25 Haziran 2020 Perşembe

Ordu Melet Irmağı Havzası ve Kurul Kalesi


Ordu Melet Irmağı Havzası ve Kurul Kalesi


Ordu ili yerleşiminin doğu kıyısından denize kavuşan Melet Irmağı (Melanthios), toplam 161 km uzunluğunda olup, Doğu ve Orta Karadeniz’in en temel coğrafi ayırıcılarından birisidir. Irmak boyunca birçok arkaik yerleşime sahne olan bu gölge hakkında ilk ciddi araştırma 1990’lı yılların başında Prof. Dr. Mehmet Özsait tarafından yapılmıştır.
Son yüzey araştırması ise 2018 yılında, Kurul Kazısını yapan Prof. Dr. S. Yücel Şenyurt ve ekibi tarafından yapılmıştır. Bir anlamda, 2010 yılında başlatılan Kurul Kazılarının tamamlayıcısı olan bir yüzey araştırması gerçekleştirilmiş ve bu çalışmalarda tümülüs-kurgan ve höyükler, kaya mezarları ve tünellerden oluşan bazı arkeolojik yerleşimler tespit edilmiştir.

2018 Yılı Ordu –Melet Irmağı Havzası Yüzey Araştırması[1]  

Kısa adı OMHAY olan, “Ordu İli Melet Irmağı Havzası Yüzey Araştırması”, Ordu il sınırları içerisinde kalan havzasındaki arkeolojik verilerin araştırılmasını amaçlayan bir projedir. T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nün izniyle, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü adına, Prof. Dr. S. Yücel Şenyurt ve ekibi tarafından gerçekleştirilmiştir.
Bölgenin en önemli akarsularından biri olan Melet Irmağı, Doğu ve Orta Karadeniz’in en temel coğrafi ayırıcılarından birisidir.[2] Irmak, Giresun Karagöl Dağları (3167 m.) ile Sivas-Koyulhisar ilçesi arasında, Koyulhisar-Ortakent köyü sınırları içerisinden doğmaktadır. Denize ulaşmadan yaklaşık 10 km. önce, Esenyurt Köyü’nden itibaren, nispeten daha geniş bir vadi tabanına oturmaya başlar ve Ordu şehir merkezinin de içerisinde yer aldığı geniş bir alüvyon ovasının oluşumuna katkıda bulunur.
OMHAY araştırması kronolojisinde prehistorik dönemler, Helenistik ve Roma dönemleriyle Ortaçağ’dan günümüze kadar süren tarihsel devamlılık ve dönemlerin arkeolojik verileri incelenmiştir.
Beş bölgeye ayrılan araştırma alanı Mesudiye’den başlamaktadır. Ardından Kabadüz, Gölköy, Ulubey ve son kısımda Melet Irmağı’nın denize ulaştığı, modern Ordu ilinin de içerisinde yer aldığı sahil kesimi yer almaktadır.

Mesudiye İlçesi Araştırmaları

Mesudiye ilçesi, Melet Irmağı havzasının kuzeyinde yer alır; Sivas, Tokat ve Giresun’la sınırdaştır. Yüksek bir plato üzerinde (ortalama 1150 m.) yer alan Mesudiye’nin güneydoğusunda Sivas’ın Koyulhisar ilçesi bulunmaktadır. Koyulhisar ilçesinde yapılan yüzey araştırmalarında, Kelkit Vadisi ile bu vadiye kuzey-güney yönünde bağlanan küçük akarsu yatakları tarafından oluşturulmuş dar vadiler üzerinde ortalama 2000 m.yi bulan yüksek yaylalarda çeşitli arkeolojik yerleşim alanları tespit edilmiştir. Özellikle Erken Tunç Çağı malzemeleri veren küçük boyutlu höyük yerleşimleri dikkat çekmektedir.[3] Mesudiye’nin güney, doğu ve batı kesimleri, coğrafi geçiş bölgesi özelliğinden dolayı Karadeniz’in kıyı kesimlerinde görülmeyen höyük tipi yerleşimlere ev sahipliği yapmaktadır.

Melet Irmağı’nın Kuzeyi

Mesudiye dışında kalan kısım, Melet Irmağının kuzeyi ve güneyi olmak üzere iki bölümde incelenmektedir.
Kuzey kesimde tespit edilen ilk yerleşim, Mesudiye’nin 14 km. güneydoğusundaki Maden Köyü ve Maden Galerileri’dir. Mesudiye (Milas) madenlerinin de bulunduğu bölge, Osmanlı kayıtlarında yer almaktadır.
 Herközü Tümülüsü (M18-2): Maden köyünün 2,5 km. güneyinde yer alan yerleşimde, yüksek bir kaya üzerine açılmış bir kaya mezarı ile bir kurgan tespit edilmiştir. Aşağı havzaya doğru inildedikçe, sırasıyla şu yerleşim ve mezar alanlarına rastlanır:
Konacık Köyü Kaya Mezarları
Terek Kayası
Kaleköy ve Saray Deresi
Arıkmusa Basamaklı Tüneli ve Kaya Mezarı

Melet Irmağı’nın Güneyi

Güney kesimde, iç bölgelere doğru gidilen rotada bazılarının tespiti Özsait tarafından yapılmış çoğu höyük olan ören yerleri şunlardır:
Pilav Tepesi Höyüğü
Çiğ Göl Kurganları
Şeyhoğlu Tepesi Höyüğü
Müslüm Sarıca Höyüğü
Küllüce 1 ve Küllüce 2 Höyükleri
Esatlı Köyü Kaya Üstü Resimleri ve Yazıtları
Ziraat Höyüğü
Çukurçayır Höyüğü
Yazıtarla Höyüğü
Tepetarla Arkeolojik Yerleşim Alanı
Kargatepe
Taştekne Nekropolü
Göllüyazı Höyüğü
Bektaş Tepe Höyüğü
Hanyeri Höyüğü
Güleyanı Tepesi ve Kurganı
Çaltepe Köyü Kaya Mezarları
Çavdar Köyü Kaya Mezarı
İncik Tepe Nekropolü
Alan Köyü Kaya Mezarları

Sonuç

Kurul Kazısının tamamlayıcısı konumundaki bu yüzey araştırmasında öne çıkan olgu, Mesudiye merkezli ören yerlerinin Tokat ve Sivae illerine yaklaşan sınırlarında belirleyici yapı höyüklerdir. Bu höyüklerden tespit edilenlerde, çoğunlukla MÖ 4. Bin yılın sonu ile MÖ 3. Bin yılın ilk yarısına ait seramik buluntuları ile öne çıkmaktadır. MÖ 2. Bin yıl karakterli yerleşim veya malzemelere ise henüz rastlanmamış olup, özellikle Çavdarlı ve Çardak köylerinde Demir Çağı seramiklerine de rastlanmıştır.[4]
Mesudiye havzası içerisinde özellikle bakır, altın, gümüş madenlerinin son derece yoğun olması, birçok höyükte maden üretim atıklarına rastlanması özellikle MÖ 3. Bin yılda Anadolu için son derece önemli bir maden havzası olabileceğine işaret etmektedir.

[Bu makalede yer alan tespitler ve görsel malzemeler, Prof. Dr. Şenyurt ve ekibine ait -adını belirttiğimiz- proje çalışması metninden alınmıştır.]


24.06.2020, Ünyekent



[1] Atakan Akçay, S. Yücel Şenyurt, Seda Kara, Leyla Yorulmaz, Umut Zoroğlu, A. Emirhan Bulut; ORDU-MELET IRMAĞI HAVZASI YÜZEY ARAŞTIRMASI, 2018 YILI ÇALIŞMALARI, TC. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü. 37. Araştırma Sonuçları toplantısı, 1. Cilt, s. 171-192
[2] Age, s. 171
[3] Age, s. 173
[4] Age, s. 184





17 Haziran 2020 Çarşamba

Karadeniz Antikitesi ve Ünye

                                      Foto: Sinan Doğan/Flickr-Ünye Kalesi

Karadeniz Antikitesi ve Ünye


Karadeniz Bölgesinde kapsamlı ilk arkeolojik kazı İkiztepe’de gerçekleştirildi. İkiztepe, Samsun ili, Bafra ilçesinin 7 km. kuzeybatısındadır. Birbirine boyunlarla birleşen dört tepeden oluşan 350 x 260 m boyutlarındaki höyük, ilk olarak 1941 yılında İ. Kılıç Kökten, Tahsin ve Nimet Özgüç tarafından saptanır. 1971-74 yılları arasında U.Bahadır Alkım burada bir yüzey araştırması yapar. 1974-80 yılları arasında U. Bahadır Alkım’ın İkiztepe'de kazılara başlanmasının asıl sebebi Hitit metinlerinde geçen Kaşka ülkesindeki ünlü Zalpa kentini tespit etmektir. 1981-2013 yılları arasında Önder Bilgi tarafından kazılmıştır.
Karadeniz’de diğer önemli kazı, son yıllarda Ordu Kurul Kalesi’nde gerçekleştirilmiştir. Daha önce M.Özsait tarafından gerçekleştirilen yüzey araştırmaları, Ordu Bölgesi hakkında bazı ipuçları verse de, arkeolojik araştırmalarda ciddi bir mesafe kaydedilememiştir. Yıllar önce, İ. Kılıç Kökten’in memleketi olan Ünye’de başlattığı çalışmaların devamı gelmemiş, Ünye-Cevizdere Havzası raporları olduğu gibi kalmıştır.
2000’li yılların başında, S. Yücel Şenyurt yine memleketi Ordu’da başlattığı Kurul Kalesi Kazısı bekleneni verdi ve Karadeniz’in en kapsamlı kazılarından biri başlatılmış oldu. Bu kazıda en büyük etken, tıpkı Bafra’nın kayıp şehir Zalpa’sı gibi,  Ksenephon’un Anabasis adlı eserinde geçen Kotyora Kenti’nin kalıntılarını bulmaktı.

Diğer Karadeniz Antik Yerleşimleri  

Özel öneminden dolayı İstanbul-Marmaray kazılarını Karadeniz Bölge araştırmaları dışında sayarsak, Karadeniz antikitesine ait belli başlı birkaç yer vardır.
Batı’dan itibaren, ilk durakta Karadeniz Ereğlisi yer alır. Zonguldak İli, Ereğli İlçesinin MÖ 560-558 yılları arasında Herakleia Pontika adıyla Yunan şehir-devleti Megara tarafından kurulduğu bilinmektedir. Anadolu'da Bitinya sahilinde antik bir kent olan Herakleia Pontika, Karadeniz’de doğal limana sahip iki kıyı kentinden biridir. Likus nehrinin ağzında yer alır. “Herakles” ismini taşıması, Yunan Mitolojisi’nde bu yörede bulunan  Archerusian çıkıntısına bitişik mağaradan Herakles’in yeraltı dünyasına inmesi rivayet edilir.
Doğal limana sahip diğer Karadeniz antik kenti Sinop’tur. MÖ.7. yüzyılda Miletliler tarafından bir koloni kenti olarak Sinope adıyla kurulduğu söylense de, eldeki veriler Sinop’ta kentsel yerleşimin MÖ. 3. yüzyıla kadar gittiğini göstermektedir. Sinop adının nereden geldiği ise tartışmalı bir konudur. Bir Amazon adına atfen Sinope denildiği ileri sürülse de, Yunan Mitolojisinde Su Perisi Asopos’un güzel kızı Sinope’den geldiği söylenir. İki farklı yaklaşım, kentin öncelikle Anadolu’nun yerli halklarınca kurulduğu ve daha sonra Miletlilerce kolonileştirildiğini göstermektedir. Antik Çağ coğrafyacısı Strabon ise, kenti, Argonotlar'dan Teselyalı Otolikos'un kurduğunu söylemektedir. Otolikos’un kenti ele geçirerek bir Yunan kolonisi haline getirdiğini yazan Strabon’un bu ifadesinden, Sinope’nin daha önce kurulmuş olduğu ve sonradan koloni haline getirildiği tezi ortaya çıkmaktadır.
Antikite’nin üçüncü önemli yerleşimi Samsun’dur. Amisos adıyla bilinen yerleşimin İç Anadolu ile olan bağlantısı, bölgenin antik geçmişi kadar günümüzdeki önemini de vurgulayan en önemli etkendir. Samsun’un hinterlandı, kent merkezindeki antik oluşumlar kadar önemlidir. Vezirköprü ilçesinde olduğu düşünülen Hititlerin kutsal kenti Nerik ve Bafra ilçesinde olduğu varsayılan Zalpa kentleri, halen arkeolojik bir sır olarak varlığını korumaktadır.     
Samsun-Amisos’un ardından, Ordu-Kotyora, Giresun-Kerasos ve Trabzon-Trapezus gelmektedir. Yunan koloni kentleri olarak MÖ. 7. yüzyılda kuruldukları kabul edilmektedir. O döneme ait kentsel kalıntılar günümüze ulaşamamış olması nedeniyle ele geçen veriler oldukça yetersizdir.
Karadeniz Bölgesi’nde antik yerleşimler, 10. yüzyıla kadar gitmektedir. Yunanlar, ticari amaçla Karadeniz’e gelerek koloniler kurmuşlar, bölgeyi kendi ülkelerinin bir parçası kabul etmişlerdir. Tarih öncesi ve tarihi çağlarda bölgede yaşayan halklarla ilgili bilgilerin çoğu Yunan kaynaklarına dayanmaktadır. Yunanların Karadeniz’e yaklaşımı, tıpkı Hititlerin Kaşka toplumundan çektiği uzun süren yağma ve savaş olaylarına benzemektedir.
Belli bir dönem Yunanlılar Karadeniz’e Konuk Sevmeyen Deniz anlamında “Pontus Aexeinos” demişlerdir. Karadeniz’e bütün dillerde “Kara” denmesinin özel bir nedeni olmalıdır. Ünye’deki gibi bazı kıyılarının siyah kumlu olması, fırtınalı-dalgalı denizi, dağlarla çevrili bölgenin kuzey rüzgârlarının getirdiği kara bulutlardan dolayı her daim kararmış gibi görünmesi bölgeye Karadeniz denmesinin başlıca nedeni olabilir.
Bir başka önemli etken, Karadeniz halklarının etnik yapısı, bölgeye gelip yerleşen kavimlerin savaşçı karakterleridir. Bunun en son örneği, Roma egemenliği öncesine kadar bölgede egemenlik kuran Pontos Krallığı’dır. Kaşka halkından sonra MÖ. 7. yüzyılda Karadeniz’e gelerek yerleşen Kimmerler ve İskitler’in son halkasıdır.
Kolonizasyon öncesi Yunanlıların Karadeniz’e “Konuk Sevmeyen” deniz denilmesinin en büyük sebebi bu halkların varlığı olmalıdır.
Yunan Mitolojisinde “Yason ve Argonautlar” öyküsü,  Karadeniz’i “Konuksever Deniz” yahut “Dost Deniz” biçimine dönüştüren “Pontos Eukseinos” söylemini getirmiştir.
Böylece Yunanlılar, Karadeniz’i kolonileştirmenin psikolojik zeminini oluşturmaya çalışmışlardır.

Ordu Kurul Kalesi

Kurul'dan Ordu

Ve Ünye Kalesi Basamaklı Tünelleri

Ünye’nin Kentsel Kurulumu  

Ünye’nin kentsel oluşumu hakkında en somut veri, adının Antik Çağ’dan bu yana Ünye (Oinoe) biçiminde muhafaza edildiğidir. Kolonizasyon döneminde bir liman kenti olarak kurulduğu tahmin edilse de, o döneme ilişkin ele geçmiş somut bir bulgu mevcut değildir.
Ünye’nin tarih boyunca İç Anadolu bağlantılı önemli bir liman olması, Antik Çağ’da kuruluş nedenini ve biçimini ortaya koymaktadır. Sırtını Karadeniz’in verimli ormanlarına yaslayan Ünye’de gemi yapımı, tersane oluşumu Antik kuruluşundan yakın tarihimize kadar uzayan bir üretim geleneği olmalıdır.
İ. Kılıç Kökten’in tespitiyle, Ünye-Cevizdere havzasındaki tarihöncesi yerleşimin ardından, en önemli tarihi veri bir dönem Pontos Krallığı tarafından kullanılmış Ünye Kalesi’dir.
Şenyurt’un Ordu-Kurul Kalesi’nde yaptığı kazı ve ele edilen bulgular ışığında, Ünye Kalesi’nin de önemi artmaktadır. Kurul Kazılarının son verileri, Kurul’daki tünele ilişkindir. Temizlenerek açığa çıkarılan tünel hakkında bazı yorumlar yapılmaktadır.
Aynı şekilde, Ünye Kalesi’nde arkeolojik bir kazı olmasa da, bir tünel temizliğinden söz edilmektedir. Birkaç hafta önce kalenin tünelleri temizlenmeye başlanmıştı. Böylece tünelin nerelere kadar uzadığını, hangi amaçla bu basamaklı tünellerin kalede açılmış olduğunu anlayabilecektik. 
 Kalede son durum, ne yazık ki duymak istediğimiz gibi değil. Başladığı yerde çalışmaların kaldığı, hatta hiç başlatılmadığı biçiminde duyumlar alıyoruz. Sonuçta Ünye Kalesi dehlizlerinde bugün hiçbir çalışma yapılmıyor.


17.06.2020, Ünyekent

10 Haziran 2020 Çarşamba

65 Yaş Uygulaması ve Bilim Dünyası


65 Yaş Uygulaması ve Bilim Dünyası
If I have seen further it is by standing on the shoulders of Giants.
Isaac Newton (1642-1727)

Sir Isaac Newton.
İngiliz fizikçi, matematikçi…
Hatta astronom, mucit, filozof ve teolog…
1687’de Matematik İlkelerinin Doğal Felsefesi’ni yayınlamış (Philosophiæ Naturalis Principia Mathematica) ve klasik mekaniğin temelini atmıştır.
1676'da meslektaşı Robert Hooke'a yazdığı bir mektupta: “Eğer daha uzağı görebiliyorsam bu, benden önceki devlerin omuzlarında durduğum içindir.” demektedir.

****
Newton’un bu tespiti, 1159’da Çhartres'li Bernard’ın  “Bizler devlerin omuzlarına tünemiş cüceleriz!” sözüne bir göndermedir..
“Filhakika devlerin haşmetiyle yükseldikçe yükselmiş, yukarı taşınmışız." diyor, Bernard…
Geçmişte yaşayanlar bize oranla devdiler…
Bizler cüce olsak da, omuzlarına oturduğumuz insanların bilgeliğinden yararlandık ve onlardan daha iyi görmeyi başarabildik…
2002'de yayınlanan Stephen Hawking'in On the Shoulders of Giants yahut Türkçe adıyla söylersek: “Devlerin Omuzları Üzerinde” adlı eser de aynı konuyu işlemektedir.
2016 yılında aramızdan ayrılan Umberto Eco'nun, bir kültür festivali için hazırladığı dersleri bir araya getiren son kitabının da adı “Devlerin Omuzlarında”dır...
Hepsi de bilimsel ilerlemeyi ve bilim insanının serüvenini anlatır.
İşte bundan dolayı öncekilerin açtığı yoldan ilerleyen bilim insanı, gideceği rotayı onlardan daha iyi görebiliyor ve bilimsel gelişmenin durmaksızın ilerlemesini sağlayabiliyor.

****
Bizde ise bilimsel ilerleme, tarihin kaydettiği örneklere pek uymuyor.
Bağımsız bilimsel çalışma mekânlarının başında gelen kuruluş, bilindiği gibi üniversitelerdir. Newton, bilimsel çalışmalarını büyük oranda mensubu olduğu University of Cambridge‘de gerçekleştirmiştir.
Son yıllarda ülkemizde kamu çalışanlarının zorunlu emeklilik yaşı 65 olarak belirlenmiştir.
65 yaş ve üzerinin “salgın” nedeniyle eve mahkûm edilmesi ve bu yaş sınırına ilişkin tartışmalar şu günlerde yeniden gündeme gelmiştir.
Bu düzenleme gereği, geçtiğimiz yıllarda 65 yaş üzeri profesörler de üniversitedeki görevlerinden emekli edilmişlerdir.
Üniversitelerdeki “Profesör Sultası” ve profesör olamayan öğretim üyeleri sorunu da bu şekilde halledilmiş oldu(!) 
Bir kuruma bağlı olarak 75 yaşına kadar bazı çalışmaların sürdürülebileceği gibi bazı istisnaları vardı bu uygulamanın…
Böylece bilimsel çalışmalar kesintiye uğramayacak, işin uzmanları tarafından daha bir süre devam ettirilebilecekti.

****
Ama öyle olmadı.
Geçtiğimiz yılın Eylül’ünde, Kültür ve Turizm Bakanlığı üniversiteden emekli olan 14 profesörün arkeolojik kazı başkanlığı görevine son verdi.
İyi mi oldu, kötü mü? Ayrı bir tartışma konusudur. Biz burada sadece olanı anlatmakla yetineceğiz.
Hürriyet Gazetesi’nden Ömer Erbil’in haberine göre, Kültür ve Turizm Bakanlığı, halen arkeolojik kazı başkanlığı sıfatını sürdüren ve üniversitelerinden emekli olmuş 14 profesörü 11 Eylül 2019 günü Ankara’da Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nde topluyor. Kazı başkanı profesörlere teşekkür ederek, bundan sonra kazı başkanlığı yapamayacakları tevdi ediliyor.
Profesörlerin hemen hepsi üniversitelerinden 65 yaş sınırlaması ile emekli edilmiş bilim insanlarıdır. Kazı başkanlığı görevlerini Kültür ve Turizm Bakanlığı adına Bakanlar Kurulu Kararı ile devam ettirmektedirler.
Toplantıda emekli profesörlere Bakanlığın İç Denetim Birimi Başkanlığı’nca hazırlanan rapor doğrultusunda kazılarına son verileceği, kendilerinin de “Onursal Başkan” yapılacağı anlatılıyor.
Görevine son verilen kazı başkanı profesörlerin içinde Çanakkale’den Apollon Smintheus kazılarını yürüten Prof. Dr. Coşkun Özgünel de yer alıyor.
İçlerinde dünyaca tanınmış Neolitik dönem uzmanı Prof. Dr. Mehmet Özdoğan, yakın zamanda kaybettiğimiz Prof. Dr. Hayat Erkanal’ın eşi Prof. Dr. Armağan Erkanal, Prof. Dr. Berna Alpagut gibi isimler vardır. Hepsi ünlü Türk arkeologlar Prof. Jale İnan, Prof. Nimet Özgüç, Ord. Prof. Ekrem Akurgal, Ord. Prof. Arif Müfid Mansel ve Prof. Halet Çambel’in öğrencileridir.
Türk arkeolojisinde ikinci kuşak olarak nitelendirilen bir dönem böylelikle bitirilmiş oluyor.
****
Toplantı sırasında kazı başkanı profesörlerin itirazları oluyor. Yasa, bir kuruma bağlı olarak 75 yaşına kadar çalışmaya izin veriyor. Profesörlerin hepsi Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı kazı yaptıklarını, bakanlığın da bir kurum olduğunu ileri sürseler de kabul ettiremiyorlar.
Söz alan bazı profesörler, bu kararla Türk Arkeolojisinin geriye gideceğini söylüyor. Profesörlerin yarım yüzyıllık deneyimlerinin hiçe sayıldığını, arkeolojinin bir birikim işi olduğunu ve çok sayıda devam etmekte olan projelerin uygulanamaz duruma geleceğini söylüyorlar.
Uygulama, yürürlükteki kanunlara aykırı da olsa…
Sonuçta Kültür ve Turizm Bakanı adına kendilerine teşekkür plaketi verilerek, profesörlerin işine son veriliyor.

Ne dersiniz, aynı uygulamayı siyaset camiasına da uygulasak mı?


10.06.2020, Ünyekent

3 Haziran 2020 Çarşamba

Hayat Devam Ediyor!


Hayat Devam Ediyor!


Dünyanın dört bir köşesinde corona virüs tedbirleri alınırken, hayat durmuyor tedbirlerle birlikte devam ediyor.
Bizde önce AVM’ler açıldı, 1 Haziran itibariyle lokantalar, kafeler…
Şehirlerarası otobüs yolculuğu yeniden başladı; yolcu sayısını yarı yarıya indirip, bilet fiyatlarını iki katına çıkarak...
Gazetemiz Ünyekent’in Yazı İşleri Müdiresi Hacer Hanım, eve taşıdığı ofisini yeniden işyerine taşıdı.
Tüm bu “Normalleşme” çabalarına bakarak, hayatın normal akışına dönmesini beklemek; bir başka deyişle corona öncesi günlerdeki gibi yaşamak, yine de mümkün görünmüyor.
Bizim sokaktaki kafe iki günlük temizliğin ardından açıldı ama sokağın sakini esnaf arkadaştan başka kafeye gelip oturan şimdilik yok…
Çarşı-Pazar kalabalık görünse de, göze görünmeyen bir tedirginlik havası hakim...
Bu yaz salgının hızı azalacak deniyor ama kışa doğru ne olacağını kestirmek hayli zor...

1 Haziran Sonrası Günlük Hayat

1 Haziran’da tedbirlerle birlikte hayat bir parça “normal” seyrine döndü.
Zaten bizim Fakülte’de (Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi), dersler “online” yapılıyordu... Sınavlar da aynı şekilde sürüyor.
Arkeoloji dünyasında ise, yerli ve yabancı bilim heyetleri ile müze müdürlüklerinin başkanlığında arkeolojik kazı ve yüzey araştırmaları 1 Haziran’dan itibaren başlıyor.
Haber ajanslarından öğrendiğimize göre, 2020 yılı itibarıyla toplam 70 milyon TL bütçeyle tamamlanacak olan 400 arkeolojik kazı ve 149 yüzey araştırmasının bu yıl yapılması ön görülüyor.  
Elbet de corona virüs tedbirleriyle birlikte…
Kazı başkanları ile bakanlık yetkili uzmanlarına gönderilen bilgi notunda, maske ve eldiven kullanımından fiziki- sosyal mesafenin korunmasına, tüm çalışanların günde 2 kez ateşlerinin ölçülmesinden dışarıdan ziyaretçi kabul edilmemesine kadar tüm detayların yer aldığı gelen haberler arasında.

400 Arkeolojik Kazı ve 149 Yüzey Araştırması

Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü yetkililerinden alınan bilgiye göre, 2020 yılında gerçekleştirilmesi planlanan toplamda 400 kazı çalışması ve 149 yüzey araştırması bulunuyor.
Bu yıl Türk bilim heyetleri tarafından yaklaşık 120, yabancı bilim heyetleri tarafından yaklaşık 25, müze müdürlükleri başkanlığında 40 arkeolojik kazı çalışması, müze müdürlükleri başkanlığında 180 kurtarma, kamu yatırım alanlarında 30 kurtarma ile sualtında 5 kazı çalışması gerçekleştirilecek.

Toplam bütçe 70 milyon TL.

2020 yılında arkeolojik kazı çalışmaları ile birlikte, 130 tanesi Türk bilim heyetleri, 5 tanesi yabancı bilim heyetleri tarafından yürütülecek 135 yüzey araştırması ve 6 tanesi su altı araştırması ve müze denetimli 8 yüzey araştırması da gerçekleştirilecek.
2020 yılında arkeolojik kazı çalışmalarına Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından 25 milyon TL ödenek aktarılacak, Türk Tarih Kurumu tarafından 18 milyon TL ödenek de proje destek bedeli olarak çalışmalar kapsamında kullanılacak.
İşçi giderleri ve uzman personel giderleri ile 2020 yılındaki toplam bütçe harcaması yaklaşık 70 milyon TL civarında olacak.

Kazılarda salgın tedbirleri alınacak!

Sağlık Bakanlığı’nın salgın nedeniyle belirlediği tedbirleri içeren bir bilgi notu, kazı başkanlıkları ile Kültür ve Turizm Bakanlığı yetkililerine gönderildiğini öğreniyoruz.
Söz konusu bilgi notunda, kazı evi, depo, laboratuvarlar ve kazı alanlarında, araştırma sezon boyunca uyulması gereken kurallar ve alınması gereken önlemlere dair bilgiler yer alıyor.
“Kazı Çalışmaları, Kazı Evleri, Laboratuvarları ve İstasyonlarda Corona virüse Karşı Hatırlatmalar” başlıklı bilgi notunda öncelikle fiziki- sosyal mesafenin önemi vurgulanmaktadır.
Arazi ve laboratuvar çalışmaları sırasında maske ve eldiven gibi koruyucu ekipman kullanılmasının önemine dikkat çekilerek, sabah ve akşam olmak üzere en az 2 kere tüm çalışanların ateşlerinin ölçülmesine özen gösterilmesi isteniyor.
Bilgilerin bir kısmını, Antalya’nın Myra Antik Kenti ve limanı Andriake’nin Kazı Başkanı Prof. Dr. Nevzat Çevik’ten öğreniyoruz.
Salgın tedbirleri ile kazı çalışmalarına başlamanın bir hayli farklı olacağını söyleyen Prof. Dr. Çevik, corona virüse karşı hayatın devam ettiğini söylemenin keyifli olduğunu belirterek, “Elbette tedirgin de olacağız. Sonuçta yoğun ve yakın çalışılan bir iş ortamımız var. Açmalarda bazen küçük bir alanda mecburen birkaç kişi yan yana bulunmak zorunda. Kazı evindeki hayat da ister ofiste ister depoda veya yaşam alanlarında olsun yakın ilişkiler içinde geçiyor. Şimdi alışageldiğimiz düzende çalışamayacağız. Yeni bir çalışma düzeni kuracağız" diyor.
“Çok az sayıda da öğrenci alacağız” diyen hoca, “Ekip üyelerinin sağlık sorumluluğunu almak insanı tedirgin ediyor. Bize de bulaşır çekincesiyle bazı elemanlarımız kazıya katılmak istemeyebilir. Bunu anlayışla karşılamak gerekir." demektedir. (Kaynak Doğan Haber Ajansı: 01.06.2020)
Şimdilik durum böyle…
Bakalım gelecek günlerle birlikte neler göreceğiz.
Esenlik dileklerimle.


Ünyekent, 03.06.2020