15 Temmuz 2020 Çarşamba

Ayasofya


Ayasofya

1970 yılıydı.
Kirli gri pardösülü bir genç, önüme bir kâğıt uzattı gülümseyerek.
- Sen de bir imza atmak ister misin?
- Neden ki, imzamı atarsam ne olacak? diye sordum…
- Ayasofya’nın yeniden cami olarak ibadete açılması için, dedi.
Bir an tereddüt ettim, sonra:
- İyi olur, Ayasofya’ya para ödemeden girmiş oluruz!
Dediğimi hatırlıyorum.
Böylece, sosyal-siyasal içerikli ilk imzamı o kâğıda atmış bulundum.
Çift isimle yazıldığı için, adım imza listesinde daha fiyakalı görünüyordu.

****
Aklımda yıllarca yer etti o kirli pardösülü genç ve oradaki imzam, ismim…
O genç kimdi, neden böyle bir kampanyanın parçası olmuştu?
Attığım o imza, adımın bulunduğu kâğıt…
Heyhat bir işe yaramış mıydı?
Akıbeti ne oldu?
Ya o gencin üstündeki pardösü?
Haziran ayının ilk günleri de olsa, yaz sıcakları başlamış olmalıydı…
O gencin üzerinde ne işi vardı?
Genç dediğime bakmayın, ben o yıllarda daha çocuk sayılırdım.
Ünye Lisesi’nde öğrenciydim.
Okulun tatile girmesiyle soluğu İstanbul’da almıştım.
Tarihi yarımadayı keşfetmeye çalışıyordum.
Bir iki hafta sonra 15-16 Haziran İşçi Direnişi patlak verecekti.
Büyük olaylara gebeydi ülkem ve bu sürece İstanbul’da tüm sıcaklığıyla tanık olacaktım.
15 yaşımdaydım, kafamda acayip sorular…
Hareketli yılları yaşamaktaydım bu en fırtınalı yaşımda!

****
Aradan 50 yıl geçti.
10 Temmuz (2020) kararlarıyla Ayasofya’nın, cami olarak ibadete açılmasına karar verildi.  
Konu şimdilik kapanmış gibi görünüyor, karşılıklı salvo atışları sürse de…
Türkiye’de muhafazakar kesimin yaklaşık 60 yıl süren Ayasofya serüveni, bu şekilde son bulmuş oluyordu!

Araya Giren Görüntüler

Bir kasabada saat tamiri yapan bir usta varmış. Kasabalının bozulan saatlerinin çoğunu o tamir ediyormuş. Kendisi olmadığı zamanlarda, dükkâna çıraklıktan yetiştirdiği oğlu bakıyormuş.
Oğlunun dükkâna baktığı günlerden birinde oğul, babasına öğünerek o gün tamir ettiği bir saatten söz etmiş. İki üç ayda bir tamire gelen saati öyle bir tamir etmiş ki, artık o saat sittin sene bozulmayacaktır.
Baba hışımla, “Sen ne yaptın?” diye, çıkışmış oğluna...
“Ben o saati birkaç ay çalışacak biçimde tamir ediyordum, sen temelli yapmışsın. Yaptığını beğendin mi? Müşterinin ayağını kestin dükkândan!”

****
60 yıl süren Ayasofya eylemlerinin ardından, bu öykünün konuyla ilgili bir yanı var mı?
Takdir okuyucunun.

Fatih mi, Napolyon mu, Erdoğan mı?

Napolyon, St. Helen adasında sürgünde bulunduğu sırada “Fatih mi, yoksa siz mi büyüksünüz?” sorusunu soranlara şöyle cevap verdiği rivayet olunur:
“Büyüklükte ben onun çırağı bile olamam. Çünkü ben, kılıçla zapt ettiğim yerleri henüz hayattayken geri vermiş bir imparatorluğun temsilcisiyim. O ise, fethettiği yerleri nesilden nesile intikal ettirmenin sırrına ermiş bir imparatorluğun öncüsüdür.
İstanbul’u fethederek “Fatih” unvanını alan Sultan Mehmet, Ortodoks Hristiyanların merkezi konumundaki Ayasofya’yı camiye çevirerek İslami ibadete açtı.
Ayasofya 916 yıl kilise olarak kullanılmıştı.
Yaklaşık 482 yıl da cami olarak kullanıldı.
Cumhuriyet’le birlikte 1931’de ibadete kapatılan ve restorasyona alınan Ayasofya, 1935 yılında müzeye çevrildi.
85 yıl müze olarak kullanılan Ayasofya, Cumhurbaşkanı Erdoğan döneminde Danıştay desteğiyle yeniden camiye dönüştürüldü. (10 Temmuz 2020)

****
Şimdi İstanbul’un yeniden fethedildiği tezi işleniyor.
Konuya ilişkin en kayda değer değerlendirmelerden biri, yazar Barış Terkoğlu’na aittir:
“Fatih’in 1453’te İstanbul’u fethi ve büyük Ayasofya mabedini cami yapması ile Erdoğan’ın 10 Temmuz 20.53’te Ayasofya’yı cami yapması hem ideolojik hem de sembolik olarak birbirine zıt yönde iki adımdır.”
Biri yaşanan çağı kapatıp, daha ileri bir zamana geçişi sağlamıştır.
Diğeri ise, hep birlikte yaşayıp göreceğimiz bir süreçtir.


15.07.2020, Ünyekent