5 Ekim 2022 Çarşamba

Hıyanet-i Vataniye



Hıyanet-i Vataniye

 

 Padişah Vahidettin üzerinden sürdürdüğümüz “vatan hainliği” konusuna tarihi kökleri ile devam edelim…

Osmanlı’da vatana ihanet gibi “büyük boyutlu” bir suça hüküm verebilecek tek irade vardır, Padişahlık makamı!

Onaycısı da şeyhülislam’dır.

II. Abdülhamid’e kadar işlerin böyle yürüdüğünü görüyoruz.

Sonra Tanzimat, Meşrutiyet… Derken, işin şekli değişiyor.

Osmanlı’nın Çöküş Dönemi olarak kabul edilen bu süreçte üç önemli dönem söz konusundur.

 

Tanzimat Dönemi

 

Tanzimat, Osmanlı İmparatorluğu'nda 1839 yılında Tanzimat Fermanı olarak bilinen Gülhane Hatt-ı Şerifi'nin okunmasıyla başlayan modernleşme ve yenileşme dönemidir. II. Mahmud'un vefatı, Abdülmecid'in tahta çıkması ve Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın etkili olduğu yıllardır. Abdülmecid'in vefatının ardından Abdülaziz’in 15 yıl süren saltanat döneminin sonuna kadar sürer. 

37 yıl süren bu dönem boyunca Osmanlı tarzı mutlak monarşi rejiminin çöktüğü görülmüş ve Avrupa tarzı yönetim modellerine yönelim başlamıştır. Örneğin, Tanzimat fermanından altı ay sonra Ceza Kanunname-i Hümayunu Fransa'dan esinlenerek düzenlenmiş ve kabul edilmiştir. Ayrıca geleneksel mülkiyet biçimleri yerine Batı tipi kapitalist ilişkilere geçilmiş, devlet kurumları Batı tarzı düzenlenmiş, mühendislik ve tıp alanında modern okullar açılmıştır.


 




1. Meşrutiyet (23 Aralık 1876 – 14 Şubat 1878)

 

II. Abdülhamid’in tahta çıkış vesilesi olan 1. Meşrutiyet, yeni padişah II. Abdülhamid tarafından ilan edilen, anayasal monarşi rejiminin ilk dönemidir. Bu dönemin anayasası Kanun-ı Esasi’dir. Türk tarihinin ilk anayasasıdır. Anayasaya göre yürütme organı padişah II. Abdülhamid, Yasama organı ise Meclis-i Umumi'dir. (Meclis-i Âyan ile Meclis-i Mebûsan.)

1 Meşrutiyet ilanından bir yıl sonra Rus savaşını bahane eden Sultan II. Abdülhamid, anayasayı (Kânûn-ı Esâsî) rafa kaldırarak meşruti yönetimden vazgeçmiştir.

Kânûn-ı Esâsî adı verilen bu anayasa “temel kanun" anlamına gelmekteydi. 23 Aralık 1876'da ilan edilmiş, 14 Şubat 1878'de II. Abdülhamid tarafından askıya alınmıştı, 23 Temmuz 1908’de II. Meşrutiyet’in ilanı sonucu yeniden yürürlüğe girdi. 1921 Anayasası'nın (Teşkîlât-ı Esâsîye Kanunu) kabul edildiği 20 Ocak 1921 tarihi ile 1924 Anayasası'nın yürürlüğe girdiği 24 Mayıs 1924 tarihi arasında ise kısmen yürürlükte kaldı.

 

2. Meşrutiyet (23 Temmuz 1908-11 Nisan 1920)

 Osmanlı Anayasası'nın, 30 yıl askıda kaldıktan sonra, 23 Temmuz 1908'de yeniden ilan edilmesiyle başlayan dönemdir. Bu dönem de Mebuslar Meclisi'nin Sultan Vahidettin tarafından 11 Nisan 1920'de tasfiyesi ile sona erdiği kabul edilir.

Sadece Osmanlı’nın değil, tüm Türkiye tarihi açısından önemli olan bu dönemleri özetledikten sonra esas konumuza geçebiliriz.

 

Önce kim “Vatan Haini” İlan edildi?

 Nutuk’ta Atatürk’ün Sultan Vahidettin’i ve şürekâsını “hain” ilan etmesinden çok önce, henüz Kurtuluş Savaşı’nın hazırlık aşamasındayken, Vahidettin’in iradesiyle Mustafa Kemal ve Kuvayı Milliyecilerin hain ilan edildiklerini ve haklarında idam hükmü kararı verildiğini hatırlatalım. 5 Nisan 1920’de kurulan 4. Damat Ferit Hükümeti, padişahın iradesiyle Milli Mücadeleye karşı bir “iç savaş” başlatmıştı. [Bkz. Sina Akşin, İç Savaş ve Sevr’de Ölüm, İst. 2010.] 11 Nisan’da da Şeyhülislam Dürrizade’nin “Kuvayı Milliyecilerin katli vaciptir” fetvası yayınlandı. Başbakanlık Osmanlı Arşivlerinde Vahidettin’in Mustafa Kemal ve bazı arkadaşları hakkında verilen gıyabi idam kararını onaylayan 24 Mayıs 1920 tarihli iradesi yer almaktadır. (Bkz. BOA, İ.DUİT, 175/46/1. Takvimi Vekayi, 27.5.1336–1920)



Bu hükme Ankara Hükümeti’nin cevabı gecikmedi, birkaç gün sonra Hıyanet-i Vataniye Kanunu geldi.  

 

Hıyanet-i Vataniye Kanunu

Kanun, 29 Nisan 1920'de çıkarıldı. Kanunu çıkaran İstanbul’daki Saray Hükümeti değil, Ankara’daki Büyük Millet Meclisi’dir. Osmanlı’da bu tarihi dönem, “İkili İktidar” dönemi olarak bilinir.

Hıyanet-i Vataniye Kanunu 12 Nisan 1991'e kadar yürürlükte kaldı. 

Türkiye’de vatana ihanet suçuna dair çıkarılan ilk yasadır:

 

Madde 1: Yüksek hilâfet ve saltanat makamını ve padişahın korunmuş memleketlerini ecnebilerin elinden kurtarmak ve taarruzları def etmek maksadına matuf olarak teşekkül eden Büyük Millet Meclisinin meşruiyetine isyani tazammun eden sözle, fiille veya yazı ile muhalefete veya ifsadatta (halka yolunu saptırmakta) bulunan kimseler vatan haini sayılırlar.

Madde 2: Fiilen vatan hainliğinde bulunanlar asılarak idam edilir.

Madde 3: Vaiz ve hitabet suretiyle alenen ve çeşitli zeminlerde söz ve hareketleriyle vatan hainliği cürmüne tahrik ve teşvik edenlerle işbu tahrik ve teşviki yazı ve resimlerle yayanlar geçici küreğe konulurlar.

Madde 7: Vatana ihanet sanıklarının yargılanması en çok 24 gün içinde karara bağlanır,

Madde 8: Temyiz edilemez.

 

23 Nisan 1920'de kurulan Büyük Millet Meclisi’nin çıkardığı ikinci kanun, 29 Nisan 1920 tarihli Hıyanet-i Vataniye Kanunu’dur. İlk kanun Ağnam Vergisi’dir. (Küçükbaş hayvanlardan alınan vergi.)

İttihat ve Terakki hükümetince Birinci Dünya Savaşı sırasında çıkarılan Hıyanet-i Askeriye Kanunu'ndan esinlenen Hıyanet-i Vataniye Kanunu’ndan belirgin amaç, o aşamada henüz otoritesi ve meşrutiyeti tartışmalı olan TBMM'ye yönelik muhtemel direnişleri kırmaktır. Bu kanunu daha iyi uygulamak için 18 Eylül 1920'de İstiklal Mahkemeleri kurulmuştur. İstiklal Mahkemeleri 1923'e kadar olan dönemde 1000 ila 1500 arası idam kararı vermiş ve çoğunu uygulamıştır. (Bkz. Prof. Dr. Ergün Aybars, İstiklal Mahkemeleri, s. 155)

İstiklâl mahkemesi, Kurtuluş Savaşı sırasında çıkarılan özel bir uygulamadır. Yağmaya girişenleri, bozguncuları, casusları, asker kaçaklarını ve kurtuluş hareketini engellemeye çalışanları yargılamak üzere kurulmuş olağanüstü mahkemelerdir. İlk dönem İstiklâl Mahkemeleri, Ankara'daki hariç olmak üzere 17 Şubat 1921 tarihinde kapatıldı. İkinci dönem İstiklâl Mahkemeleri çalışmalarına 30 Temmuz 1921'de başladı ve 1923'ün Ekim ayına dek faaliyetlerini sürdürdü. Üçüncü ve son dönem İstiklâl Mahkemeleri ise 1923 ile 1927 yılları arasında etkin oldu. Uğur Mumcu'ya göre bu son dönem kurumları mahkeme değil, savaş ve ihtilal gibi özel durumlarda isyancı, bozguncu ve karşı devrimcilerin yargılandığı anti-demokratik "infaz kurulları"dır.

15 Nisan 1923'te ve 25 Şubat 1925'te Hıyanet-i Vataniye Kanunu’na bazı ekler yapılmış, "dini ve mukaddesatı siyasi amaçlara esas ve alet etmek maksadıyla cemiyet kuranlar" da vatan hainliği kapsamına alınmış ve idamla cezalandırılmıştır. 23 Aralık 1930’daki Menemen Olayı ve benzerleri bu kanun hükmü uyarınca yargılanmışlardır. Anayasayı cebren tağyir, eyleme iştirak ve azmettirme suçu, “Vatana İhanet”in diğer yüzüdür. Nazım Hikmet’in suçlanması ve “Vatan Haini” adlı şiirinin ortaya çıkışı, Hıyanet-i Vataniye Kanunu’nun “Anayasa’yı ihlal” suçuna dönüşmesiyle mümkün olmuştur.

Sonuçta Hıyanet-i Vataniye Kanunu 12 Nisan 1991’de yürürlükten kaldırılmıştır. Aynı tarihte 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu düzenlenmiştir.

Günümüz Türk ceza hukukunda vatana ihanet suçu tanımlanmamıştır. Ancak Türk Ceza Kanunu'nun devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak, düşmanla işbirliği yapmak, devlete karşı savaşa tahrik, temel milli yararlara karşı hareket, askeri tesisleri tahrip ve düşman askeri hareketleri yararına anlaşma, düşman devlete maddi ve mali yardım konularını işleyen 302–308. maddeleri, geleneksel olarak vatana ihanet kapsamına giren suçları içerir.

 

05-10,25022, Ünyekent

https://www.unyekent.com/kose-yazilari/hiyanet-i_vataniye-3495.html