9 Şubat 2022 Çarşamba

Harf İnkılâbı yahut Bir Gecede Cahil Bırakıldık İkilemi


Harf İnkılâbı yahut

Bir Gecede Cahil Bırakıldık İkilemi

 

 

“Bir gecede cahil kaldık”, “Atalarımızın mezar taşını okuyamıyoruz” serzenişi gerçeği yansıtmakta mıdır?

Önce “cahil” sözcüğünün anlamından başlayalım; “bilimsiz, bilgisiz” demektir. Arap harfleri yerine Latin ABC’sini ikame etmenin toplumu cahilleştirdiği ileri sürülmektedir.

Oysa 1928’daki Harf İnkılâbı sırasında okur-yazar oranının ancak %10’lar civarında olduğu bilinmektedir. Harf İnkılâbı sonrası okur-yazar oranı hızla artmıştır.

Latin alfabesine geçiş bir gecede ilan edilmiş ancak “geçiş” bir gecede gerçekleşmemiştir. İlk ıslahat fikri harf inkılabından en az 50 yıl önce II. Abdülhamit tarafından ortaya atılarak:  “Halkımızın okuma yazma bilmemesinde şaşılacak bir şey yoktur. Çünkü bizim lisanımızın sırlarına alışmak kolay değildir. Latin alfabesi kullanarak belki, halkımızın işini kolaylaştırabiliriz.” denmiştir.

 

Osmanlıca ve Arap Alfabesi

 

Osmanlıca; öncelikle Türk diline uymayan bir alfabeye sahip, yapay, halktan uzak ve bir dilin çağdaşlaşması konusunda engeller oluşturan bir dildir.

Türk diline uygun olmayan alfabeler sıralansa, Arap alfabesi ilk sıralarda yer alır.

Çünkü Türkçe ünlü harflere dayanan bir dildir ve arada sesli harf bulunmadan sözcük türetilemez. Arapça ise ünsüz harfler üzerine kuruludur, sözcükte bulunduğu yere göre ‘‘a,e,ı’’sesleri vermek üzere kullanılan tek bir harf vardır: ‘elif’ ve bazı ünsüzler de belirli durumlarda ünlü gibi okunmaktadır. Bu harf kuralları da sözcüklerin aynı şekilde yazılmasına sebep olarak sözcükler arası karışıklığa yol açar.

Türkçe yazıldığı gibi okunur. Arap alfabesi kullanıldığında sözcükler yazıya tam olarak geçirilemediğinden konuştuğumuz ile yazdığımız birbirinde farklı anlaşılabilir. Örneğin ‘‘İstanbul’a Sinop’tan gemilerde çalıştırılmak üzere kırk kürekçi istenmektedir. Kırk kürekçi beklerken, kırk kör keçi gönderildiği anlatılır. Karışıklığın sebebi, Osmanlı yazısında kırk kürekçi yazılışıyla kırk kör keçi yazılışı aynı olmasıdır.’’

 

Arap Alfabesinin Yetersizliği

 

Arapça alfabesi toplam 28 harften oluşur. Osmanlıcada Arap harflerinin yanı sıra Farsçadaki p , ç ve j harflerini de kullanmışlardır. Bu 31 harfin dışında Türkçedeki ince g ünsüzünü belirtmek için kef harfine bir çizgi eklenerek gef, genizsi n ünsüzü için üç nokta eklenerek nef (sağır kef, kâf-ı nunî), lam ile eliften lamelif, hemze ile h harfinin ünlü şekli olan hâ-i resmiye harfleri oluşturulmuştur.

Arap harflerinde temel ve küçük harf ayrımı yoktur. Noktalama işaretlerinde kesin kurallar bulunmamaktadır. Arap harfleri sözcüklerin başında, ortasında ve sonunda farklı biçimde yazılır. Bazı harfler (dal, zel, re, je, vav ) bir sonraki harfle birleşmez.

Türkçedeki zengin ünlü sisteminin karşılığı Arapça’da bulunmaz. Örneğin Arap alfabesindeki elif Türkçedeki a ve e ünlüsünün karşılığıdır ya da Türkçedeki u, ü, o, ö ünlülerinin yerine Arapçada yalnızca "vav" harfi vardır, bu aynı zamanda v ünsüzünün de karşılığıdır.

Türkçe’nin Arap alfabesiyle ifade edilişindeki bu eksiklik, ister istemez resmi yazışmalarda ve edebi metinlerde Arapça ve Farsça sözcüklerinin kullanımını zorunlu hale getirmiştir. Gramerde Arapça’nın öne çıkmasını sağlamıştır.

Osmanlıca kutsallık zırhına bürünerek gücünü anlaşılmazlık üzerine kuran ve egemene hizmet eden bir dil haline gelmiştir. Yönetici sınıfla halk arasındaki farklılaşmayı artıran bu olgu, giderek din konusunda da kendini gösterir.

İşte bu nedenle, bugün yeni-Osmanlıcılık akımı altında başlatılan Osmanlıca girişimleri ecdadımızı anlamamıza yetmiyor. Daha çok Osmanlı saray ideolojisini temsil eden bir anlayış olarak kalıyor.

 

Latin Alfabesinin Tercih Nedenleri

 

Batı uygarlığının örnek alınması. (Osmanlı ıslahatlarının yönü de benzer nitelikteydi.)

Harflerinin birbirinden ayrılarak yazılması yöntemi ve Latin alfabesinin eğitim için daha elverişli bulunması.

Bakû'de yapılan I. Türkoloji Kongresi'nde bütün Türkler için Arap harfleri yerine Latin yazısının kabul edilmesine karar verilmesi. Atatürk'ün bu kongreyi yakından takip ettiğinin bilinmesi. (Ü. Ö. Demirci, Türk Dünyasında Latin Alfabesine Geçiş Süreci, Türk Yurdu Temmuz 2020)

Sovyetler Birliği'ndeki Türk devletleri Latin alfabesini kullanması. 1908-1911'de Latin temelli Arnavut alfabesinin kabulü ve 1922'de Azerbaycan'ın Latin alfabesini kabulü.

Arap alfabesinin Türkçeyi tam olarak ifade edememesi. Arap alfabesinde bulunan Vav (و) harfi V, O, Ö, U, Ü; Ye () harfi Y, I, İ; Kef (كـ) harfi ise K, G, N, nadiren de Y sesini verebilmektedir.

Latin alfabesi Türk Dili için en uygun ve dünyadaki en yaygın alfabelerden biridir. Diğer alternatiflerden Kiril yahut Çin alfabesinin kabul edilmesinin bir mantığı yoktur.

Osmanlı Türk aydını Fransızca biliyor ve yazışmalarda Fransızca benimsiyordu. Telgraf dili başta olmak üzere Beyoğlu, Selanik, İzmir gibi kozmopolit çevrelerde dükkân tabelaları ve ticari reklâmlarda, gazetelerde çoğu zaman Latin harflerinin kullanılıyor olması.

İkinci Meşrutiyet döneminde, Türk ulusal kimliğini İslamiyet'ten bağımsız olarak tanımlama çabaları, özellikle İttihat ve Terakki'ye yakın aydınlar arasında ağırlık kazanmıştı. Arap yazısının terk edilmesi aynı zamanda Türk ulusal kimliğinin laikleşmesi ve kendi öz benliğini ortaya çıkarması anlamına gelecekti.

 

Türk Dili ve Bilim

 

Batı’da Rönesans ve Aydınlanma ile gelişen düşünsel akımlar Sanayi Devrimi’ne yol açarken, Osmanlı’da eğitim medrese sistemiyle Ortaçağ karanlığına gömülmekteydi. Örneğin matbaa 1727 gibi çok geç bir tarihte kullanmaya başlanmış, 200 yıl boyunca hiç kitap basmadan atıl durumda bekletilmiştir. Osmanlılarda gerçek okuma yazma oranı erkeklerde %7 kadınlarda % 3 civarındadır. Yaygın gibi görünen sübyan mektepleri yalnızca Kur’an okumaya yönelik okullardı. Günlük yaşamda karşılığı olmayan bu okuma sistemi erişkin yaşa gelindiğinde unutulmakta, sadece din mensuplarının ezber sisteminde yer bulmaktaydı.

Japonların 1.500 yıllık alfabeleriyle geliştirdiği bilimsel buluşları, Arap alfabesiyle Türklerin göstermesi mümkün görünmüyordu. Çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşmak, ancak Türk dilinin imkânlarını daha iyi kullanabileceği bir alfabeyle olabilirdi.

Zaten bu konuda karşı çıkışların temelinde Arapça’nın kutsal görülmesi ve onun kaldırılmasıyla İslam dinine karşı çıkıldığı görüşü yatmaktadır.

Oysa harf devrimi ile artan okur-yazar oranı sayesinde çok daha fazla dini eser yayınlanmış ve okurlarıyla buluşmuştur. Alfabe değişikliği ve cahillik ilişkisine gelince; 1927-28 döneminde Arap alfabesi ile eğitim yapan toplam 3.034 Halk Dershanesi’nden ancak 64.032 kişi mezun olmayı başarırken bu sayı harf devrimi tamamlandıktan sonra Latin harfleriyle aynı eğitimi veren kurumdan bir yıl içinde yaklaşık 600.000 kişi mezun edilmiştir.

1927’de yapılan ilk nüfus sayımında ülkedeki yetişkin nüfusun, yani 7 yaş ve üzerinin ancak % 10.5’nin okuma yazmayı bilindiği tespit edilmiştir. Erkeklerin % 17,4’ü kadınların ise ancak % 4,6’sı okur-yazardır. Bu oranlardan devlet adamları, eğitimciler, yüksek kesim kişiler çıkarıldığında Latin alfabesi geçişinden önce cahil kalanın halk olduğu apaçık ortadadır.

Harf devriminden yaklaşık 20 yıl sonra, 1950’de, Türkiye’deki okuryazarlık oranı %33,6’ya yükselmiştir.

Türk tarihinde pek çok alfabe kullanılmıştır. Her değişiklikte geçmiş unutturulsaydı, Türk tarihi diye bir kavram olmazdı. 1893 yılında keşfedilen Orhun Yazıtları’nın dili Göktürk diliydi, Türkçe’ydi. Üzerinden Arap alfabesi geçti, dilimiz Arapça ve Farsça’nın egemenliğine girdi ama yok olmadı. Latin alfabesinin kabulüyle birlikte, dilimizi kendi özüne döndüren politikalar benimsendi. Türk dünyasının büyük çoğunluğunun kullandığı dil olan, Türk dilinin kullanımına geçildi. Resmi alanda kullanılan dil, halkın konuştuğu dille aynı oldu. 

Sonuç olarak Ortaçağ karanlığına gömülen medrese eğitimine son verildi, bilim ve fen alanında daha ileri bir seviyeyi ifade eden çağdaş eğitime geçildi.

 


 

09.02.2022, Ünyekent

http://www.unyekent.com/yazi/2980-harf-inkil-bi-yahut-bir-gecede-cahil-birakildik-ikilemi.html