29 Şubat 2008 Cuma

Ünye'de Pastacılık ve Şekerciliğin Tarihi'ni yazarken, yaptığımız tarihi araştırmayı ve yazarlığımızı teşrih masasına yatırdık.

Hizmet Gazetesi , 18 Şubat 2008, Yıl 3, Sayı 112

BİR “ARAŞTIRMA” YAZISI
ve
ARAŞTIRMACI–YAZAR ÖYKÜSÜ

Üç bölüm halinde tefrika edilen Ünye'de Pastacılık ve Şekerciliğin Tarihi, bir buçuk yılı aşan bir çalışmanın ürünüydü. Sayın Ahmet Kabayel'le birlikte yaptığımız ortak çalışmalardan biri olan bu çalışma dışında, Ünye'de Tarihi Eserlerin Restorasyonu ve Saray Camisi Restorasyonu gibi ortak çalışmalarımız oldu..
Sayın Kabayel'in, ÜTSO (Ünye Ticaret ve Sanayi Odası) yetkilileriyle yaptığı bir görüşmede, Ünye'de bazı mesleklerin tarihi dökümünü ve günümüze nasıl ulaştıklarına dair bir konu gündeme gelir. Oda, Ünye konusunda muhteşem bir arşive sahiptir. İstenilen belge ve bilgiler hazırdır. Diğer yandan, Ünye esnaflarından Akmet Aktuğ, baba mesleği şekercilik ve pastacılığın araştırmasını önerir. Araştırma sırasında ortaya çıkacak masraflarda yardımcı olabilecektir.
O saat işe koyulan Kabayel, çalmadığı şekerci kapısı, konuşmadığı pastacı bırakmaz. Ahmet Eren'in oğlu İlhan Eren'le görüşmek üzere İstanbul'a gider. Hizmet TV'den aldığı kameramanla Tevfik Pişkin'in Kızı Müzeyyen Hanım'ın kapısını çalar.
Bir süre dinlenmeye bıraktığı bu çalışmasından haberdar olduğum halde, Kabayel’le daha çok Hacı Osman Ağa Camisi taşları ve restorasyonlar konusunda çalışmaktayız. Bazen konuyla ilgili görüş alış verişine girer ama bir türlü yoğunlaşmaya fırsat bulamayız. Bazen önüme koyduğu belge ve fotoğrafları bilgisayarıma yükler, ama her defasında konuyu bilinmeyen bir tarihe ertelerdik.
Derken bir gün araştırma notları ve bir kamera kasetiyle birlikte gelir. Fazla karmaşık bir konu olmamasına rağmen, hangi düzen içinde nasıl yazabileceğimizi belirlemekte hayli zorlanırız. Birlikte yaptığımız çalışmaların alışkanlığı içinde, neredeyse baştan başlamak zorunda kalırız. Bir buçuk yıllık araştırmayı yeniden ele alıp, üç hafta içinde hem yazar, hem de yazdıklarımızı ilgililere teyit ettirerek gazeteye ulaştırırız.
Üç bölümle sınırladığımız konuyu daha da uzatmak mümkündür, ama okuyucuların sabrını zorlamayız. Çalışmamızın sonuna doğru, yayınlanan ilk iki bölümle ilgili tepkileri öğrenme fırsatımız olur. Daha çok günümüze ilişkin son bölümde, yazıcıdan çıkardığımız sayfaları doğrudan ilgili kişilerin bilgisine sunarız. Hem tepkilerini öğreniriz, hem de yanlışlarımızı düzeltme fırsatı buluruz.
İlk olumlu tepki, daha ilk bölümün yayınlandığı sırada, bize bu çalışmamızda en büyük desteği sağlayan Ahmet Aktuğ’dan gelir. Bir önemli eleştiri de, Metin Uzbay’dan gelir ki, zehir, zemberektir. İbrahim Okumuş Usta’nın fotoğrafında kendi görüntüsünün çıkarıldığını görünce, haklı olarak isyan eder. Bir sonraki nüshada kendisinden bahsedileceğimizi öğrenir ve böylelikle “gönlü” alınır.
Ünye’nin diğer eski meslek erbapları gibi, şekerci ve pastacı zanaatçıları da hayli “zorlu” bilgi kaynaklarıydı. Hangi soruda nasıl bir tepki vereceklerini tahmin etmek zordu. Mesleğe yıllarını verdiği halde, görüşme teklifimizi reddeden, yahut görüşüp de fotoğraf çekmemize izin vermeyenler oldu. Önce gönülsüz, sonra canı gönülden mesleğini anlatanlar yanında, bolca hüzünlenenler vardı.
Özellikle son bölümde, yazdıklarımızı kağıda geçirip, ilgili kişilere doğrulatıyoruz. Yazdığımız metni okuyan meslek erbabı bir ağabeyimiz, rahmetli babasıyla ilgili bir anıda takılıp kalıyor. Gözyaşlarını tutamıyor.
Yazımıza ilgi gösterenler, yazdığımız konunun doğrudan içinde yer alanlardı.
Aldığımız tepkiler iki ana eğilimi ifade ediyordu:
Ya takdirle karşılanıp, yaptığımız işin ne kadar önemi olduğu vurgulandı…
Ya da belli belirsiz bir “dudak bükme” hareketi, çok da gerekli olmadığı iması.
Sayın Kabayel ve ben, araştırmacı ve yazar niteliğine sahip birileri sayılmazdık. Ünye’de Pastacılık ve Şekerciliğin Tarihini hazırlarken, başta da belirttiğim gibi, Kabayel’in uzun süren bir araştırması oldu. Konunun araştırma kısmı daha çok ona aitti. Ben araştırmaya daha sonra katıldım. Karşılıklı görüştüğümüz konuyu kaleme alan kişi, daha çok bendim.
Yani Kabayel bu yazıda ağırlıklı olarak araştırmacı…
Bense yazardım.
Onun araştırmacı, benim ise yazar yanım tartışmaya açıktı.
İkimiz bir araya gelince:
Araştırmacı – yazar oluyorduk, kendimizce…

Kötü bir profesyonel olmak yerine, iyi bir “amatör araştırmacı – yazar” olmayı hedefledik.
Okur yazar oranının giderek arttığı ülkemizde, ne yazık ki okuyucu sayısı sandığımızdan daha azdı. Okumayan bir toplumun bireyi olarak, kendi yazdıklarımızın ne kadar okunduğu konusunda daha gerçekçi olmak zorundaydık. Daha verimli, daha yoğun ve yararlı yazmak için bazı etkenler gerekliydi. Takdir edilmek, yazının içeriği üzerine tartışmak yahut eleştirilmek bunlardan bazılarıydı. Hatta haksız olduğunu sandığımız bir eleştiri dahi “hiç olmamasından” daha iyiydi.
Hepsinden daha önemlisi, yanımıza edebiyat öğretmenimiz Mehmet Özyurt’un gelip yaptığımız çalışmanın anlamını bize söylemesiydi.
İçimiz rahattı.
Yıllar sonra ödevini yapmış bir öğrencinin sevincini yaşıyorduk.
Öğretmenimizden geçerli not almıştık.
Ödülümüz buydu!


Yazan : Ahmet Derya Varilci
Kenarından bulaşan : Ahmet Kabayel

Ünye
varilci@gmail.com
ahmetkabayel@gmail.com

Not : Ünye’de Pastacılık ve Şekerciliğin Tarihi adlı çalışmamızın son bölüm’ünde “Alver Eczanesi” olarak yer alan mekanın adını, “Karadeniz Eczanesi” olarak düzeltiyoruz. Bize bu ayrıntıyı hatırlatan ve aynı zamanda bu çalışmada bizlerden yardımını esirgemeyen ÜTSO Başkanı Sayın İsmail Hakkı Kara’ya teşekkür ediyoruz. Ayrıca ikinci bölümde, üstteki büyük fotoğrafın üzerindeki isim, Hasan Tahsin Pişkin değil, Hamit Pişkin’dir, düzeltiyoruz.

Son not : Ünye'de Pastacılık ve Şekerciliğin Tarihi, İkinci bölümde Pişkin Ailesi'ni bize aktaran Sayın Müzeyyen Pişkin'in eşi Reşit Pişkin'den bahsederken:
"Pişkin ailesinden, Ünye’de şekercilik yapan son fert Reşit Pişkin’dir. Ünye’de şekercilik ve pastacılık mesleğinin tarihini ve dolayısıyla Pişkin ailenin öyküsünü anlatan Müzeyyen Hanım’ın eşidir. Müzeyyen Hanım’ın babası Ahmet Pişkin’in yanında şekerci çıraklığı yapar. Aslen Çerkez olan ve kimi kimsesi olmayan bu çocuk, soyadı kanunuyla ustasının soyadını almış, yıllar sonra kızının dest-i izdivacına nail olmuştur." demiştik.
Pişkin soyadını alan Reşit Pişkin, aslında Ahmet Pişkin Usta ile akrabadır. Soyadı kanunu ile Pişkin soyadını almasında, ustası olmasından çok, Ahmet Pişkin'le akraba olması etkili olmuştur. "Kimi kimsesi olmadığı" ise, yanlış bir anlamadan doğmuştur. Pişkin ailesinden özür dileyerek düzeltiyoruz.

Ahmet Kabayel ve Müzeyyen Pişkin

ve Ahmet Aktuğ (Gözde Pastanesi)