8 Nisan 2020 Çarşamba

Çantı Tekniği ve Orta Karadeniz Mimarisi


 Çantı Tekniği ve Orta Karadeniz Mimarisi

On yıl önce, Ünye Tarih Araştırma Grubu olarak 25 Mart 2010’da “Kabadirek Yaycı Cami” adlı bir araştırmamız yayınlanmıştı. Ağırlıklı olarak caminin inşasında kullanılan “Çantı” tekniğinin Türklerin Orta Asya’da yaşarken uyguladıkları bir yöntem olarak Anadolu’ya taşıdıklarından söz etmiştik.
Şüphesiz insanın doğadaki barınma sorunu her yerde, o yerin şartlarına bağlı olarak ortaya çıkmıştır. Coğrafi şartlar; doğal malzeme kaynakları (bitki örtüsü) ve jeolojik yapı, insanın yaşadığı bölgenin mimarisini de şekillendirmiş, doğal olarak farklı yapı tipleri ortaya çıkmıştır. Ancak, yapıların inşası ve şekil almasında coğrafi konum ve çevreden sağlanan malzeme kadar, bu malzemeyi kullanan insanların sosyoekonomik yapısı da önemli rol oynar.
Çantı tekniğiyle inşa edilmiş yapılar, Orta Asya steplerinde konar-göçer yaşam tarzına sahip Türklerin çok eski tarihlerden bu yana kullandığı bir yöntemdir. Anadolu’ya, özellikle Karadeniz kesimine geldiklerinde, konar-göçerliği süren bu toplulukların, karşılaştıkları coğrafi koşulların elverdiği ölçüde benzer mimari yapılar kurmaları kaçınılmazdır.
Ne var ki, geldikleri bölgede bu teknik; “çantı tekniği”, tarih öncesi zamanlardan beri kullanılan bir yöntemdir.
Bu saptama, Samsun-Bafra bölgesinde gerçekleştirilen arkeolojik kazılarda net olarak ortaya çıkmıştır. İkiztepe’de ortaya çıkarılan Geç Kalkolitik Çağ ve İlk Tunç Çağı ahşap yapı kalıntılarından, söz konusu evlerin çantı tekniği ile inşa edildiklerini anlıyoruz.  

İ. Kılıç Kökten, 1947

Bölgede hemen hemen ilk arkeolojik araştırmaları gerçekleştiren Ünye kökenli hemşerimiz Prof. Dr. İ. Kılıç Kökten’dir. Kökten’in Türk Tarih Kurumu Yayını Belleten, Ankara 1947’de Karadeniz’de Samsun Bafra İkiztepe, Dündartepe ve Tekkeköy’de yapılması gereken kazı ve araştırmalardan söz etmektedir.
Bu araştırmalar sonucunda, kökeninin Geç Kalkolitik Çağ’a (İ.Ö. 4500-3500) değin uzandığı Bafra-İkiztepe ve Samsun-Dündartepe kazıları sonrası anlaşılan geleneksel ahşap mimarinin İlk Tunç Çağı (İ.Ö. 3500-2000) ile Orta Tunç Çağı’nın erken dönemleri (İ.Ö. 2000-1750) boyunca devam ettiği bilinmektedir.
Söz konusu mimari yapılar içinde öne çıkan yöntem çantı tekniğidir.

“Bu tarz mimaride, yapının ana malzemesini oluşturan tomrukların veya kerestelerin uçlarına derin çentikler açmak suretiyle çantı tekniği uygulanarak, oluşturulan ve bir bakıma temel görevini yerine getiren dörtgen kasnak, gerçekte temelsiz olarak inşa edilen bu yapıların toprağa oturan kısmını oluşturmuştur. Yapıyı hem nemden korumak hem de çoğu kez düz olmayan yüzey üzerine dengeli olarak yerleştirmek amacıyla, bu kasnak ile yüzey toprağı arasına, özellikle köşelere gelecek şekilde iri taşlar yerleştirilmiştir.” [1]

Ahşap mimari bölgemizde Antik Çağlardan bu yana kullanılagelen bir tarzdır. Ksenophon (İ.Ö. 430-354) Anabasis adlı eserinde bölgede yaşayan Mossyonikler’in yapılarının ahşaptan olduğunu yazar. [2]
Amasya’lı coğrafyacı Strabon (İ.Ö. 64-21) ise, Geographika adlı eserinde, bölgede nitelikli ormanların bulunduğunu yazar. Nitekim Romalı yazar ve mimar Vitruvius (MÖ. 1. Yüzyıl) Mimarlık Üzerine On Kitap adlı eserinde şöyle demektedir:

“Pontus’taki Kolkhis halkı gür ormanlara sahip olduğundan ağaç kütüklerini olduğu gibi sağlı sollu dümdüz yere yatırır, aralarında ağacın boyu kadar bir mesafe bırakıpuç kısımlarına enlemesine bir çift daha kütük koyar ve evin iç mekanını bu şekilde çevreler. Sonra bunların üzerine dört taraftan ağaç dikmelerini birer birer yerleştirerek köşelerinden birbirine bağlar, böylece en alttan tepeye dimdik ağaçtan duvara örüp yüksek kuleler inşa etmiş olur. Malzeme kalın olduğundan, aralarda kalan boşlukları da yongalarla, balçıklarla doldurup tıkar. Çatılarını da, yine kirişleri enlemesine uzatıp boylarını uçlarından azalta azlta çıkar ve dört taraftan piramit şeklinde tepede birleştirir; sonra da bunları dalla, yaprakla, balçıkla kaplayıp böylece kulelerini en kaba biçimiyle piramit bir çatıyla kapatmış olur. [3]

Orta Karadeniz Mimarisi

Orta Karadeniz Bölgesi Kıyı Kesimi’nin Prehistorik Çağ’daki diğer önemli merkezi olan Dündartepe’de de hiçbir temel taşına rastlanmaması, burada kalın tomrukların temel olarak kullanıldığını göstermektedir. Kökten ve T. Özgüç’ün belirttiği üzere, Dündartepe’de çok miktarda sıva parçası ele geçilmiş ancak bilinen taş temelli yapılar ve taş duvarlı yapılara rastlanamamıştır.
Kaşka yahut Gaşga adıyla Hitit tabletlerinde geçen Orta Karadeniz halkına ait Tunç Çağı (MÖ. 2200-1450) ve sonrasına ait; Erken Demir Çağı (1200-850) ve Orta Demir Çağı (MÖ. 850-650) dönemleri boyunca herhangi bir yerleşim izlerine rastlanamamıştır. Buna rağmen, Kaşkalar’ın tıpkı Orta Asya’daki Türkler gibi konar-göçer topluluklar oldukları tahmin edilmektedir. Dolayısıyla mevcut iklim koşulları gereği, benzer konutlara sahip oldukları düşünülmektedir.
Karadeniz kıyılarına ulaşan Türk boylarının, bugün örneklerini ahşap camilerde, ahşap ayaklar üzerinde oturtulmuş ambarlarda (serender) ve yayla evlerinde gördüğümüz çantı tekniğini uygulayış biçimleri nereden gelmektedir?

1- Erken Tunç Çağı’nın başından itibaren, beş bin yıllık zaman diliminde bölgede yapılagelen (geleneksel) mimari bir tarzın, bölgeye dışarıdan gelenler tarafından uygulanışı mı?
2- Bu mimari biçim, Orta Asya’dan gelen Türklerin beraberinde getirdikleri bir uygulama tekniği mi?

Aslında bu yapı tekniği, birbirine oldukça benzeyen sosyal yapıların, benzer ekonomik koşullar altında aynı coğrafyada buluşmasından ibarettir.

Günümüze ulaşan Çantı Mimarisi

“Samsun yöresinde ahşap mimarinin Türkler’in Anadolu’ya girdikleri dönemde de devam ettiği görülmektedir. Samsun’un Çarşamba ilçesinde bulunan, 13. yüzyıla tarihlenen (Kuniholm 2000: 130) Göğceli/Gökçeli Cami çantı/çandı tekniğinin uygulanmış olduğu en ilgi çekici ve güzel yapılardan biridir.” [4]
Çarşamba’daki Göğceli Cami gibi, üzerinde araştırma yaptığımız bölgemizdeki ahşap camilerden Laleli Cami ve Kabadirek (Yaycı) Cami çantı uygulamasına ilgi çekici örneklerdendir. Kareye yakın ölçüleri ve çivi kullanılmadan Kurtboğazı biçiminde kenarlarından birbirine geçirilen kaba ağaç akşamıyla bu camiler bölgedeki mimari uygulamaların ayakta kalmayı başaran en eski örnekleridir.



[1] Şevket Dönmez, Emine N. Dönmez, Geç Kalkolitik Çağdan Günümüze
Orta Karadeniz Bölgesi Kıyıları Kıyı Kesiminde Geleneksel Ahşap Mimari, Belkıs Dinçol ve Ali Dinçol’a Armağan, Ege Yay, s. 219
[2] Ksenophon, Anabasis, On Binlerin Dönüşü, İş B. Yay. V, II, 25
[3] Vitruvius, Mimarlık Üzerine On Kitap, Alfa Yay., 4. Baskı, 2019, s. 63
[4] Şevket Dönmez, Emine N. Dönmez, age, s. 223







08.04.2020, Ünyekent

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder