mısır, Suriye ve Yunanistan arasındaki deniz ticaretinde önemini vurgulamaktadır. Şehrin gerisindeki ormanlarla kaplı Toros Dağları'nın kerestesini Akdeniz limanlarına sevk eden bir liman konumundadır.
Likya ile Pamfilya bölgesinin sınırları içinde kalan Faselis, İÖ. 5. yy.'da Pers, İÖ. 4. yy.'da Karyalıların ve Limyra'nın (Finike) egemenliği altında girer.
İÖ. 333'te Büyük İskender'i "Altın Taç"la karşıladıkları bilinmektedir. İskender, kışı bu şehirde geçirir ve o dönem Faselis zambak yağı ve gülleriyle ünlüdür.
İskender'den sonra bir çok kez el değiştiren Faselis, İÖ. 167'de Likya Birliğine dahil olur. Likya türü sikkeler basar. Ardından komşu kent Olympos'un ve korsanların talanına uğrar.
İÖ. 43'te Roma egemenliğine girer. 300 yıl sürecek olan yeniden yapılanma ve refah dönemi başlar.
İS. 129'da şehri imparator Hadrian ziyaret eder.
Kent, 1258'deki Selçuklu Kuşatmasına kadar konumunu korur. Bu tarihten sonra gerek depremler, gerekse Antalya ve Alanya limanlarının işlevlerinin artması nedeniyle eski önemini yitirir.
13. yy. başlarında şehir tamamen terk edilir.

****    
Kentin mevcut kalıntıları 1981-1984 yılları arasında Prof. C. Bayburtlu Başkanlığında yapılan kazılarla Ankara dil Tarih Coğrafya Fakültesi tarafından gün ışığına çıkarılmıştır.
2012 Yılında başlatılan Phaselis Araştırmaları Projesi ise, son otuz yıldır “güneş, kumsal ve deniz”i ile tanınan Phaselis Antik Kenti’nde sürdürülebilir cross/interdisipliner bilimsel çalışmaların önünü açmıştır.
Akdeniz Üniversitesi Tarih Bölümü Eskiçağ Tarihi Anabilim Dalı başkanlığının çabalarıyla Faselis Antik Kenti, akademik ve kamusal açıdan bir cazibe merkezi haline getirilmektedir.   
Faselis sahili, Ünye'yi andıran çakılsız kumsalı sayesinde Antalya'daki en güzel plajlardan biridir.  

25 Temmuz 2018, Ünyekent
http://www.unyekent.com/yazi/348-faselis.html














18 Temmuz 2018 Çarşamba

15 Temmuz 2016


15 Temmuz 2016



15 Temmuz FETÖ Darbe Girişimi'nin olduğu gece Sinop'taydık. Eşim ve kızımla birlikte birkaç günlük bir tatil için gelmiştik. Tarihi Sinop Kalesi'nin dibinde bir tanıdıkla sohbet ediyorduk. Hava kararmıştı, çayımızı yudumlarken  Kızım:
- Baba darbe oluyormuş! dedi, telefonundan başını kaldırarak.
- Ne darbesi kızım? demiştim.
Kim yapacak, nasıl olacak? Hiç darbe yapılabileceği aklıma yatmadı.
Masamızdaki kişi 12 Mart ve 12 Eylül darbelerini yaşamış eski bir "siyasi", durumu anlayabilecek dostlarını aradı.
- Doğruymuş, darbe oluyormuş, dedi.
Yakındaki bir pastaneye geçtik, televizyondan haberleri izliyoruz. Boğazdaki köprüyü gösteriyor, alçak uçuş yapan uçaklar falan...
İşin doğruluğunu anlayıp, her ne pahasına olursa olsun Ünye'ye dönmeye karar verdik. Tanışımızla vedalaştık. Gece konaklamayı düşündüğümüz yere gidip valizlerimizi aldık. Tam o sırada TRT'den darbecilerin bildirileri yayınlandı.
Doğru karar vermiştik Ne pahasına olursa olsun, evimizde olmalıydık.
- Yollar kesilmiştir, sizi göndermezler! Diyen oldu...
- Olsun, yolumuzun kesildiği yere kadar gideriz.

****
Önce bir benzinliğe uğradık Sinop'ta... Karşısındaki banka ATM'lerinde "para çekme" kuyruğu vardı. Paradan çok eve ulaşmaya ihtiyaç duyuyorduk. Gece yarısı olmuştu, yola çıktık.
Yol, düşündüğümüzden daha sakin.
Kimsecikler yok!
Gerze, Yenikent, Yakakent'ten geçtik...
Alaçam'da kimseler yok.
Yolumuz kesilirse, döner bir tanıdığa misafir olabilirdik.
Bafra'yı geçtik, tam bir sessizlik hakim...
Bir yandan da kızım telefonundan gelişmeleri izliyor.
Bunun bir "kalkışma" olduğu anlaşılıyor.
Ekranlara Erdoğan'ın talimatı düşüyor:
- Meydanlara çıkın.
Ondokuzmayıs'a gelirken meydanda bir kalabalığa tanık oluyoruz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın posterleri ve bayraklar ilişiyor gözümüze.
Çok geçmeden Samsun Atakum'a ulaşıyoruz.
Saat sabahın iki buçuk-üç'ü...
Halk sokağa dökülmüş.
Trafik neredeyse duruyor.
Zar zor yol alıyoruz.
Oradan Samsun şehir merkezine giderken üst yolu (bulvar) tercih ediyoruz.
Çarşamba, Terme sakin. Ortalıkta kimseler yok.
Ünye'ye giriyoruz.
Meydana doğru ilerliyoruz.
Meydan kalabalık, yolları kapatmış bir grupla karşılaşıyoruz.
Her şeye rağmen sakin bir görünüm hakim.
Çünkü darbe girişimi çoktan sona ermiş..
Darbecilerin derdest edildiği bir aşamaya gelinmişti.

****
Eve geldiğimiz için kendimizi rahat ve emin hissediyoruz.
Darbenin bertaraf edilmiş olması bizi rahatlatıyor.
Ama kafamızda biriken sorulara cevap bulamıyoruz.
Kim, nasıl yeltendi bu darbe girişimine?
Halk tavır göstermeseydi, başta TSK olmak üzere, güvenlik güçlerinin önemli bir bölümü bu darbeye karşı koymasaydı, ne olurdu?
Aradan iki yıl geçti...
Bakıyoruz.
Yandaş medya olsun, muhalif yazarlar olsun...
Aynı noktada birleşiyor!
Asker, polis, savcı-hakim, öğretmen, sivil binlerce kişi tutuklandı.
Tutuklamalar, operasyonlar bugün de sürüyor.
Yeni video görüntüleri çıkıyor, darbe gecesine dair...
58 General ve 626 subay ömür boyu ağırlaştırılmış hapis cezasına çarptırılıyor. 
20 Temmuz 2016'da ilan edilen Olağanüstü Hal çerçevesinde hazırlanan Kanun Hükmünde Kararnameler ile 100 bini aşkın kişi kamudan çıkarılıyor.
Nasıl oluyor da, bu suç örgütü devlet kademelerine bu denli sızabilmiş?
Üstelik devletin en mahrem bölgelerine, kilit noktalara gelebilmiş...
Asker, polis ve adliye içerisine bu kadar rahat nüfuz ederlerken...
Bu suç şebekesinin başını "Hoca Efendi" diye yere göğe koyamayanlar dahil, parlamento içerisinde hiç bir siyasi uzantısının açığa çıkmamış olması ilginç!
"Kandırıldık" demek yeterli mazeret sayılıyor.

****
İki yılı geride bıraktık, hala aynı sorulara cevap arıyoruz.
Darbenin arka planında ne var?
15 Temmuz'un kara delikleri neler...
Muhalifinden yandaşına aynı yerdeyiz:
"15 Temmuz’un “mikro tarih”i henüz yazılmadı. 15 Temmuz saat 12.00’den 16 Temmuz 03.30’a kim nerede idi ve ne oldu? O 15,5 saatte ne oldu? Tabii, aslında, öncesi de önemli, sonrası da. Ama o arada ne oldu? Henüz gerçekler bütün çıplaklığı ile aydınlanmış değil." (A. Dilipak, 15.07.2018, Akit)
Darbe teşebbüsünün ikinci yılında henüz açıklığa kavuşmamış o kadar çok konu var ki, daha kaç yıl geçmesi gerekiyor, bilmiyoruz. 
  

18.07.2018, Ünyekent


11 Temmuz 2018 Çarşamba

Ünye Kalesi Projesi


Ünye Kalesi Projesi


Önceki yazımızda Ünye Kalesi'nde başlatılan çalışmaya değinmiş ve bazı önerilerde bulunmuştuk. Görüş belirtenler oldu ama doğrudan konuyla ilgili bir değerlendirme henüz gelmedi.
"Ünye Kalesi'nin dehlizleri temizleniyor" demiştik, "dehliz mi, sarnıç mı?" ikilemine tanık olduk.
Dehliz mi, sarnıç mı...
Tünel mi?
Aslında ne dediğimiz önemli değil.
Asıl olan  projenin nasıl bir şey olduğu, nasıl yapıldığı...
Bu konuda önerilerde bulunduk!
Lütfen ilk adımda bu projenin başına akademik unvanı olan bir kişi yahut bir kurumu getirin,  arkeolojik anlamda bir kazıya başlansın, demiştik...
Sonra da usulüne uygun bir restorasyona gidilsin, diyerek; "restorasyon konusunda uzman hemşerimiz Prof. Dr. Zeynep Ahunbay'dan yararlanılsın!" önerisinde bulunmuştuk.

****
Konumuz bu iken, iki değerli tanışım "sarnıç" mevzuunda anlaşamamış, tartışmaya girmiş. "Tanış" derken, hısım-akraba diyeceğim ama kan bağı önemli değil, "can dostum" diyebileceğim insanlar...
Konuyu "üslup" tartışmasına bağlayıp, kırıp dökmüşler.
Sarnıç konusunda daha önce de benzer bir tartışma yaşadığımızı hatırlıyorum.
Kavramlar, isimlendirmeler önemlidir.
Kim, nasıl söylerse, o şekilde kabul görme ihtimali var.
Kalıcı olabiliyor...
Hatta kimi gereksiz , yanlış tanımlara da götürebilir bizi...
Biz "dehliz" demeyi tercih ettik. Bazen "sarnıç" dedik. "Tünel" dediğimiz de oldu. Hepsi birden doğru olabilir mi?
Olamaz tabii...
Ama birini tercih edebilmemiz için, elimizde şimdilik yeterli veri yok.
Daha net söyleyelim, Ünye Kalesi'nin bu dik ve çok basamaklı düzeneği yeterince keşfedilmiş değil.
Bilinmeyenler yanında, yanlış bilinenler daha fazla yer tutuyor...
(Bkz. Karadeniz'in Kayıp Tarihi Ünye Kalesi-ÜTAG, Ünyekent, Aralık 2014
İnternet adresi: http://www.unyekent.com/arsiv/koseyazi/5459/karadenizin-kayip-tarihi-unye-kalesi)
Orada da değinmiştik, küçük bir hatırlatma yapalım:
Ünye Kalesi'nin dik ve dar tünelleri Romalılara ait değil, hele Bizans'ın hiç değil...
Halis muhlis Pontus işi!
Coğrafyacı Strabon, Pontus kalelerinin zenginliğini ve gizemini anlata anlata bitiremez.
Tacitus, Crispuc gibi Romalı tarihçiler, Komutan Pompeius'un Pontus kalelerinden elde ettiği hazineleri ve değerli eşyaları eşeklere yükleyerek nasıl Roma'ya taşıdığını anlatır.
Ünye Kalesi de, MÖ. I. yüzyılda Pontuslarla Romalılar arasında süren savaşın önemli bir parçasıdır. Söz konusu sarnıçlar, büyük kayalarla işte o dönemde doldurulmuştur.

Sarnıç mı, Dehliz mi?  
      
Dehliz: Üstü kapalı, dar ve uzun geçit. TDK
Sarnıç: Yağmur suyu biriktirmeye yarayan yer altı su deposu. TDK
Elimizdeki bu tanımlar, Ünye Kalesi'ne şimdilik tam uymuyor.
Başkan Çamyar'ın dediği gibi "dehliz" konusunda çeşitli söylenceler mevcut. Yıllar önce Hizmet TV'ye haber yapmak üzere Ünye Kalesi'ne bir gezi düzenlemiştik. Çevre halkıyla kale hakkında görüşürken bize tünelin ucunun Ayanikola'ya kadar uzandığı söylenmişti.
Halk arasındaki bu tür söylencelerin sınırı yok!
Ama bizim için işin gerçekliği daha önemli...
Kalede usulüne uygun bir kazı yapılırsa, bilimsel verilere ulaşmış olacağız.
İşin gerçeğini ancak o zaman öğrenebileceğiz.
Kale'nin restorasyonu ise, ardından gelecek işlemdir.
Bu konu, "sarnıç-dehliz" ikileminden daha önemlidir. 
"Belediye'nin gerçek amacı muhtemelen kalenin tepesine çay bahçesi yapıp kiraya vermek." diyenler haklı mı çıkacak?
Bu süreçte yaşayıp, göreceğiz!

****
Daha önce de yazdık...
Başkan Çamyar'ın "en keyif aldığım projelerden bir tanesi" diye nitelediği bu işlemin bir prosedürü vardır.
Türkiye'de kazı yapmak yasalara bağlıdır. Kazı yapmak isteyen kişi yahut kuruluş kazı için gerekli parasal desteği, Türk Tarih Kurumu'ndan yahut T.C Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü'nden sağlar.
Şayet kazıyı yapacak olan bir bilim insanı yahut bir bilim kurulu ise, üyesi bulunduğu bilim kuruluşundan da (üniversiteden) bu desteği elde edebilir.
Kazı izni, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü'nün önerisiyle Bakanlar Kurulu tarafından verilir.
Bu sıradan bir "kazma" işlemi değildir.
Bilimsel formasyona sahip akademisyenlerin sorumluluğunda yapılması gereken bir "kazı" işlemidir.
Önceden topografik haritası çıkarılmış ve sınırları belirlenmiş olmalıdır.
Ünye Kalesi kazısı, tarih yoğunluğu olan arkeolojik bir kazı olmalıdır.


11.07.2018, Ünyekent


3 Temmuz 2018 Salı

Ünye Kalesi Projesi'ne Dair


Ünye Kalesi Projesi'ne Dair

Uzun zamandır bekliyorduk, nihayet Ünye Kalesi'ndeki dehlizlerin temizliğine başlandı. Başkan Çamyar'ın "en keyif aldığım projelerden bir tanesi" diye nitelediği bu işlem, yıllardır hayalimizdeydi... Temizliği yapan ekibin, Ordu Kurul Kayası sarnıcını temizleyen ekiple aynı olduğu söyleniyor. Bu, işin olumlu yanı... Ancak, olay bu kadarla bitmiyor. 

****
Başkan Çamyar Ünye Kalesi Projesi'nin dört etaptan oluştuğunu ve dehlizlerle ilgili kısmın bu yaz bitirileceğini söylüyor:
“Dehlizlerle ilgili bölümü bu yaz bitireceğiz. İkinci etabın da 1 yıl içerisinde bitirileceğini düşünüyoruz. Biz bu iki etabı bitirdikten sonra kalemiz gezilebilir hale gelecek."
Bu projeye başlanmasını uzun yıllar bekliyorduk ama bu kadar çabuk halledilebileceğini düşünmemiştik.
Keşke projenin detaylarını öğrenebilseydik.
AVM hızıyla bitirilmesi mümkün mü?
Yahut 15 Temmuz Meydanı boyutunda bir proje mi?

****
Projeyle ilgili tereddütlerimiz neler?
Başkan'ın açıklamalarını sürdürelim:
“Ünye Kalesinde 2 dehliz var. Kalemizde dehlizlerin açılması ile ilgili kurulum işlemlerimiz tamamlandı. Bundan sonra ki süreçte kazı faaliyetleri başlayacak. Çıkan tüm materyaller bir düzenek vasıtası ile taşınmış olacak. Ünye Belediye Başkanı olarak ben hukukçu olduğum halde 4 yıldır bürokratik işlemlerle uğraşıyoruz.  4 yılın sonunda dehlizlerin açılması ile ilgili ihalemizi yaptık. 1 milyon 700 bin liralık bir ihale ve firmamıza yer teslimini yaptık. İnşallah bu yaz sezonu içerisinde kazı faaliyetlerimizi [gerçekleştiririz] ki bu kazı nereye gidecek bilmiyoruz. Burayla ilgili çokça şehir efsanesi var.”
İzlenen hukuki süreci yakından bildiğimiz için bu konuda Başkan Çamyar'ın çabalarını takdir ediyoruz. Daha önce de defalarca yazdık. Örneğin beş yıl önce Samsun'dan bir dağcı ekibini, SAMDAK'ı davet edip Ünye Kalesi'nin dehlizine inmiştik. (Bkz. 17 Mayıs 2013 tarihli Ünyekent gazetesi,  "Sonsuz Keşif" adlı yazımız.) Hasta yatağından kalkıp, bizimle birlikte tünele kadar tırmanan ve kale hakkında bize bilgiler veren değerli öğretmenimiz İrfan Işık'ın da bu tür çalışmalarda özel bir yeri vardır, burada ifade edelim...
İki yıl önce ise Ünye Kalesi konusunun biraz daha ayrıntısına girmiştik. (Bkz. 26 Ocak 2016 tarihli Ünyekent gazetesi, "Ünye Kalesi Dehlizlerinde Ne Var?")
Konunun ayrıntısına girerek, burada da aynı şeyleri ifade etmek istemiyoruz.
Sayın Başkan'ın dediği gibi Ünye Kalesi üç medeniyete ev sahipliği yapmış bir yer. Sadece Ünye'nin değil, belki de Karadeniz'in sahip olduğu en önemli tarih mirası. Öncelikle bu projenin başında bu durumu idrak edebilen bir bilim kurulu olmalı. Kurul Kayalığı'nın başında Gazi Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. S. Yücel Şenyurt bulunmaktaydı.Uyguladıkları yöntem ve kullandıkları malzeme bu tür bilimsel kazılara uygundu. Yani olması gerektiği gibiydi. Ne yapacağını ve nasıl yapılacağını bilen bu ekibin Ordu Kurul Kayası'nda yaptığı çalışma, umarız Ünye Kalesi için de bir örnek oluşturur.
Aksi halde bu önemli tarih kalıntısı, sıradan bir gezi durağına dönüşür.

****
Ünye Kalesi dehlizleriyle ilgili önemli bir ayrıntıyı, bu vesileyle paylaşmak istiyorum.
Biz bu tünellerin, meraklılar tarafından atılan taşlarla doldurulduğunu zannediyorduk. Çünkü her gelen ziyaretçi "hakkını kullanarak" bir yahut bir kaç taş atarak dehlizlerin doldurulmasına katkıda bulunuyordu. Bu sayede kalede çukurlara atılacak taş kalmadı desek, yeridir.
Gerçeğin öyle olmadığını anladık.
Prof. Dr. Murat Arslan'ın 2007'de yayınlanan "Mihridates VI Eupator" adlı eserinin 483. sayfasından öğreniyoruz ki, kalenin tünelleri Romalı komutan Pompeius tarafından büyük kayalarla doldurulmuştur.
"Pontos Dağları'ndaki müstahkem konumları yüzünden zapt edilmeleri zor olan kale ve garnizonlar daha sonradan haydutluk ve isyan amacıyla dağlara çıkanlara yararlı olmasın ve Romalılara karşı kullanılmasın diye Pompeius'un emriyle yakılıp yıkıldı. İçlerinde barındırdıkları sarnıçlar ise, büyük kayalarla dolduruldu."
Prof. Arslan'ın Amasyalı coğrafyacı Strabon'a dayanarak verdiği bu bilgiler, Ünye Kalesi dehlizlerinin temizliğinde kılavuz niteliğindedir. Tünellerin kapatıldığı tarih Milat'tan önce 1. Yüzyıl'dır. Yani o zamandan bu yana o büyük kaya kütleleriyle kapatılmış dehlizlerin ucuna ulaşılmamıştır. Kalenin 2150 yıllık gizemi, bu temizlikle birlikte ortaya çıkacaktır.
Bu işlem ne kadar usulüne uygun yapılacaktır?
İşte o oranda kalenin sırlarına ulaşmış olacağız!
Samsun'daki uyduruk "Amazon Mağaraları" düzmecesiyle değil, Urfa Göbeklitepe'deki, gibi gerçek bir tarih olayıyla karşı karşıyayız.
Acaba bu dehlizleri açmaya kalkanlar bunları biliyor mu?
Eğer bilmiyorsa, Ünye Kalesi'ne yazık olacaktır.
Tıpkı ne bulacağını bilmeden kaçak kazı yapan define avcıları gibi, "bulma umudunu yitirene kadar" bir yerleri eşeleyip duracağız...
Lütfen ilk adımda bu projenin başına akademik unvanı olan bir kişi yahut bir kurumu getirin. Arkeolojik anlamda bir kazıya başlansın.
Sonra da usulüne uygun bir restorasyona gidilsin.
Restorasyon konusunda uzman hemşerimiz Prof. Dr. Zeynep Ahunbay'dan yararlanılsın.
Yoksa tarih bizi affetmeyecektir!