6 Mayıs 2020 Çarşamba

Kurul’da Bir Azize




Kurul’da Bir Azize


2016 yılının Kasım ayı ortalarındayız.
Mevsimin son sıcak günleri.
Ünye’de Tozkoparan Kaya Mezarı’ndayız.
Ünye Tarih Araştırma Grubu’ndan iki kişiyiz; Ahmet Kabayel ve ben.
Diğerleri: Ordu Kurul Kazısı’nı sürdüren Prof. Dr. Yücel Şenyurt ve Dr. Atakan Akçay ile birlikteyiz. Yanımızda Ordu İl Kültür ve Turizm Müdürü Uğur Toparlak, Ordu Müzesi Müdürü Neşe Öncül ve Turizm Bürosu Şube Müdürü Mehmet Korgancı, dönemin Ünye Belediyesi Başkan Yardımcısı Emrah Yılmaz ve mimar Sibel Cerrahoğlu var.
Burada bazı incelemelerde bulunacağız. Zaman bulursak Ünye Kalesi’ne geçeceğiz.
Kaya mezarını konuşuyoruz Şenyurt Hoca’yla. Elimde Prof. Dr. İ. Kılıç Kökten’in yıllar önce Cevizdere Havzası’nda yaptığı araştırmaları içeren bir dosya var, uzatıp Hoca’ya veriyorum…
Dikkatle inceliyor Hoca, ırmağın karşısındaki sekileri gösterip, Kökten’in oraları işaret etiğini söylüyor. Cumhuriyet’in en önemli arkeolojik hamlelerini gerçekleştiren isimlerden biri Ünyeli bilim insanı Kökten… Yarım kalan Ünye araştırmasının devamını getirmek gerekir, diyorum Şenyurt Hoca’ya…
Tozkoparan ve çevresini incelemeye devam ediyoruz.
Özellikle kaya mezarının çevresi, yarısı ayakta kalmış kalın duvarlar dikkatini çekiyor Dr. Akçay’ın. Stadel oluşumundan söz ediyor yahut onun gibi bir şey…
Konu yeniden Ordu Kurul Kalesi’ne geliyor.

     


Ana Tanrıça Kibele   

Birkaç ay önce Kurul kazılarında tanrıça Kibele heykeli bulunmuştu. Basında epey ses getirdi, Kurul Kalesi’ne ziyaretçi akını başlamıştı.
“Aslında daha önemli buluntular da ele geçirildi!” diyor Dr. Akçay.
Ama Kibele Heykeli’nin boyutu ve popülaritesi, daha etkili olmuş.
Yaklaşık 200 kilogram ağırlığında ve 110 santimetre boyunda, in situ olarak bulunan ilk Kibele heykeli bu… (“İn situ” terimi ait olduğu yerde ele geçirilen buluntular için kullanılan bir terimdir.)
Roma saldırısı sırasında giriş kapısının yıkılarak heykelin üstünü örtmesiyle ait olduğu yerde, günümüze kadar korunabilmiş. MÖ 6. ve 7. yüzyıllarda Frig döneminde de Kibele heykellerinin koruyucu olarak kent kapılarına koyulduğu düşünülürse, bu heykelin Ana Tanrıça Kibele olduğu şüphe götürmez.
Heykelin tarihi MÖ. Birinci Yüzyıl civarı.
Kurul Kalesi’nde yaşayan Pontos Krallığına bağlı halkın inancı, Anadolu’nun o döneme ilişkin Pagan dinidir. Kale’de daha önce de Dionysos, Pan, Apollon heykelcikleri ve dini ritüellerde kullanılan pişmiş toprak rhytonlar, masklar bu inanışın diğer ayrıntıları… (Dr. Akçay’ın daha önemli bulduğu eserler, sanıyorum bunlar.)
Kim ne derse desin, Kibele Anadolu’da önemli bir figür. Anadolu’da yaşayan her topluluk ana tanrıça heykelinden kendine ait bir parça buluyor. Kibele heykeli bulunduğunda, Kurul Kalesi’nin bunca ilgi uyandırmasını anlamak gerekir.
Kibele’yi görmeye gelen Harut Usta’nın Şenyurt Hoca’ya:
“Hocam, sen Azize Meryem’i bulmuşsun!” demesi boşuna değil…

 


Knidos’tan Demeter, Efesli Artemis, Çatalhöyük’ten Ana Tanrıça

Gerçekten de tanrıça Kibele, Anadolu’da “kadın” olgusunun tüm tarihsel sürecini bünyesinde taşıyor. Güç, doğurganlık, korumacılık gibi anaerkil toplumun imgesi olan Kibele, “merkezcil” konumuyla Anadolu’ya özgü bir karakterdir.
Frigler MÖ. 11. yüzyılda bu topraklara geldiklerinde, tapınacakları en büyük güç olarak, tanrıça Kibele’yi buluyorlar. Mezopotamya’da kubaba, Hititlerde Hepat adıyla karşımıza çıkan ana tanrıça, Friglerde Mater (ana) adıyla simgeleşiyor ve Kibele figürünü, kayaların yüzlerine inşa ettikleri tapınaklara işliyorlar.  
Kibele, ana tanrıça olarak Anadolu’da hayli eskidir.
Konya-Çatalhöyük’te ele geçirilen onlarca Ana Tanrıça heykelciği bunun kanıtıdır.
(Bu heykelciklerin miktarına “yüzlerce” diyeceğiz ama 1958’de burayı keşfeden ve kazı yapan James Mellaart’ın yaptırdığı söylenen aplikalardan dolayı sayılarını tam bilemiyoruz.) 
Çatalhöyük heykelciklerinden biri “Tanrıça Kibele” adıyla bilinir ve Ankara'daki Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde sergilenir. Kadının kollarını koyduğu yerde aslan leopar ya da kaplan kabartması göze çarpar. Tanrıça’nın bacakları arasında bir çocuk başı bulunur. Bu özellik, kadının doğurganlığını ve doğayla özdeşleştirildiğini gösterir. Kadının oturduğu tahtta yer alan hayvan figürleri Anadolu’da yaygın olan “Vahşi Hayvanların Egemeni” (Potnia Theron) motifini vurgulaması bakımından önemlidir.
Yeni Taş Çağı da denilen Neolitik Dönem’e, MÖ. 6000’in ilk yarısına tarihlenen bu ana tanrıça figürü, pişmiş topraktan yapılmıştır. İnsanlar bu çağda toprağı bir kadın, kadını da bir tanrı olarak görmüştür.
Sonuçta kadın ve toprak bir bütüne dönüşür ve her şeyi doğurarak yaratan bir tanrıça olan “Toprak Ana” ortaya çıkar.
Kibele, dünyadaki bütün canlıları doğuran ve besleyen ana tanrıçadır.
Henüz çanak çömleğin bilinmediği, Neolitik Dönem’in ilk evresinde de ana tanrıça Kibele heykelcikleri yapılmış olmalıdır. Güneşte kurutulmuş olması gereken bu toprak figürünler, ne yazık ki günümüze ulaşamamış.
Şimdi biraz daha geçmişe inelim, insanın ortaya çıktığı ilk dönemlere…
İnsanlık geçmişinin yaklaşık yüzde 99’unu oluşturan Neolitik Öncesi Dönem yani Paleolitik Çağ, hiç şüphesiz kadının egemen olduğu Kibele Çağı’dır.
Bu figür Hititlerde de karşımıza çıkar, Boğazköy –Hattuşa’da Açık Hava Tapınağı’nda görülür. Tanrıça Hepat kutsal boğa üzerinde tasvir edilmiştir.
Bu gelenek çağlar boyu sürer gider. Ancak insanın yerleşik topluma geçtiği Neolitik Dönem’in belli bir aşamasında dengeler bozulmaya başlar. İlk etapta Mezopotamya ve Ege’nin Batısında (Yunan topraklarında) bu geleneğin bozulduğu, ataerkil düzene geçildiği görülür. Anadolu’da ise kadın egemen kültür, daha bir süre varlığını korur.
Friglerin Kibele inanışı, Batı Anadolu’da Demeter Kutsal Alanı ve Knidos’un Demeter’i, Efes’te Dünya’nın Yedi Harikası’ndan biri kabul edilen Artemis Tapınağı ve Efes Artemis’i bu geleneğin Anadolu’da sürdüğünün, ortadan kalkmadığının göstergesidir.
Homeros’un İliada destanında ve Yunan mitolojilerinde yer alan Amazon’lar Anadolu’ya özgü kadın savaşçı figürleridir. Bilindiği gibi eski Türk toplumlarında kadınlar, erkeklerle eşit haklara sahiptir ve erkekler birlikte asker olarak savaşlara katılırlar. Anadolu’ya Karadeniz’in kuzeydoğusundan, Kafkaslar üzerinden gelen Saka Türklerinin kadınları da iyi birer savaşçı olarak bilinirler ve Anadolu’daki “Amazon” mitinin kaynağıdırlar.

Kurul ve Ana Tanrıça Kibele

Kurul kazısında ele geçirilen ana tanrıça heykeli (Kibele), bu geleneğin MÖ. 1. Yüzyılda da sürdüğünü gösteriyor. Sonuçta Helenistik Çağ ve Roma Dönemi boyunca Anadolu’da egemen güçlerin ataerkil yönetimine rağmen, Anadolu halkları geleneksel inançlarını korumuş ve ana tanrıça kültünden vazgeçmemişlerdir.
Bir sonraki konumuz, Ordu Kurul Kalesi ve Pontus Krallığı olacaktır.    


Ünyekent, 06.05.2020

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder