18 Aralık 2019 Çarşamba

Köprünün Korkulukları II


Köprünün Korkulukları II

2019 yılına nasipmiş, Ünye Köprüsü’nün korkuluklarını yenileme işi Aralık ayının ortasında tamamlandı.
Bir buçuk ay aradan sonra Ünye İskelesi’nin sökülen korkulukları geri döndü.
Aynı korkuluklar iskeleye monte ediliyor.
Oysa bu korkuluklar görsel planda, dayanıksız malzemeden üretilmişlerdi.
Daha sağlam korkuluklar bekleniyordu…”
Demiştik.
Biz bunları diyene kadar yarısı monte edilmişti. Diğer kısmı da yazımızın akabinde tamamlandı. Bu hafta başında, onarımı tamamlanan iskele kullanıma açıldı. Ziyaretçilerin akınına uğradı.
Durumu sosyal medyadan öğrendik.
Tanıdık pek çok kişi iskeleden fotoğraflar paylaşmış.
Kimisi beğenmiş, beğenmeyenler de var!

****
Geçen Hafta sorduklarımıza Yanıt Geldi:

İskelesinin onarımını Ordu Büyükşehir Belediyesi üstlenmiş.
Malzeme seçiminin nasıl yapıldığını, kimin yaptığını öğrenemedik.
Vaz geçildiği halde, neden 1,5 ay sonra aynı korkulukların iskeleye konulduğunu da…
(Yanıt, gazetemizin Onursal Yayın Yönetmeni Sayın Musa Özgür Kıroğlu’ndan geldi. Bu vesileyle aramızda güzel bir sohbet gerçekleşti. Kullanılan malzemeyi O da pek beğenmemiş ama monte edilen korkulukların öyle “yaprak gibi” sallanmadığını ifade ettiler. Gerçekten de ertesi gün montesi tamamlanan kısmı kontrol ettiğimizde, sallanmadıklarını gördük.)
Ünye İskelesi’ne Ünyeliler “Köprü” der. İster galatı meşhurdan sayılsın, ister Ünyelilerin farklı çalışan duyarlığına verilsin, her Ünyeli gibi ben de “Köprü” deyişimizi kanıksamış durumdayım, hatta özümsediğimi söyleyebilirim.
Neden başlıkta “Köprü” deyip te, aşağıda “iskele” yazdığıma gelince...
Daha önceki yazılarımda da yer vermiştim, okuyucularım bilir.
Bilmeyenler için hem “köprü” hem de “iskele” tanımını kullanıyorum.
Ki, köprüden kastımızın iskele olduğu anlaşılsın.
Konuyu ayrıca açıklamayı gereksiz bulmuştum, okuyucularım beni bağışlasın...
Bu açıklamayla birlikte her iki deyişin de nazarımızda “kullanılabilir” olduğunu ilan etmiş olalım.
Köprü’nün aslen “Yeni Köprü” olması gerektiği kısmı ise, yaşı 60’ın üzerinde olan Ünyeliler için “özel” bir ayrıntıdır. Yeni kuşağı yormayalım, yaşı 60’ın altındakiler “Eski Köprü”yü bilmez. Yeni Köprü’ye sadece “Köprü” denmesi yeterlidir sanıyorum.
(Bu ayrıntıyı hatırlattığı için “Eski Hamam” dostumuza ekstradan teşekkürler.)
***
İskele’ye ilişkin son saptama:

Meğer ne çok bekleyeni varmış, onarımı biter bitmez ziyaretçi akınına uğradı.
Bunca zamandır iskele kapatılmıştı, bekliyordu ama “kimseden bir ses, soluk çıkmıyor” belirlemesi doğru değilmiş.
Ziyaretçilerden her biri, beğeni yahut eleştirileriyle birlikte geliyor.
Umarız yerel basınımız bu konuda bir anket yahut röportaj yapar. Halk bu konuda ne düşünüyor, hep birlikte öğreniriz.
İskelenin ucundaki deniz feneri(!) halen kaldırılmış değil.
Ne zaman kaldırılacak?
Ayrıca…
Onarım dedik ama “korkuluk” dışında bir yenilemeye denk gelemedik.

Şimdi Sırada Çamlık var…

Çamlık’la ilgili gelişmeleri altı madde halinde sıralamıştık.
İlk sırada Çamlığın “İmara Açılma” işlemi vardı.
İmara açılmasının yanlış olduğunu, derhal düzeltilerek, yeniden “mesire yeri” statüsüne kavuşturulmasından bahsetmiştik.
Aynı konuyu, neredeyse aynı ifadelerle Ünye Kent Konseyi Başkanı Mimar Sayın Sevindik Diktepe Demir ifade etmiş:
Çamlık’ta öncelikli yapılması gerekenin yapılaşma baskısından kurtarılması olduğunu belirtmiş…
Aklın yolu birdir.
Enver Bey döneminde gerçekleşen, Ünye Çamlığı’nı rantiyeye dönüştürme projesi artık sona erdirilmelidir.
Evet, öncelikle şu “imara açma” işlemi iptal edilmelidir.
Aksi halde Sn. Demir’in belirttiği gibi…
"Yapılaşma hakkı geçerli olacaktır.”
Çamlıkla ilgili kim ne derse desin, imar biçimi değişmediği sürece söylenenlerin hiçbir değeri yoktur.
Nokta.

(Bu konuda geçen toplantıda sarf edilen sözler o denli anlaşılır, makul ve mantıklı ki… Her Ünyeli gibi ben de kuşku duydum. Bu kadarına da pes deyip, enine boyuna düşünmeye başladım. Bir Ünyeli olarak Başkan Danışmanı Sn. Asım Suyabatmaz da aynı haleti ruhiye içinde midir, bilemeyiz ama umarız kötü bir sürprizle sarsılmayız!)

Ünye Manyetik Kumu ve Reklamlar

Hülya Avşar’ın tanıttığı bir yatak reklamıyla karşımıza gelen Ünye Kumu vurgusu, Ünye’yi yeniden ulusal plana taşıdı. Bilindiği gibi geçtiğimiz yıllarda bir tanıtım reklamıyla boy göstermişti Ünye…
Adres aynı…
Teşekkürler GENNA Ajans, Teşekkürler Ahmet Selim Tuncer
Daima Ünyeli kalanlara selam ve sevgiyle.


18.12.2019, Ünyekent



11 Aralık 2019 Çarşamba

Köprünün Korkulukları


Köprünün Korkulukları

Bir buçuk ay sonra Ünye İskelesi’nin sökülen korkulukları geri döndü.
Aynı korkuluklar onarımdaki iskeleye monte ediliyor.
Oysa bu korkuluklar görsel planda, dayanıksız malzemeden üretilmişlerdi.
Daha sağlam korkuluklar bekleniyordu…

****
Şimdi şu sorulara cevap bekliyoruz:

Kim üstlendi Ünye iskelesinin onarımını…
Ünye Belediyesi mi?
Malzeme seçimi nasıl yapıldı?
Bu uyduruk korkulukları kim buldu?
Vaz geçildiği halde, neden 1,5 ay sonra aynı korkuluklar iskeleye monte ediliyor?

***  
İskele’ye ilişkin bir saptama ve üç soru daha:

Geçen akşam gidip yerinde gördük. Bir tarafın korkuluğu boydan boya monte edilmiş, diğer tarafa başlanmıştı. Elimizle kontrol ettik, yaprak gibi sallanıyor. İnsan bunu kendi evinin merdivenine korkuluk diye koymaz! Her gün yüzlerce vatandaşın ziyaret ettiği Köprü’ye nasıl monte edilir, anlaşılır gibi değil.
1- “Bu işe Başkan Güler el koysun!” deniyor. Bu iş Büyükşehir Belediyesi’ne ait bir faaliyet mi ki, BŞB Başkanı Hilmi Güler’e havale ediliyor? Eğer öyleyse, aynı korkuluğu Altınordu İskelesi’nde de görmemiz gerekir, mümkün mü?
2- Neden bu uygulama da, Çamlık’ta olduğu gibi kamuoyuna (en azından bir kesim “akil” insanlara) danışılmıyor?
3- İskelenin ucundaki anlamsız sütun (işlevsiz “fener”) ne zaman kaldırılacak?

Çamlık, Çamlık…

Çamlık, demişken… Büyükşehir yeniden Çamlık Projesini bu defa daha geniş bir katılımla kamuoyuna sundu… Yahut sunar gibi oldu.
Ünyelileri şaşırtacak kadar olumlu bir proje gibi görünüyor.
1- Enver Bey zamanında hazırlanan “İmara Açma” işleminin düzeltilerek, yeniden kamunun hizmetine ayrılmış bir mesire yeri statüsüne kavuşturulacağı,
2- Topraklandırılarak çimlendirileceği, eski ağaçların yerine yeni çam fidanlarının dikileceği,
3- İçeri otomobil alınmayacak, dışarıda otopark sayısı artırılacak,
4- Yürüyüş yolu yapılacak, bir kır kafesi dışında işyerine izin verilmeyecek,
5- Oturma grupları yenilenecek, piknik alanlarını düzenlenecek,
6- Barbekü, mangal işine bu alanda son verilecek…
 
Tümüyle anlaşılır, makul ve mantıklı bir proje…
Son madde (6. Şık); Ünye Kaymakamı Sn. Güney’in talebiyle düzenlenmiş gibi görünse de, şehir merkezine çok yakın bir mesire yeri olması, çok sayıda ziyaretçisi ve yürüyüş yapanları göz önüne aldığımızda yerinde bir karardır.
Umarız bu haliyle, Ünye’ye kötü bir sürpriz yapılmadan Çamlık meselesi çözüme bağlanır. 

Karadeniz Demiryolu Projesi

Yürekten desteklenecek bir proje…
Ama Laz Müteahhitler eliyle güzelim Karadeniz’in sahil şeridini hunharca katleden bir projeye dönüşmezse…
Sahil Yolu Projelerinde gördük; Tirebolu’yu, Piraziz’i, Bulancak’ı ve daha nicelerini duman eden bir projeydi.
Umarız öyle olmaz!
Olmaz, olmaz…
Bu projenin de Ünye Konteyner Limanı gibi “uygulanabilir” olma ihtimali yüzde kaç?
Olsa keşke…
Sahile dokunmadan, doğayı tahrip etmeden!

Ceren Özdemir

Bir kez daha yüreğimiz yandı, utanç duyduk, kahrolduk!
Firari bir psikopat katilin hedefi olması yanında, bu genç kızımız nasıl bir ihmalin kurbanıydı?
Ceren sıradan bir hedef değildi.
Evet, bir psikopat katilin rol modeliydi…
İyice ivme kaydeden kadına şiddetin vardığı son noktada…
Açık bir ihmalin kurbanıydı!


11.12.2019, Ünyekent

26 Kasım 2019 Salı

Konteyner Limanı


Konteyner Limanı


Bazı konular vardır, ısıtılıp ısıtılıp tekrar gündeme sokulur. Bunun Ünye bazında en uçkun örneği OSB’dir (Organize Sanayi Bölgesi). Üzerinde en çok durduğumuz Ünye’ye yakışır bir “Kültür Sarayı” inşasıdır. Benzer bir biçimde Ünye Limanı üzerinden gündeme sokulan bir “Konteyner Limanı” faaliyeti görmekteyiz.
Birkaç gün önce Ordu Büyükşehir Belediye Başkanı Hilmi Güler, Ünye konteynır limanı çalışmalarını başlattıklarını söyledi.
Ordu'yu ekonomik, sosyal ve stratejik açıdan büyütmek için “büyük” düşündüklerini belirten Sn. Güler, bu kapsamda Ünye Limanını konteynır limanı yapma çalışmalarını başlattıklarını söyledi.
Sayın Başkan, "Ünye Konteynır Limanı Karadeniz'in en büyüğü olacak!” diye ekliyor. Öyle ki Türkiye’ de Karadeniz’i lider konuma getirecek ve Karadeniz’in en büyük limanı olacak! Ünye Limanıyla Karedeniz etrafındaki Rusya, Gürcistan, Ukrayna, Romanya ve Bulgaristan’a rahatlıkla ulaşabilecek, halen 1.4 milyar dolar olan yıllık ihracat rakamı çok daha artacakmış.
Yaptığı basın toplantısında “Vizyonumuzu geniş tutmalıyız!” diyen OBŞ Başkanı, “Ünye Limanı'nı Konteyner Limanı haline dönüştüreceğiz, bununla ilgili proje hazırlıklarımız sürüyor” demiş.

****
Konunun yeniden gündeme gelmesi, durup durukken gerçekleşen bir basın toplantısında “konservatif” bir proje halini alan “Ünye Konteyner Limanı” projesinden başka bir konu bulunamamasından mı?
“Vahim” durumda olan Ünye Limanı konusu ciddi bir çalışma başlatılacak olmasından mı?
Umarız ikinci ihtimal daha ağırlıktadır da, bir an önce el atılıp iyice atıl duruma gelmekte olan Ünye Limanında bir “iyileştirme” çalışması başlatılır.

****
Yerel basınımızı takip edenler hatırlayacaktır, geçmişte böyle bir “Ünye Konteyner Limanı” haberi gündeme gelmiş ve konuyla ilgili yazılar yazmıştık.
İşte Temmuz 2016 tarihli haber:
“Karadeniz'in en büyük konteyner limanı Ordu'ya kurulacak!
Karadeniz'in en büyük konteyner limanı Ordu'ya kurulacak. Liman, Karadeniz’e sınırı olan 6 ülke limanından daha büyük olacak.
Ordu Büyükşehir Belediye Başkanı Enver Yılmaz, Ünye Limanı'nın büyütülerek 2.2 milyon TEU kapasiteye ulaşacağını, kurulacak olan yeni konteyner limanın ise Karadeniz'e sınırı olan Rusya, Ukrayna, Moldova, Bulgaristan, Romanya ve Gürcistan'daki limanların hepsinden daha büyük olacağını açıkladı.
Söz konusu limanın 3 etap halinde hayata geçirileceğini belirten Başkan Enver Yımaz, limanın 18 metre derinlikte, bin 850 metrelik rıhtımıyla Karadeniz'in en büyük konteyner limanı olacağını, dalgakıranın iç kısmında bin 150 metre uzunluk ve 22 metre derinliğiyle ayrı bir rıhtım oluşturulacağını da belirtti.
Söz konusu konteyner limanı projesine ilişkin çalışmalara 2017 yılında başlanacağını da belirten Başkan Enver Yılmaz, 300 milyon liraya mal olacak Ünye Limanı'nın genişletilmesi ile de bölgedeki ticaret hacminin artacağını söyledi.”

****
Tarih tekerrür ediyor.
İsimler farklı, söylem aynı…
İcraat?

İşin gerçeği şu…
Son 20 yılda Ünye Limanı yapıldığı günden yana kapasite yıkımına uğruyor.
Zaman zaman yapılan iyileştirmelere rağmen, durumu her geçen gün kötüye gidiyor.
Limanda yer alan tersane bir dönem önemli bir iş görürken, bugün tamamen atıl vaziyettedir.
Ünye Limanı taşımacılığı, en sefil günlerini yaşamaktadır. İyileştirme ve dip taraması yapılmadığı için limana giren yük gemilerine artık tonaj sınırlaması getirilecektir.
Bu da büyük tonajlı gemilerin Ünye limanına uğramayacağı anlamına gelmektedir.
Konteyner Limanı “yük taşımacılığı” dışında bir de turist (yolcu) taşımacılığı sorunu var ki, o konuya hiç girmiyoruz…
Çöplüğe döndürülen, başıboş köpeklerin istilasına uğramış bir Ünye’de daha fazla hayal kurmanın âlemi yok!
Daha gerçekçi bir Ünye’de buluşmak umuduyla…


Ünyekent, 27.11.2019

13 Kasım 2019 Çarşamba

Büyükşehrin Dayanılmaz Hafifliği


Büyükşehrin Dayanılmaz Hafifliği

Dün akşamüzeri Samsun’dan dönüyorum.
Malum, Ordu Birlik otobüsündeyiz.
Yan koltukta bir hemşerimle sohbetteyiz.
Konu malum…
Bu firma Ünye’nin içinden aldığı yolcuyu, dönüşte aldığı yere neden bırakamaz?

****
Ünye basınında yazmayan kalmadı.
Şoförler Derneği, sivil toplum kuruluşları sorunla ilgilendi.
Üretilen çözüm, şimdilik şu:
Otogar’dan, Meydan’a servis kaldırmak!
(Gereksiz zaman kaybı ve masraf… Servis işi kalıcı görünmüyor. Keyfiyete bağlı bir hizmet bu… Servisi sağlayan kişi yahut kurum, yarın “Ben bu hizmeti vermekten vaz geçiyorum!” derse ne olacak? )

****
Yan koltuktaki hemşerim hep birlikte Kaymakamlığın kapısına yürümeyi öneriyor.
Sayın Kaymakam’ın durumdan haberi yok mu?
Elbet de var!
Demek ki, O da çözüm üretemiyor.
CİMER’e yazalım…
Galiba oraya da yazılmış ama nafile!
(Vali Bey’e yahut Büyükşehir Belediye Başkanı’na gitmeyi kimse önermiyor; Büyükşehrin dayanılmaz hafifliği bu olsa gerek!)

****
“Durup dururken nereden çıktı bu sorun?” diyorum…
Tam Ünye Birlik’le diğerlerinin birleşip “yolcu kaptırmama” keşmekeşine son vermişken, başımıza neden bu olay geldi?
Öncelikle Fatsa ve Ordu’ya yolcu taşıyan Şirin Ünye Seyahat’in, Ordu Birlik’le yaşadığı yine bir “yolcu kaptırmama” sorunu üzerinde duruluyor.
Sonra da sorunun Büyükşehir Belediyesi’nden kaynaklandığı görüşü hâkim.
Şöyle ki…
Büyükşehir Belediyesi Kanununa göre “Çevre Yolu”na sahip yerleşimlerde “Otogar” zorunlu hale getirilmiştir.
Yolcularını ancak otogardan alıp, otogarda indirebilecektir.
Şehir içine girmesi yasaktır.
Sadece Çevre Yolu’nu kullanmak zorundadır.
(Böylece, giriş ücreti ödeyerek Büyükşehre bağlı olan otogara gelir sağlamış olacaktır.)

****
Bu kadar küçük hesaplar üzerine kurulmuş Ünyelinin mağduriyeti, Büyükşehir muhabbetiyle uzayıp gidiyor.
Yolculardan kimi “Çamlık” örneğini veriyor.
“Bak nasıl geri adım attılar” diyor.
Ünye’nin başında bu “Büyükşehir” garabeti varken mağduriyetler bitmez diyorum.
Al işte Çöp Sorunu...
Cevizdere yetmedi, Akçay’daki eski çöplüğü de “ayıklama” ve “dönüştürme” ünitesi haline getirdik. Çöp arabası konvoylarına tanık olacağız.
Nereden aldık başımıza Büyükşehir belasını?

****
Büyükşehir’le ilgili daha önce ayrıntılarıyla yazdığımız için tekrar girmeyeceğiz.
Bir dönem etkili bir isim olan eski bir bakanımızın girişimiyle, üstelik fazladan nüfus artışı sağlayıp (!) Ordu’ya armağan ettiğimiz Büyükşehir’den neler çekiyoruz?
BŞB uygulamalarının ilk gününde Ünye patinaj yapmaya başlamıştı.
Dönemin Ünye Belediye Başkanı da durumdan mustaripti.
Bir toplantıda vazgeçelim demiştim Başkan’a, bu Büyükşehir oluşumundan.
Yol yakınken dönelim…
Gülüştük tabiatıyla, bir kere çıkılmıştı yola.
Sonra Başkan da Büyükşehre özenip “büyük” adımlar atmaya başladı.
Akıbet malum.
BŞB Başkanı gibi, bizim başkanı da görevden aldılar.
Başkanların sonu ne olur bilmiyoruz…
Ünyelinin akıbeti ise gayet belli, hiç iyi görünmüyor!     
  
Not 1: Ünye’nin başına Büyükşehir derdini salan Ünyeli eski Bakan İdris Naim Şahin, bilindiği gibi geçen seçimlerde Ordu BŞB’ne Saadet Partisi’nden aday olmuştu ama kazanamadı. Oysa hakkıydı, Ordu’yu Büyükşehir yapan O’ydu. Ünye için yaptığı olumlu katkıları unutmak mümkün değil. Şüphesiz Ordu için de projeleri vardı ama olmadı. Bu vesileyle katıldığı Saadet Partisi’nin Genel İdare Kurulu’na geçtiğimiz hafta seçildiğini öğrendik, hayırlı olsun.

Not 2: Saadet Partisi Genel İdare Kuruluna seçilen ikinci Ünyeli isim, değerli hocamız Muammer Bilgiç oldu. Kendisine yeni görevinde başarılar diliyoruz.


13.11.2019, Ünyekent

6 Kasım 2019 Çarşamba

Her Şeyi Öğrenmek Mümkün


Her Şeyi Öğrenmek Mümkün


Çocukluk anılarım yeniden netlik kazanmaya başladı… İlerleyen yaşlarda olurmuş bu… Bir nevi “demans” başlangıcı gibi yahut beyin eskimesi de diyebiliriz.
O anılardan birini aktarmak istiyorum. Ortaokul yıllarındayız. Yaz tatilinde köyde anneanneme yardım ediyorum. Otlaktan dönen büyükbaş hayvanları suluyorum, kimsenin yapmasına fırsat vermeden.
Ben yaparım, demiştim bir kere ama beceremediğim ortadaydı.
Anneannem bilge bir insandı, arada bir özdeyişlerde bulunurdu. Bana o gün:
- Çok bilen çok yanılır, dedi...
Bu sözü duymuştum ama O’nun ağzından işitince daha bir anlam kazandı. Çünkü akabinde:
- Her şeyi bilemezsin ama öğrenmek mümkün, deyip, hayvanların  nasıl sulanması gerektiğini göstermişti.
Her işin bir inceliği vardı.
Her sözün ayrı bir anlamı….
“Her şeyi bilemezsin ama öğrenmek mümkün!”
Bu sözün felsefi anlamını yıllar sonra anladım.
- Ya sen demiştim, Anneanne, senin de öğreneceğin şeyler var mı?
- Var tabi, olmaz mı?
O yaşlarda ben anneannemi neredeyse 150 yaşında falan zannederdim. Sanki öğreneceği bir şey kalmamıştı, bilmediği bir şeyi de bu yaştaki bir kişiye anlatmak imkânsız görünüyordu.
Oysa sadece 68 yaşındaydı ve aşırı yaşlı (belki de “bilge” demeliyim) gibiydi.
Anneannemden aldığım ilhamla başlayan öğrencilik yaşamım, sanıyorum O’nun kadar yaşlanıncaya dek sürecek.
Dünyanın bilinebilir olduğuna iman etmem ise, bildikçe bilmediklerimin çoğalmasındandır.

“Dekolte” Üzerine


Açık giyim anlamına gelen “dekolte” sözcüğünün sınırları nedir?
Dekolteyi bir nevi teşhircilik olarak görenler olduğu kadar, bayanların saçlarını örtmemesini dekolte olarak görenler de vardır. Hatta kimileri saçı açık birini görünce “tahrik” olabilir…
İtidal (ılımlılık) ortadan kalktıkça, değerler kutuplara doğru yol alır. Saçını örtmeyenlere “orospu”, saçını örtenlere ticani (gerici) yaftası vurulur.
Zaten bizim gibi toplumlara önerilen model de budur. “Alın siz bunlarla, şekil ve şemalle uğraşın” denmektedir. (Kim mi diyor? Birilerinin illa demesi gerekmiyor ki, istenen model budur…)
Saç baş giyimle uğraşmazsak, neyle uğraşacağız?
Sorunun odağına bunları koyarız, sonra da tecavüz için “dinimizde böyle bir ceza yok. Bu, siyasi otoritenin kararı ile uygulanan bir ceza yöntemidir” deyip, hukuk tartışmasına gireriz.
Medeni hukuk, şerri hukuk tartışması…  
Din ile ilgili yazanların bir kısmı doğru söylüyor; İslam’da tecavüz yoktur.
Zaten birinin haremine yan bakılmışsa, her kim bakmışsa katli vaciptir. (Gücü yeterse/yeterliyse tabi.)
Kendi haremiyle ilişkisinde ise,  erkek egemen toplumun kuralları gereği, kula hesap verme zorunluluğu yoktur. 

Saçmalama Hakkı


Demokrasilerde hoşgörü bazen birilerinin “saçmalama hakkı”na karşılık, “susma hakkı”nı kullanmasıdır.   
Tavuğun neresi tövbe tutmaz? Diye başlık atmıştı yazarın biri köşe yazısında… Yahu, senin neren tövbe tutar? Diyesim gelmişti o vakit…
Üstelik o “tövbe” değil, abdesttir, “yazar” kardeşim.
Öğren de yaz!
Saçmalama hakkımı bir anıyla kullanmak istiyorum.
Hep yanlış ateistlerle (özetle “Allahsız” kişiler) arkadaşlık kurmuşum. Hatta bir tanesini gizli gizli namaz kılarken yakaladım.
-          N’apıyon lan burada, dedim.
-          Yav, kimseye sööleme. Namaz kılıyorum ama kimse bilmesin.
-          Olum, manyak mısın, niye gizli kılıyon?
-          Gizlisi makbul bu işin, hem komünist arkadaşların kulağına giderse, beni yanlış anlarlar.
-          Hadi len! Neysen o ol.
-          Bak böyle diyeceğini biliyordum.
-          Bi de utanmadan diyalektik, materyalizm falan diyorsun.
-          Gördün mü, işte sen de başladın.
-          De olum o zaman, açık açık söyle.
-          Sen de yanlış anlıyorsun işte. Annem namazın yeri başka derdi.
-          Borcunu öde, ne düşünürsen düşün, ne eylersen eyle derdi. Benimkisi o hesap!

Mevzu din-iman olunca hep arkadaşımın bu hesabı gelir aklıma. Şimdi kendisi Anadolu’nun büyük şehirlerden birinde eczane işletiyor. Geçen yıl buluştuk kendisiyle, Hacı olmuş, felsefeyi bırakmamış, namazı da… İngiltere’ye de gitmiş. Marks’ın mezarı başında çektirdiği fotoğrafı yanından hiç ayırmıyor.

06.11.2019, Ünyekent

30 Ekim 2019 Çarşamba

Perge Antik Kenti (Antalya İzlenimleri II)



Perge Antik Kenti
(Antalya İzlenimleri II)


2019 Yaz tatilinde gezdiğimiz arkeolojik yerlerden biri Perge Antik Kenti’ydi.
Antalya şehir merkezinin yaklaşık 17 km. kuzeydoğusunda, Aksu sınırları içinde yer alan antik Perge kenti, Anadolu'nun en düzenli Roma kentlerindendir. Sadece mimarisiyle değil, mermer heykeltıraşlığıyla da ünlüdür. Antalya Müzesi heykellerinin yarıdan fazlası Perge kazılarında ele geçirilen heykellerden oluşur. Müze'nin "Perge Tiyatrosu Salonu", antik kentten alınan heykeller ve süslemeleri içermektedir. Müzenin "Tanrılar Salonu", "İmparatorlar Salonu" ve "Lahitler Salonu" yine Perge kazılarında bulunan eserlerden oluşmuştur.
Şöyle bir deyiş vardır Antalya gezi turlarında söylenen; şayet Perge Antik Kentini gezdiyseniz, Antalya Müzesini de görmek zorundasınız.
Antalya müzesini gezenler içinse, Perge’yi görmek farz-ı ayn’dır.

Antik Perge Kentinin Ortaya Çıkışı

Antalya ve çevresi, Anadolu’nun en eski yerleşimine sahip yerlerden biridir. Tarihöncesi dönemde bu bölgede Karain, Beldibi ve Belönü gibi mağaralar ilk insan yerleşimine sahne olmuştur. Konumu itibariyle “ ticari ulaşım noktaları” üzerinde antik kentlere sahiptir.
Antalya şehir merkezi (Attaleia - Antalya Kaleiçi) ve Konyaaltı Plajı (Olbia); Klasik, Helenistik ve Roma dönemlerine ait kalıntılarla doludur. Hadrianus Kapısı, Roma İmparatorluk döneminden kalma önemli tarihi eserlerden biridir.
Antalya şehir merkezine en yakın antik kent olan Perge ise.  bir zamanlar Pamphilia Bölgesine başkentlik yapmıştır. Perge’deki akropolis Tunç Çağı’ndan kalmadır. Helenistik dönemde zengin ve güzel şehirlerden sayılan Perge, Roma Döneminde en parlak çağını yaşar. Matematikçi Apollonius (MÖ. 262- 190) Perge'de doğup, yaşayan bilim insanlarındandır. Pergeli Apollonius'un hiperbol, elips ve parabol gibi faraziyeleri, 16. yüzyıl bilimcileri Kepler ve Kopernik tarafından kullanılmış, Newton'un çekim yasalarına temel oluşturmuştur. Öklid geometrisini benimseyip geliştiren Apollonius, analitik geometrinin temelini atmıştır.

Perge’de Öne Çıkan Özellikler

Perge Antik Kentinde kuzey-güney eksenini oluşturan sütunlu cadde hem  iyi korunmuş bir örnektir, hem de kuzey-güney doğrultusu boyunca caddeyi boydan boya kat eden su kanalları nedeniyle antik kentler içerisinde önemli bir tasarım oluşturur.
Caddeler boyunca yer alan bu kanallar sayesinde Perge, dört anıtsal çeşme ve iki büyük hamamla birlikte antik kente bir “su kenti” kimliği kazandırır.
Perge’yi öne çıkaran diğer öğe, Helenistik Dönem’de inşa edilen, Roma İmparatorluk Dönemi ve Geç Antik Dönem’de onarım gören savunma sistemidir.
Helenistik Dönemde inşa edilen kuleler ve onları takip eden sur duvarı, bastionlar ve kapılar gezdiğimiz dönemde restore edilmekteydi.
Akropolis surlarıyla birlikte Perge, antik çağ askeri mimarisine ait önemli bir bilgi kaynağıdır.
Tüm bu özellikleriyle Perge Antik Kenti, UNESCO Dünya Miras Listesi’ne önerilmiştir.

Caracalla Çeşmesi -Nymphaeum 

Güney Hamamı-Hypocaust

Hadrianus Takı 

Kestros Çeşmesi 

Nemesis-İntikam Tanrıçası-
Perge'den (Antalya Müzesi)

Zeus Heykeli
Perge'den (Antalya Müzesi)


Tarih Boyunca Perge Antik Kenti

Hitit İmparatorluğu Dönemi

1986 yılında Hattuşaş kazılarında bulunan bir tunç levha üzerindeki yazıtta Perge kentinden bahsedilmektedir. M.Ö. 1235’e tarihlenen tunç levhada Hitit Kralı IV. Tuthaliya, düşmanları ve Vasal kral Kurunta arasında yapılan anlaşma metni yer almaktadır.
Metinde: "Parcha (Perge) şehrinin sahip olduğu bölgeyi Kaštarja nehri sınırlar. Eğer Hatti Kralı Parha Kentine saldırır silah zoru ile egemenliğine alırsa sözü geçen kent Tarhuntašša kralına bağlanacaktır" denilmektedir. Anlaşıldığı üzere şehir bağımsızlığını korumuş, söz konusu güçlerin egemenliğine girmemiştir.
Yazılış şekli ile Hitit Kralı şehre egemen olacak güce sahip olsa da, Pamfilya’nın güneybatı bölgesine pek ilgi duymadığı varsayımını kabul edebiliriz. Perge’nin Geç Hitit Döneminde pek önemli bir rol oynamadığı tahmin edilmektedir. Akropolis’in üzerinde küçük bir yerleşim yeri olarak yaşamını sürdürmüş olmalıdır.
Tunç levhada sözü geçen olaydan kısa bir süre sonra deniz kavimlerinin Anadolu‘ya akınları başlamış ve Hitit İmparatorluğuna son vermişlerdir. Epigrafik bilgilerin ışığında Pamfilya dilleri üzerine yapılan etimolojik araştırmalar Geç Myken ve Hitit döneminde bölgeye ilk Helen etkilerinin geldiği yolunda yorumlar yapılmaktadır. M.Ö. 13 yüzyıla tarihlenen erken Helen Kolonizasyonu üzerine yazılı belge yoktur. Bu konu üzerine yapılan yorumlar yalnızca erken Helen Kahramanlık söylencelerine dayanmaktadır. Truva Savaşı sonucunda Mopsus ve Kalchas önderliğinde Helenli Akhaların Pamfilya’ya gelerek Phaselis, Perge, Syllion ve Aspendos antik kentlerini kurdukları iddia edilmektedir.
M.Ö. 120/121 yıllarına tarihlenen Perge’de Helenistik Kuleler'in arkasında yer alan avluda bulunmuş olan Ktistes heykel-kaideleri üzerinde adı yazılmış olan Akhalı kahramanlar Mopsus, Kalkhas, Riksos, Labos, Machaon, Leonteus ve Minyasas şehrin kurucuları olarak belirtilmektedir. Şehrin mitolojik kurucusu Mopsus aynı zamanda tarihsel kişi olarak da kanıtlanabilmektedir.
Prof. Dr. Fahri Işık M.Ö. 8. yüzyılın sonu ile M.Ö. 7. yüzyılın başına tarihlenen Karatepe'deki bir yazıttan yola çıkarak şunları söylemektedir: Kizzuvatna kralı Astawanda kendi büyükbabasının Muksus veya Muksa adında bir kişi olduğunu belirtmektedir. Bu kişi kesinlikle Hitit soyundan gelen birisi olmalıdır. Hititçe ve Helence karşılaştırmada Muksus ile Mopsus, Perge ile Parcha, Patara ile Patar benzerlikleriden yola çıkarak, Karatepe’deki Geç Hitit Beyinin atasının da Helenler tarafından daha sonra Heroos (kahraman) olarak kabul edildiğini söylemektedir.
Perge şehir sikkeleri üzerinde şehrin baş tanrıçası Artemis Pergaia her zaman Wanassa Preiis olarak yazılmıştır. Preiis veya Preiia çok büyük bir olasılıkla şehrin adı olmalıdır.
Erken Aspendos sikkerinde şehrin adı "Estwediiys" ve Syllion’da "Selyviis" olarak yazılmıştı. Strabon’un belirttiğine göre Pamfilya diyalekti Helenler için yabancıydı. Side ve Sillyon’da yerli dilde yazılmış yazıtlar ele geçmiştir. Arrian, Anabasis’de ("The Anabasis of Alexander") şöyle der; Kymeliler Sideye geldiklerinde kendi dillerini unutmuşlar ve kısa zamanda yerli dili konuşmaya başlamışlardır. Sözü edilen dil Sidece'dir. Buradan şu sonuca varılabilir: Perge, Syllion ve Aspendos Pamfilya diyalekti ile Helence konuşurken, Side ve çevresinde Sidece etkin bir dil olmaya devam etmiştir ve Sidece Luvi dil grubuna ait bir dil olarak kabul edilir.
M.Ö. 334 yılında Büyük İskender Granikos Savaşını kazanınca Küçük Asya’yı Ahameniş İmparatorluğu yönetiminden (Pers) kurtarmıştır. Arrian’ın belirtmiş olduğuna göre Pergeliler Büyük İskender ile Pamphylia’ya gelmeden önce Phaselis kentinde bağlantı kurmuşlardır. Makedonya Kralı Ordusunu Trakyalıların Toros üzerinden açmış olduğu yoldan Lykia’dan Pamphylia’ya göndermiş, kendisi yakın komutanları ile kıyı şeridini izleyerek Perge’ye ulaşmıştır. Flavius Arrianus, Perge şehri ile Makedonya ordusu arasında herhangi bir savaştan söz etmediği için, şehir savaşmadan krala kapılarını açmış olmalıdır. Şehir klasik dönemde güçlü bir şehir suru ile korunuyor olmasına karşın, güçlü Makedonya Ordusu ile savaşmak istememiş olmalıydı. Büyük İskender daha sonra Aspendos ve Side’ye doğru ilerlemesine devam eder, Side’ye ulaşınca tekrar Aspendos üzerinden Perge’ye dönmüştür. M.Ö. 334 yılında Nearchos’u Lykia-Pamphylia Eyaletinin Satrabı olarak atar. Daha sonra da M.Ö. 334/333 kışını geçirmek için Gordion’a gider. Nearchos M.Ö. 329/328 yılında Büyük İskender’in Baktria’daki Zariaspa şehrinde bulunan kampına gitmiştir. Bu tarihten sonra hiçbir Satrabın adından söz edilmez, bu da büyük bir olasılıkla Lykia ve Pamphylia’nın Büyük Phrygia Satraplığına bağlandığını göstermektedir.

[Devam Edecek; Büyük İskender'den Sonra Perge'nin Durumu ve sonrası…]

Yararlanılan kaynaklar:

XVIII. Kazı Sonuçları Toplantısı II. Mayıs 1996 Ankara
Prof. Dr. Sencer Şahin - Perge Kentinin Kurucuları ve Plancia Magna
T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Perge Sayfası
Prof. Dr. Fahri Işık-Uygarlık Anadolu’dan Doğdu


30.10.2019, Ünyekent

23 Ekim 2019 Çarşamba

Tel Amarna Mektupları



Tel Amarna Mektupları


Tarihin bilinen ilk diplomasi belgeleriydi Tel Al Amarna Mektupları
Geçen hafta bahsetmiştik.
Ortadoğu’nun makûs talihiydi anlattığımız.
Odur budur bitmeyen bir kargaşa, bölgede hiç eksik olmayan bir savaş!

****
Oysa uygarlığın doğduğu topraklardı Ortadoğu…
Bereketli Hilal’in mekânıydı.
Mezopotamya, Levant…
Göbekli Tepe’ye kadar uzanan insanın insan olma mücadelesiydi…
İnsanlar bir arada yaşamayı keşfetti, üretti, sanatı öğrendi…
Sonra bir başkasının emeğine el koymayı, köleleştirmeyi buldu(!).
Toprağı işledi, kentler kurdu  ilk bu topraklar üzerinde.
Ve sonu gelmeyen savaşlar patladı.

Bölgenin süper gücü Mısır’dı, en güçlü adam firavun Amenofis idi.
En büyük rakibi Anadolu’daydı:
Hitit İmparatorluğu…
Güçlenmişti, Ortadoğu üzerinde tahakküm kurmak istiyordu.

****
Tel Amarna yazışmalarının büyük kısmı, o zamanki Suriye ve Filistin prensleri tarafından bağlı bulundukları Firavun’a yazılmış mektuplardan oluşmaktaydı. Söz konusu prenslikler, o dönemin en kudretli iki imparatorluğu olan Hitit krallığı ile Mısır arasında birer tampon devlet rolü oynamaktaydılar.
Firavun, Suriye’deki etkisini güçlendirmek bakımından, bu prensler arasındaki düşmanlığı sürekli şekilde uyanık tutmakta yarar görüyordu.
Suriyeli ve Filistinli prensler tarafından yazılan mektuplar, genellikle firavuna yöneltilmiş övgü, selam ve bağlılık duygularıyla ve yardım istekleriyle doluydu. Öte yandan karşılıklı şikâyetler, suçlamalar, ihbarlar,  iftiralar… Danışıklı kavgalar, komplolar ve fetih siyasetinin temel ereklerine uygun “ayak oyunları” yer almaktaydı.

****
Tek tanrılı dinlerin doğduğu bu topraklar, din adına yapılan paylaşım (talan) savaşlarına sahne oldu.
Vadedişmiş Topraklar, üç dinin de kutsal saydığı merkez buradaydı.
Avrupa’dan derlenen Hristiyan Haçlı Ordularının hedefindeydi.
Yüzyıllarca Osmanlı egemenliğinde kaldı.
Ardından Avrupa’nın emperyalist güçlerince kıskaca alındı.
Fransa, İngiltere, İtalya, Almanya…
Dost, düşman her ne varsa Ortadoğu halklarına yeni bir düzen getirdiler.
Bereketli Hilal bu defa petrol politikalarına kurban edildi.
Filistin sorunu, İran-Irak savaşı…
Ve yakın tarihte emperyalist güçlerin doğrudan müdahalesine sahne oldu.
Körfez Savaşı, Irak’ın işgali...
ABD tahakkümü!

****
Arap Baharı, Suriye karmaşası…
(Enkaza dönen o güzelim Halep Şehri. )
Türkiye yeniden gündemde…
Afrin’den sonra Tel Abyad.
Nerede nasıl durulacağı belli değil.
120 Saatlik Çekilme Sürecinde fiili durum böyle.
Öte yandan Tel Amarna Mektupları örneği…
ABD Başkanı Trump’ın Twitleri geliyor art arda!
120 Saatlik Çekilme Süreci’nin sonuna geldik,
dikkatler Trump’ta…

Bir zamanlar Latin Amerika için söylenen bir söz vardı:
“Burada beyler, kediler köpekleri boğar!”
Latin Amerika coğrafyasına özgü tuhaflıklarıyla!
Ortadoğu’ya bakıyoruz şimdi.
Ortadoğu Devrimci Çemberi diyorduk ya…
Ortadoğu cehennemi diyoruz artık…


23.10.2019, Ünyekent