6 Ekim 2008 Pazartesi

26 Eylül 2007 Tarihli Hizmet Gazetesi'nde yayınlanan Röportaj...



Avustralya Ünye’den 13.000 kilometre uzaklıkta. Uçakla kesintisiz 15 saat süren bir yol. Kanguruların ve “Aborijin” adı verilen yerlilerin ülkesi. Dünyanın en küçük kıtası ve en büyük ada ülkesi: Avustralya… Tam iki yıl önce, işte o kıtadan, dünyanın öteki ucundan kalkıp buralara gelerek Ünye’ye yerleşen bir çift var: Wendy Blake ve eşi. Henüz dilimizi çat pat konuşmaya başlayan bu çift ile, unutulmaya yüz tutmuş İngilizce’mle ve sevgili öğretmenim Gül Önderen aracılığı ile iletişim kurmaya çalıştım. Malum soru ile başladık Wendy ile söyleşiye:


- Neden Ünye?

Emekli olduktan sonra eşimle daha sık seyahat etmeye başladık. İklimi yumuşak, yazları fazla sıcak olmayan bir yöre aradık. Karadeniz kıyıları düşündüğümüze yakın nitelikteydi. Yaşam standartları eşimle geçimimizi zorlaştırmadan sürdürebileceğimiz biçimdeydi. Amasra, Sinop ve Ünye üzerinde düşündük. Ünye’yi gelip gördüğümüzde, bu şehirden sıcak bir duygu, olumlu bir elektrik aldık. Şehir merkezindeki koruluğu (Çamlık) gördük. Çoğu kent merkezinde olmayan bu güzellik, yeşil ve mavinin bu boyutta buluşması ikimizi de çok etkilemişti. Emlakçi Dursun Bey’in yardımıyla kalabileceğimiz bir yer edindikten sonra Ünye’ye yerleşmeye karar verdik. Yılın altı ayı, Nisan ila Ekim arasında Ünye’deyiz. 2005’ten bu yana üç yıl oldu, “iyi ki Ünye’yi tercih etmişiz” demekteyim. Ünye artık benim evim sayılır.

- Yılın diğer altı ayında neredesiniz?

Ekimin başında Hindistan’ın güney batı sahillerinde yer alan Gokana’ya gideceğiz. Nisan ayına kadar orda kalıyoruz.

- Oryantalist bir yaklaşımla mı hareket ediyorsunuz…Türkiye ve Hindistan?

Her iki ülke de bizim için ilginç. Yoga en büyük hobilerim arasına girdi. Ancak, kast sistemi nedeniyle Hindistan, “Batılı” gibi olma yolunda Türkiye’ye göre çok daha gerilerdedir. Bir milyara yakın nüfusuyla Hindistan’da konuşulan yüzlerce yerel dil var. Giderek İngilizce ortak anlaşma dili haline geliyor. Çoğunluk, yakın bir zamanda İngilizce konuşmaya başlayabilir. Bunun bazı avantajları var. Türkiye ise seksen beş yıl önce Atatürk isimli önderleriyle çok önemli bir mesafe kat etmiştir. Doğu ile Batı arasında farklı bir konumda bulunmaktadır. Taşıdığı dinamizm doğru kullanılırsa, Türkiye her açıdan dünyanın cazibe merkezi haline gelebilir.

- Kısa yaşam öykünüz?

Adım tam olarak, Wendy Seana Blake. 1959’da Batı Avustralya’da Perth ‘de doğdum. Babam Avustralyalı .Elektrik mühendisliğinden emekli. Aslen Kuzey Britanya’dan bir İskoç olan annem kütüphanecilik yapmış. Her ikisi de hayatta. Öğrenimimi Pert’de yaptım. Mordoch Üniversitesi sosyoloji bölümünden mezun oldum. Kültür ve İngiliz diliyle ilgili, antropolojik bir meslekte çalıştım. Eşim Michael Blake ile 1980’de tanıştım. Aslen Londra doğumlu olan eşim, Avustralya’da sosyal bilimler ve tarih dalında görevliydi. Onun da babası ses mühendisliği, annesi devlet memurluğu yapmış. Biri erkek, diğeri kız, iki çocuğumuz var. İkisi de Avustralya’da.. Erkek 24 yaşında: Immanuel, tarih okudu. Master yapıyor. Kızım Elvira 20 yaşında, Tarih ve feminist sosyoloji öğrenimi görüyor.



- Yolunuz Ünye’den nasıl geçti?

Seyahati sevdiğimizi söylemiştim. Daha önce Kuzey Afrika (Fas), bazı Ortadoğu ülkeleri, Yunanistan ve Bulgaristan’ı görmüştük. Eşim Michael 1964’te Çanakkaleyi görmüş. Birlikte 1986’te Hatay’a gelmiştik. Bu gezilerimiz sırasına Türkiye kontak noktalarımızdan biri oldu. Karadeniz’in ılıman iklimi, turizm akışının az olması ve daha az masraflı olması nedeniyle Ünye veya benzeri bir yerleşim bölgesinde yerleşmeyi düşündük. Ünye’ye tepeden bakınca, yeşili ve mavisiyle, koyuyla şirin bir görüntü bıraktı belleğimizde. Fatsa – Ordu arasındaki kıyı şeridi de aynı oranda cazip geldi bize. Sonuçta Ünye’ye yerleştik.

- Ünye ve Türkiye dışında, halen kafanızda “yerleşebilirim” diyebileceğiniz bir ülke yahut şehir var mı?

Belki Romanya…AB üyesi bir ülke. Kolayca çalışma ve yerleşme imkanına sahip olabiliyorsun. Romanya’da Ünye benzeri bir yer bulursam, tercih edebilirim. Yine de emin değilim. Buraya alışmaya başladım.

- Güzel, Romanya’da bir başka Ünye bulmanız mümkün olmaz, yahut Türkiye dilediğiniz gibi bir AB ülkesi statüsüne girer de sorun kalmaz.

Temenni ederim.

- Peki, Ünye için “Bu böyle olmamalı!” diyebileceğiniz , en önemli konu ya da konular?

Öncelikle çöp sorunu. Caddeler, sahiller ve plajlar çöp dolu. Kesinlikle bir çöp dönüştürme aygıtına ihtiyaç var. Deniz kıyıları çok güzel ama geleceğinden endişeliyim. Üstelik şehir merkezine kanalizasyonlardan lağım akıyor. Sağlıksız bir büyüme var kentinizde. Alt yapıya hiç önem verilmemiş. Batılı ülkeler bu çalışmaları yaparken, kentin 50 yıllık nüfus artışına cevap verecek biçimde projelendirilir. Gördüğüm kadarıyla burada günü kurtarmakla meşguller. Tıkanan yeri bypass yapmakla yetiniyorlar.

- Galiba imkanlar sınırlı(!) Ünye’nin turizm kenti olma potansiyeli var mı? İstikbali turizmde mi? Lüks otellerle donatılması bir getiri sağlar mı? Örneğin sizin ilk gelip gördüğünüz Çamlık’a çok yıldızlı bir otel yapılsa nasıl olur?

Büyük otel projeleri kenti kimliksizleştirme operasyonlarıdır. Her birinin diğerine benzediği, deniz kıyısında sıralanan beton yapılaşmalar giderek turistlerin ilgisini çekmemeye başlıyor. Her şeyden önce şehrin doğal yapısı değişiyor. Ünye’de bu tür oteller iş yapmaz. Akdeniz ve Ege kıyıları tercih edilir. Çünkü Karadeniz’in güneş garantisi yoktur. Yayla ve kongre turizmi ile eşit ağırlıkta ele alınırsa Ünye’de ihtiyaca karşılık gelecek bir iki büyük otel yeterli olur. Ünye’de turizme yönelik, eski evlerin korunması, restore edilmeleri ve konukevlerine dönüştürülmeleri bence daha uygundur. Günümüzde turistler daha değişik, otantik şeyler arıyor. Çamlık’a otel iyi bir fikir değil. Kent merkezinde kalan umuma açık bir koru ve sahilin koruma altına alınmasına şiddetle ihtiyaç var.

- Atatürk Parkı için yapılan dolguya ne diyorsunuz?

Gezdiğimiz ülkelerde bazı deniz dolgularına rast geldik. Dünyanın bazı bölgelerinde bu tür işlemlere baş vuruluyor. Hindistan’ın Bombay kentinde doldurulmuş alanlar gördük. Kendi ülkem Avustralya’da, bir ırmak havzasının doldurulup, kanallarla Venedik tarzı bir yapılaşmaya gidildiğine tanık oldum. Sonuç berbattı. Ekolojik denge bozulmuş, mevcut yeşillik ve su ürünleri tamamıyla transformasyona (olumsuz başkalaşım) uğramıştı. Bu tür işlemlere baş vurmadan önce, uzmanlarca konunun bilimsel bir analizi yapılmalı, çok zorunlu değilse kıyılar doğal haliyle muhafaza edilmelidir. Aksi halde doğaya bir günde yapabileceğimiz bir kötülüğü, doğa onlarca yıl tamir edemeyecektir.

- Ünye’de günü nasıl geçiriyorsunuz?

Okuyorum, müzik dinliyorum ve yoga yapıyorum. Aynı zamanda Yoga ve İngilizce öğretmenliği yapıyorum. Dışa dönük bir insanım. Eşim daha çok içe dönük. Ben sosyal ilişkileri olan biriyim. İngilizce öğretiyorum. İki öğrencim var. Türkçe öğrenmeye çalışıyorum. Bazen okullara gidip İngilizce derslerine katılıyorum.
Müzik derken, daha çok “rock” grupları Rolling Stones gibi… Quinn müzik grubunu, caz müziği ve klasik müzik; Mozart, Bach dinliyorum. Yoga önemli bir hobi benim için. Fizik hareket ve meditasyon sağlıyor. Kan dolaşımını düzenliyor. Bol bol çevreyi dolaşıyoruz. Özetle Ünye’yi seviyoruz.

- Çok teşekkür ederiz. Sizi yorduk ama Ünye için fikirleriniz bizim için çok önemliydi. Son olarak Ünye için bize iletmek istediğiniz bir mesaj var mı?

Ben artık Ünye’yi evim olarak görüyorum. Lütfen çevreye özen gösterilsin. Hızla kirlenen bir dünyada öncelikle temiz kalabilmek, elde olanı korumak gerekir. Natürel (doğal) olanı her zaman tercih etmeliyiz. Ben de size teşekkür ediyorum. Daha doğal bir Ünye için, tüm Ünyelileri sevgiyle kucaklıyorum.