24 Nisan 2019 Çarşamba

23 NİSAN 1920 ve Birinci Meclis


23 NİSAN 1920 ve Birinci Meclis


Atatürk'ün ülkemiz çocuklarına armağan ettiği bir günün, "Birinci Meclis" diye bilinen Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışının 99. yılındayız.
99 yıl önce, 21 Nisan 1920’de Mustafa Kemal, Heyeti Temsiliye adına; tüm valiliklere, sancaklara, belediye başkanlıklarına ve kolordu komutanlıklarına, “çok aceledir” uyarısıyla gönderdiği genelgeyle 23 Nisan Cuma günü Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılacağını bildirdi.
21 Nisan genelgesi, ulusal direnişimizin yeni bir aşamaya geldiğini gösteren önemli bir belgedir. Dünya tarihinde eşi ve benzeri görülmeyen bir harekettir. Halk iradesinin emperyalist işgale karşı direnişinin "Halk Meclisi" önderliğinde örgütlü direnişini ifade etmektedir. Bu hareketin içinden ancak bir halk devleti çıkabilirdi ve de öyle oldu. Aynı irade bu süreçte toplumsal devrimleri gerçekleştiren dinamizmin de öncüsüydü. Türkiye Büyük Millet Meclisi, bağımsızlığın sağlanmasından sonra Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kuruluşunu işte bu iradeyle gerçekleştirdi.

Birinci Meclis

Mustafa Kemal'in Samsun'a gelişinin ardından Amasya Genelgesi’nde açıklanan, Erzurum ve Sivas Kongreleriyle meşruiyet kazanan ulusal eylem, 23 Nisan 1920’de Ankara’da Büyük Millet Meclisi’ni ortaya çıkardı.
Birinci Meclis, bir Batı parlamentarizmi ya da ona benzemeğe çalışan ve sınıfsal üstünlüklere dayanan göstermelik bir kurum değildi. Ortaya çıkışını, niteliğini ve amaçlarını; toplum üzerinde egemenlik kuran sınıflar ya da sınıflar ittifakının temsilcileri değil, doğrudan ve gerçek anlamda halkın temsilcileri belirliyordu.
Mustafa Kemal’in “Selahiyeti fevkaladeyi haiz (olağanüstü yetkili)”4 dediği ve İstanbul Meclisi’nin kapatılmasından yalnızca 34 gün sonra toplanan bu Meclis, ulusun gerçek ve tek temsil gücünü oluşturuyordu. Ankara Meclisi; yasama, yürütme ve yargı erkini dolaysız kendi elinde toplayarak, büyük bir devrim gerçekleştiren, benzersiz bir yönetim organı, gerçek bir halk meclisiydi.
Milletvekilleri; kılıkları, giysileri, yaşları, kültürleri, düşünsel düzeyleri ve görgüleriyle, başka başka ve çok değişik çevrelerin insanlarıydılar. Beyaz sarıklı, aksakallı, cüppeli, eli tesbihli hocalarla, üniformalı genç subaylar; yazma ya da şal sarıklı aşiret beyleri, külahlı ağalar ve kavuklu çelebiler; Avrupa’daki yüksek öğrenimlerini bitirip yeni dönmüş, Batı kültürüyle yetişmiş nokta bıyıklı aydınlar; Kuvayı Milliye kalpaklı yurtsever gençler yan yana oturuyordu.
Birinci Meclisi oluşturan milletvekilleri; alışkanlıklarından eğlencelerine, özel toplantılardan resmi davetlere, tartışma biçimlerinden inançlarına dek, farklı değer yargılarına sahiptiler. Birbirleriyle sert tartışmalara, yumruklaşmalara, hatta silah çekmeye varan çatışmalara girebiliyorlardı. Buna karşın, ulusal haklar, halkın geleceği ve ulusal savaşımın yararları sözkonusu olduğunda derhal birleşiyor, birbirlerinin üzerine yürümüş olan bu insanlar, bir başarı haberinde,“çocuklar gibi gözyaşlarıyla kucaklaşabiliyordu”
Milletvekili sayısı 115’le başlayan, daha sonraki katılımlarla 380’e çıkan Birinci Meclis’te; 115 memur ve emekli, 61 sarıklı hoca, 51 asker, 46 çiftçi, 37 tüccar, 29 avukat, 15 doktor, 10 aşiret reisi, 8 tarikat şeyhi, 6 gazeteci ve 2 mühendis bulunuyordu.
Milletvekillerinin çoğunluğu Ankara’ya, atları, bir bölümü kağnılarıyla gelmişti. Meclis önündeki parmaklıklar, “atların bağlandığı bir tavla” gibiydi. Von Mikush, Mustafa Kemal adlı kitabında, 1920 Ankara Meclisi’nin önündeki görüntüleri, Kuzey Amerikalı çiftçilerin Bağımsızlık Bildirisi’nden sonra yaptıkları toplantılara benzetmişti.

****
(23 Nisan kutlamalarının 99. yıldönümünde "Birinci Meclis" ile ilgili elimdeki notlardan bir anekdot aktarmak istedim. Baktım değerli dostum, kadim arkadaşım yazar Metin Aydoğan, hepsini derli toplu basıp yayınlamış. Daha iyi bir kaynak olamazdı diyerek, Metin'den alıntı yaptım... Daha ayrıntılı bilgi edinmek isteyenler için adresini veriyorum: https://kuramsalaktarim.blogspot.com/2018/04/23-nisan-1920-birinci-meclis.html Metin'e sevgi ve selamlarımla.)

Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı tüm ulusumuza kutlu olsun.

24 Nisan 2019, Ünyekent

17 Nisan 2019 Çarşamba

Ankara'nın Taşına Bak


Ankara'nın Taşına Bak

Ankara Otogarı'nda (AŞTİ) otobüsten iner inmez doğruca metroya yöneldim. Gece ilerlemiş, koca Başkent'te el ayak çekilmişti.
Kızılay'da metrodan indiğimde uykum tam dağılmamıştı. Yorgundum, arka koltukta olmama rağmen yolculuğumun son saatlerinde uyuyakalmıştım. Biletimi alırken en arkadaki koltuğu son anda bulabilmiştim, biraz geç kalsam, o da satılmış olacaktı...
Kızılay'da dolmuş durağına giderken, gözüm Güven Park'taki heykelere takıldı. Uykum iyice dağılmıştı. 1930'ların ortasında Avusturyalı heykeltıraşların eseri olan bu bronz heykeller, Ankara taşından bir kaide üzerine oturtulmuştu.
Kaidede Atatürk'ün bir özdeyişi yer almakta...
Türk Öğün, Çalış, Güven!”

****
Ankara Kızılay Meydanı'nda Güvenpark içerisinde bulunan ve Türk ulusunun polis ve jandarmaya olan güvenini temsil eden bu heykellerin Kızılay’a bakan cephesinde biri genç, diğeri yaşlı iki insana ait bronz figürler görülmekte. Güvenin simgesi olarak yaşlı adamın elindeki sopa düşmek üzere. Güçlü bir yapıda tasvir edilen genç ise sopayı alarak nesilden nesile korumayı temsil etmekte.
Haziran 2013'te Gezi Parkı protestoları sırasında heykelin kaidesi bir miktar zarar gördü. Ardından 2016'nın 15 Temmuz gecesi FETÖ'cülerin saldırısına uğradı. Yukarıdan uçak ve helikopterlerle ateş açılmıştı. TBMM binası ve Güvenlik Anıtı çeşitli yerlerinden zarar görmüştü.
Değişik zamanlarda bakım gördüğünden, gecenin o saatinde anıtın üstündeki yazılar pırıl pırıldı. O saatte meydanı bekleyen çok sayıda güvenlik görevlisi dikkatimi çekti.

****
Ne çok olay yaşanmıştı Ankara'da...
Özellikle de Başkentin bu bölümünde patlayan bombalar... Güven Park'ın otobüs durağında, Kumrular Sokak'ta... Biraz yukarıda Merasim Sokak'ta, Ulus'ta, Tren Garın'da. (Her Ankara'ya gelişimde düşer aklıma!)

****
Ankara'da bu defa konu başka...
Bu defa konu Melih Gökçeksiz bir Ankara!
Gerçi Gökçek görevden alınalı hayli zaman oldu, olsun...
Her şeye rağmen Gökçek halkın oyuyla Başkent'e başkan seçilmişti. Şimdi aynı irade, Gökçeksiz ve İktidar Partisi'ne ait olmayan bir isimi “Başkan” seçti...
Seçimlere iki ay kala yazmıştım, “düşünmesi bile zor” diye...
Diğer önemli faktör Ankara! Anketler muhalefeti önde gösteriyor. İktidar Ankara'yı kaybederse, önümüzdeki dönemi tahmin etmek zor. "Gökçeksiz bir Ankara” yeterince şok ediyor zaten... Ak Partisiz bir Ankara nasıl olur, düşünmesi bile zor!” (23.01.2019, Ünyekent, “Ünye'de Başkanlık Yarışı”)

****
Gökçeksiz ve Akpartisiz bir Ankara...
Dolmuş Bakanlıklar'ın arka caddelerinde ilerlerken böyle bir Ankara görmeye çalışıyorum. 25 yılın ardından Gökçeksiz ve Ak Partisiz bir Ankara!
Şimdi yavaş yavaş yeni Ankara'ya adapte olmaya, yeni Ankara'yı algılamaya çalışıyoruz.
İlk adımı “ihale” meselesinde yaşadık.
Yeni Başkan Mansur Yavaş iktidar avanesinin “ihale” teklifini reddetti.
Bakalım şimdi ne olacak?
Konuya ilişkin yeni bir “Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi” mi gelecek?
Yani “Topal ördek” benzetmesi daha ilk aşamada hayat bulacak mı?
İşsizlik, hayat pahalılığı ve ekonomik kriz almış başını giderken, iktidarla muhalefetin yerel yönetim savaşlarını mı yaşayacağız!

17.04.2019, Ünyekent

3 Nisan 2019 Çarşamba

Kim Kazandı?


Kim Kazandı?

Kimilerine "şaka" gibi geldi; 1 Nisan şakası...
İstanbul'da iktidar yerel seçimi kaybetti!
Yıllar önce yazmıştım, hangi yerel seçimdi şimdi hatırlamıyorum; sanki son iki yerel seçimde de aynı şeyi söylemiştim:
"İstanbul'u kaybeden iktidarı da kaybeder!"

****
Üstelik bu defa Ankara'da kayıp gitti iktidarın elinden....
Sonuç iktidar açısından hiç iç açıcı değil.
Seçimin kazananı iktidar değil, bu besbelli...
Yüzde 51'lik toplam oy miktarı hiç bir şeyi açıklamıyor.
Rahatlıkla söyleyebiliriz:
16 yıllık "Erdoğan İktidarı" buraya kadar-mış!
Kaybettiler...

****
Peki kim kazandı?
Millet ittifakı mı, CHP mi?
Sanmıyorum.
Kaybeden iktidarın karşısında, kazanan bir muhalefet yok!
İstanbul adayı İmamoğlu'nun tavrı, Erdoğan'ın kaybetmesinde önemli bir etken...
Tamam, kabul ediyoruz!
Bölen, ayrıştıran, tehdit eden, mahkum etmeye çalışan söylem seçimlerde kaybetti... (Belki ülkenin bir bölümünde kendi oylarını muhafaza etmeye yaradı ama yetmedi.)
Özellikle Ankara'da ters tepti...
Seçmen tehditlere boyun eğmedi.
İstanbul'da ise, yaşanan krizi İmamoğlu kendi üslubuyla çözdü.
Geçmişte yaşanan handikaplara pirim vermedi.

****
Evet, şimdi ne olacak?
İktidar bu illerde Belediyeleri kazanan başkanlara görev yaptırmayacak mı?
Öte yandan Erdoğan iktidarı, hiçbir şey olmamış gibi "Yola devam!" edebilecek mi?

****
Kendi içinde fire verip yola devam edemedi diyelim...
Muhalefet iktidara talip olabilecek mi?
İşte zurnanın zırt dediği yer...
Muhalefet de mevcut durumda iktidar görevini üstlenebilecek yetenekte görünmüyor.
Neden görünmediğini 31 Mart günü oyumu kullanmak üzere kabine girdiğimde anladım...
"Evet" mührüyle nazil olacak bir iktidar odağı oy pusulalarında yoktu...
Değişimden ve umuttan yana hiç bir şey yoktu.
Yanılmadım...
Ordu ve ilçelerinde geçtiğimiz dönem neyse, yarın da aynı şeyler yaşanacaktı.
Sorgulamadan, düşünmeden.
Aynen devam!

****
İstanbul...
Ya sen, İmamoğlu, umut olabilecek misin?

Yaşayıp göreceğiz!


Ünyekent, 03.04.2019