18 Haziran 2025 Çarşamba

Kılıç Kökten’in İzinde

 


Kılıç Kökten’in İzinde

 

14 Haziran’da derneğimiz etkinliği kapsamında Cüri Deresi Kanyonu ve akarsu havzası boyunca yüzey araştırması ve doğa gezisi gerçekleştirdik. Ünye Tarih Kültür ve Doğa Varlıkları Araştırma Derneği olarak, Başkan Ahmet Soylu, Arkeolog Ali Rıza Nal, yönetimden Ali Engin, Mehmet Karayalman ve oğulları Muhammed Zahit ve Yusuf Bahri ile gerçekleştirdiğimiz gezide, bölgemiz için önemli tarih ve kültür alanlarını ziyaret ettik.

Bölgenin su değirmenleri, çeşmelerini, bentlerini, yenilenen camileri ve hazirelerini, ahşap asma köprüleri, eski mezar taşlarını ve Cüri Vadisi’nin kanyonlarını gördük.

1960’lı yıllarda Ünyeli Etnograf-Arkeolog İsmail Kılıç Kökten’in tespit ettiği, Paleolitik dönem barınağı Cüri Halpaçkaya Mağarası’nı keşfettik.

Mağaraya ulaşmamıza Hanyanı Mahallesi Muhtarı Mustafa Yazıcı yardımcı oldu ve bölgeyi gezmemizi sağladı. (Kendisine ve bizi patpatla dere ağzına indiren yardımcısına teşekkür ederiz.)


 

Cüri Deresi Havzası / Halpaçkaya Mağarası

 

Curi Deresi, Ordu’nun Akkuş ilçesinden başlayıp Ünye ilçesinden Karadeniz’e dökülen bir akarsudur. Koordinatları 41°08'36"N ve 37°13'41"E’dır. Kot farkı 1620 m. olan dere, 49 km. kolektör uzunluğunda olup, yağış alanı ise 242 km2’dir.[1]

Curi Deresi, Ordu-Ünye yöresinde en önemli sucul ekosistemdir.

Çevresinde yoğun bir şekilde fındık yetiştiriciliği yapılmaktadır. Dolayısıyla, fındık bahçelerinden gübre ve ilaç kalıntıları sulara ulaşmaktadır. Özellikle derenin aşağı havzası (Denize yakın kısmı), çevredeki kil (bentonit) ve hazır beton fabrikaları nedeniyle oldukça kirlenmiştir. Yukarı havzada ise, Kepçeli Yaylası’na yakın mevkide Çöp Toplama Tesislerinin kimyasal atık sızıntıları söz konusudur. 

Tüm bu olumsuz gelişmeler sonucu vadinin ekosistemi tamamen yok edilmiş durumdadır. Dere boyu yaptığımız muhteşem gezi sırasında, tespit ettiğimiz olumsuz gelişme deredeki kirlilikti.

Değerli hemşerimiz İsmail Kılıç Kökten’in Cüri Deresi kenarında tespit ettiği Halpaçkaya Mağarası ise, tanık olduğumuz tüm olumsuzlukları bize unutturdu.

14 Haziran 2025 Cüri Vadisi Gezi, Ekibi

Bizi ağırlayan ve kitabını hediye eden 
Faruk Ateş hocamızla.

Curi Deresi 

Cüri Kanyonu

Halpaçkaya Mağarası önü temizliği

Halpaçkaya Mağarası önünde 
Hanyanı Muhtarı Mustafa Yazıcı ile birlikte.

 


İsmail Kılıç Kökten’in Karadeniz Araştırmaları

 

1963 yılı Mayıs ve Haziran aylarında Samsun’da yapılan toplantıya “Diptarihte Samsun” adlı bildiriyle katılan Kökten, toplantı sonrası arkadaşları Tahsin ve Nimet Özgüç’ten ayrılarak, Samsun -Ordu arası kıyı gezisine başlıyor.

“Samsun -Ordu arası kıyı gezisinde arkadaşlarımdan ayrıldım. Memleketim olan Ünye'de Cevizderesi boyunda ve bu derenin doğusundaki sekiler (Taraçalar) üzerinde Tarihöncesi (Prehistorya) araştırmaları yaptım.” [2]

Ünye’de öğretmenlik ve İlköğretim Müfettişliği yapan Orhan Bora, araştırma süresince kendisine mihmandarlık yapıyor.

Yüceler Köyü ve Cevizdere başta olmak üzere Ünye’nin birçok yerinde yüzey araştırmaları sondaj ve kısmi kazılar yapan Kökten, Paleolitik döneme ait çok önemli ipuçları elde ediyor.

“Evvelce (1944-1945) Rize'ye kadar yaptığım bir gezide, bu noktadan geçerken uzaktan birkaç tabii mağara görmüş, sekiler üzerinde çakmaktaşından yapılmış aletler toplamıştım” diyen Kökten, şunları aktarıyordu:

"Son gezimi Samsun - Rize arasında yaptım. Raporumu hazırlamaktayım. Belletende neşredeceğim. Yalnız yollar bakımında ufak bir not eklemeyi faydalı görüyorum. Araştırmalarıma Samsun'dan itibaren başladım. Yeşilırmak Delta'sının orta kısımlarını ve bu deltanın Doğu kenarında sonra Rize'ye kadar uzanan sahil boyunu dikkatle araştırdım. Bu arada Miliç (Terme), Ünye, Ordu, Harşıt ve Trabzon gerilerinde de en az 35 km. derinliğine uzamalar yaptım. Ordu Vilâyeti'nden sonra Rize'ye kadar Prehistorya'yı aydınlatacak tek bir ize rastlamadım."[3]

Arkeolojik yönden çok az araştırılmış olan Orta Karadeniz Bölgesi'nin kültür tarihinin Alt Paleolitik Çağ'a kadar uzandığı, Ünye'nin Doğu'sunda taraçalardan elde edilen çakmaktaşı âletlerden ve Fındıcak Vâdisi buluntularından bilinmektedir.

Ünye'nin Doğu'sundaki taraçalarda Alt, Orta ve Üst Paleolitik (Chelléen, Mousterian, Aurignaciom), Fındıcak Vâdisi'nde Tekkeköy'de ise Alt ve Orta Paleolitik Dönemler'e ait buluntular elde edilmiştir.

Bu araştırmalarını “Ünye'de Eskitaş Devri'ne Ait Yeni Buluntular” başlığıyla raporlayan Kökten, bölgede yaptığı araştırmaların ancak bir bölümünü raporlayabilmiştir.

 


Kökten’in Cüri / Halpaçkaya Mağarası

 

Kökten hocanın raporlayamadığı ancak araştırmalarında özel bir yer tutan Ünye ve çevresindeki Paleolitik yerleşim noktaları ki, bunlar çoğunlukla mağaradır, O’na yardımcı olan Orhan Bora tarafından Yeşil Ünye Rehberi’nde geçmektedir.

“Çalışmaları genellikle Yüceler Köyü ile Cevizdere yöresini kaplayan tabii mağaralar da (Abrie sure roche), Tozkoparan, Koytak kaya, Tilki mağaraları, Halpaç mağara, İn-önü mağaraları ve Kale civarlarında olmuştur. Bütün bu mağaralardan çıkarılmış olan Paleolitik, Mezolitik ve Prehistorik endüstrisine ait buluntular, Ankara Üniversitesi Dil - Tarih Coğrafya Fakültesi'nin reyonlarından teşhir ediliyor.”[4]

14 Haziran gezimizin son etabında bizi Cüri / Halpaçkaya’ya götüren Hanyanı Muhtarı Sn. Yazıcı’ya mağarayı sorduk.

Bize yabani ot ve dikenlerin gizlediği bir sekiyi işaret etti.

Ulaşmamız imkânsız görünüyordu.

Elindeki nacakla ırmak kıyısındaki sekiye yönelen dernek başkanımız Ahmet Soylu, zorlu bir uğraşın ardından mağaraya giden yolu açtı.

Cüri dere yatağının 50 m. yukarısında yer alan mağara, tipik bir taş devri mağarasıydı.

İki gözlü mağara hepimizde tarifsiz bir heyecan yarattı.

Tıpkı 60 yıl önce değerli Kılıç Kökten hocamızın “Ünye'de Eskitaş Devrine ait Yeni Buluntular” raporunun son cümlesindeki o muhteşem duygu gibi:

 

“Türkiye Prehistoryasına her zaman olduğu gibi yeni ve önemli bir bölge daha katmış ve tanıtmış olmaktan duyduğum zevkle kazı günlerine hazırlanıyorum.”[5]

 

 

Kaynaklar:

 

Kökten, İ. Kılıç. 1964, Ünye'de Eskitaş Devrinde (Paleolitik) ait Yeni Buluntular.

Bora, Orhan. 1969, "Turistik Yeşil Ünye Rehberi”

Doğan, Osman. 2003, Tarih Boyunca Ünye, Ünye Belediyesi Yay.

Kurucu, Gülşah - Bostancı, Derya. 2022, Cüri Deresi, Fiziko-Kimyasal Özellikler, Ordu Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü Makalesi

 

18.06.2025, Ünye Kent

 



[1] Anonim, Ünye’nin Akarsuları. http://uniye.tripod.com/akarsu.htm. (2012).

[2] Kökten. 1964, Ünye'de Eskitaş Devrinde (Paleolitik) ait Yeni Buluntular.

[3] Aktaran: Osman Doğan, Ünye ve Karadeniz’de Arkeolojik Bulgular.

[4] Orhan Bora, 1969, "Turistik Yeşil Ünye Rehberi”

[5] Kökten 1964, age.

11 Haziran 2025 Çarşamba

Sebastião Salgado 81 Yaşında Öldü

 


Sebastião Salgado 81 Yaşında Öldü

 

 

Dünyanın en büyük belgesel fotoğrafçılarından biri olarak kabul edilen Sebastião Salgado, 23 Mayıs 2025’te 81 yaşında hayatını kaybetti.


Brezilya doğumlu fotoğrafçı, 55 yıl boyunca 130 ülkede çektiği zorluk, çatışma ve doğal güzelliklerin dramatik ve çarpıcı siyah beyaz görüntüleriyle tanınıyordu.

Etkileyici fotoğrafları, 1994'teki Ruanda soykırımı, 1991'deki Körfez Savaşı'nın sonunda yanan petrol sahaları ve 1984'teki Afrika'nın Sahel bölgesindeki kıtlık gibi önemli küresel olayları kayda geçirdi.

Eşi Lélia Wanick Salgado ile birlikte kurduğu çevre örgütü Instituto Terra'dan yapılan açıklamada, "Objektifi dünyayı ve çelişkilerini; hayatını ve dönüştürücü eylemin gücünü ortaya çıkardı" denildi.

En çarpıcı fotoğraflarından bazıları, açık ocak altın madenlerinde çalışan binlerce çaresiz figürün destansı fotoğrafları ve Amazon'un yerli halkının çarpıcı görüntüleri de dahil olmak üzere kendi ülkesi Brezilya’da çekildi.

Brezilya Devlet Başkanı Luiz Inácio Lula da Silva, Salgado'yu "dünyanın bize verdiği en iyi fotoğrafçılardan biri" olarak tanımlayarak ona saygılarını sundu.

Salgado'nun son büyük projesi olan Amazônia, yağmur ormanının güzelliğini ve kırılganlığını öne çıkardı.

Amazon'un yerli halkının hayat boyu savunucusu olan Salgado, yağmur ormanına dağılmış bir düzine kabilenin günlük yaşamlarını - avcılık ve balıkçılık gezilerinden danslara ve ritüellere kadar - belgeledi.

Amazon yağmur ormanının uzak köşelerini keşfederek ve sakinlerini belgeleyerek yedi yılını iddialı bir fotoğraf yolculuğuna harcadı.




Proje, bölgenin manzaralarına ve topluluklarına dokunaklı bir bakış sunan 200'den fazla siyah beyaz görüntünün sergilendiği bir sergiyle sonuçlandı.

Amazônia sergisi 2021 ve 2022'de Londra'daki Bilim Müzesi ve Manchester'daki Bilim ve Endüstri Müzesi'nde sergilendi.

"Bazen kendime, "Sebastião, tüm bu yerlere giden gerçekten sen miydin?" diye soruyorum" dedi geçen yıl bir röportajcıya.

"130 farklı ülkeyi dolaşarak, ormanların derinliklerine, petrol sahalarına ve madenlere girerek yıllar geçiren gerçekten ben miydim?

"Vay canına, bunu yapan gerçekten benim. Muhtemelen fotoğrafçılık tarihinde en çok eser yaratan fotoğrafçılardan biriyim."

1944 doğumlu Salgado, 1973'te ekonomi kariyerini bırakıp fotoğrafçılığa başladı.

1994'te Lélia ile kendi Amazonas Images şirketini kurmadan önce çeşitli fotoğrafçılık ajansları için uluslararası görevlerde çalıştı.

2024'te Sony Dünya Fotoğrafçılık Ödülleri'nin Fotoğrafçılığa Olağanüstü Katkı Ödülü'nü aldı.

Diğer ödüller arasında Asturias Prensi Ödülü ve UNICEF İyi Niyet Elçisi olarak tanınması yer aldı.

 

Alıntı: BBC. News, 23 Mayıs 2025; “Legendary photographer Sebastião Salgado dies at 81”, Çevirisi; “Efsanevi Fotoğrafçı Sebastião Salgado 81 Yaşında Öldü”


 

Toprağın Tuzu

 

Salgado’nun adını yaklaşık on yıl önce amcamın kızı Cazibe Tonguç’un önerdiği bir belgesel yapım sayesinde öğrendim; Toprağın Tuzu (2014). Ünlü Alman yönetmen Wim Wenders ve Salgado'nun oğlu Juliano Ribeiro Salgado'nun yönettiği belgeselde efsanevi fotoğrafçı Salgado ile tanıştım…

Ama ne tanışma! Adeta tutuldum, tiryakisi oldum…

"İnsanlık halinin fotoğrafçısı" olarak sunulan Salgado, Le Monde yazarı Sandrine Marques’in deyişiyle gezegeni harap eden göçlere, kıtlıklara ve savaşlara tanıklık etti.

“Dünya’daki cehennem” olarak tanımlanan Brezilya’nın Serra altın madenini görüntüleyen Salgado, dehşetli görüntüler kaydediyor.[1]

Amazon ormanlarının trajedisini dünyanın önüne seriyor tüm çıplaklığıyla...

Objektifinden yansıyan görüntüler, Ruanda'da insanlığın sona erdiğini haykırıyor.[2]


Salgado’nun objektifinden, 
1980’lerde Serra Pelada Madeni Cehennemi.



 

Belgeselden Öte Bir Yapım

 

Her şey, Salgado'nun fotoğrafladığı ve Wim Wenders'ın satın aldığı kör bir Afgan kadının portresiyle başlıyor.

Yıllardır masasının üzerinde asılı duran fotoğraftan etkilenen Wenders, yaratıcısıyla tanışmak istiyor. Arkadaşlıkları, bir film yapma isteğini doğuruyor.


Wim Wenders


Salgado’yu anlatan bu yapım hem retrospektif hem de prospektif bir eserdir.

Şöyle ki, prospektif çalışmalar, araştırmacıların olayların nasıl geliştiğini görmek için zaman içinde ileriye baktıkları bir araştırma türüdür. Şu anda bir grup insanla başlarlar ve ne olduğunu gözlemlemek için onları bir süre boyunca takip ederler. Amaç, belirli faktörlerin veya davranışların gelecekteki sonuçları nasıl etkileyebileceğini anlamaktır.

Retrospektif çalışmalar ise, geriye dönük çalışmalardır. Daha önce ne olduğunu anlamak için zaman içinde geriye doğru bakan bir araştırma türüdür. Araştırmacılar yeni veri toplamak yerine, sonuçları ve bunların olası nedenlerini incelemek için geçmiş kayıtları, verileri veya olayları analiz ederler.[3]

Bu yöntemle Salgado’nun evrimini ayrıntılarıyla anlayabiliyor, sanatsal dönüşümlerinin nasıl doğduğunu keşfediyoruz.

Sebastião Salgado ve Lélia Wanick Salgado-
ve oğlu The Salt of the Earth (2014) yapımcısı:
 Juliano Ribeiro Salgado

Eşi Lélia Wanick ile tanışmalarını, başarılı bir iş yönetimini terk ederek çileli bir yolculuğa çıkışlarını araya sıkıştırarak hikâye ediyor yapım… Bunu yaparken, bir sanatçının portresi olmaktan çok, sanatçının objektifinden aktarılan bir dünyaya götürüyor izleyenleri.  

Sanatçının çalışmalarından o denli etkilenmiş olmalıyım ki, 2020’de Arkeoloji - Fotoğrafçılık ödevimi Salgado üzerine kurmuştum.

 

Önemli not: Belgesel hakkında en esaslı eleştiri yine Le Monde yazarı Marques’den geliyor.

“Film, sanatçının Brezilyalı çokuluslu Vale ile olan işbirliğinden bahsetmeyi başaramıyor. Dünyanın ikinci büyük madencilik grubu olan Vale, Salgado'nun dünya çapındaki dört yıllık seyahatlerini finanse etti ve endüstriyel imajını geri kazandırmanın bir yolu olan yeniden ormanlandırma operasyonuna katıldı. Bu dikenli konudaki çıkmaz, empatik portreyi aydınlanmaya doğru yönlendiriyor. Elbette hata, üç adam arasındaki yakınlıkta yatıyor. Bir tarafta, babasına saygı duyan bir oğul, diğer tarafta ise kendini yansıttığı bir sanatçıyı idealleştiren bir yönetmen var.”[4]

 

11.06.2025, Ünye kent

 



[1] Serra Pelada, Brezilya’da Amazon Nehri’nin ağzının 430 kilometre güneyinde bulunan büyük bir altın madeniydi. Maden, Alfredo Jaar ve daha sonra da Sebastião Salgado ve Godfrey Reggio’nun 1988’deki belgeseli Powaqqatsi’nin ilk bölümünde yer aldı ve büyük miktarda cevher işleyen çok kalabalık bir insan topluluğunun bulunduğu ilk bölümle meşhur oldu. Operasyonun kaotik doğası nedeniyle madencilerin sayısını tahmin etmek zordu, ancak en az 100 bin insanın varlığı düşünülürse dünyanın en büyük madenlerinden biri olduğu söylenebilir.

[2] Salgado, 1994'te katliamlarına tanıklık ettiği Ruanda'da yaşadığı derin krizle çalışmayı bıraktı ve insanlığa olan tüm inancını yitirdi. Karısı onu Brezilya’nın kurak bir bölgesinde “ormanlandırma projesi”ne girişmeye ikna etti. Bu girişimden, 1998'de Instituto Terra doğdu. Salgado yeniden kendi yolunu çizdi, ilerleyebildi.

[3] QuestionPro Collaborators; Prospective vs Rettrospective Studies

[4] Marques, Sandrine. “Le Sel de la terre”: Wenders canonise Salgado, Le Monde, 19 Ağustos 2019

4 Haziran 2025 Çarşamba

Karadeniz Arkeolojisi - Roma İmparatorluğu’nda iletişim

 


Karadeniz Arkeolojisi - Roma İmparatorluğu’nda iletişim

 

 

Roma Ulaşım ve Posta Sistemi (Cursus Publicus), ana yollar ve güzergâhlar boyunca stratejik olarak yerleştirilmiş bir röle istasyonları ağından oluşuyordu. Bu istasyonlar, sistemi kullanan kuryeler, yolcular ve görevliler için konaklama, dinlenmiş atlar ve diğer temel hizmetleri sağlıyordu. Cursus Publicus ağının temel bir bileşeniydi. Bu istasyonlar, genellikle yaklaşık 20 ila 30 mil (32,18 ila 48,28 km) aralıklarla ana yollar ve güzergâhlar boyunca stratejik olarak konumlandırılmıştı. Romalı mühendisler, bu istasyonları sistemi kullanan yolculara, habercilere ve görevlilere temel hizmetler sağlamak için tasarladılar. Röle istasyonlarının temel avantajlarından biri dinlenmiş atların bulunmasıydı. Haberciler ve yolcular her istasyonda dinlenmiş bir ata geçebiliyordu ve bu da hayvanları yormadan daha uzun mesafeleri daha hızlı kat etmelerini sağlıyordu.


Cursus Publicus, at sırtında veya savaş arabalarında seyahat eden yetenekli haberciler ve kuryeler çalıştırıyordu ve bu da uzun mesafelerde nispeten hızlı iletişim sağlıyordu. Bu haberciler genellikle imparatorluğun farklı bölgeleri arasında önemli gönderileri, resmi emirleri ve haberleri taşımaktan sorumluydu. Haberciler hiyerarşik olarak organize edilmişti ve her bir aktarma istasyonunda bir kurye rölesi bulunuyordu. Bir kurye bir istasyona vardığında ya atını dinlenmiş bir atla değiştirir yahut mesajı yolculuğa devam edecek olan bir sonraki kuryeye iletirdi. Haberciler genellikle statülerini ve Cursus Publicus ile olan ilişkilerini belirtmek için belirgin üniformalar giyer veya resmi mühürler taşırdı.


 

 Alt Yapı ve İletişim

 

Sistem ayrıca hükümet yetkililerini, askeri memurları ve hızlı ve etkili bir şekilde seyahat etmesi gereken diğer önemli personeli taşımak için de kullanılıyordu. Bu, yetkililerin atandıkları görevlere taşınmasını kolaylaştırdı ve acil durumlara veya krizlere hızlı yanıt verilmesini sağladı. Yetkilileri hızlı bir şekilde taşıma yeteneği, Roma hükümetinin geniş toprakları üzerinde kontrolü sürdürmesini ve tutarlı bir yönetim sağlamasını sağladı.

Cursus Publicus ayrıca posta ve paketleri de idare ederek Roma İmparatorluğu içinde bilgi ve ticaretin verimli akışına katkıda bulunuyordu. Sistemin devlet tarafından işletilen yapısı, imparatorluk genelinde taşınan değerli belgelerin ve malların güvenliğini sağlamaya yardımcı oluyordu.

Cursus Publicus, tüccarların imparatorluğun farklı bölgelerindeki piyasa koşulları hakkında sipariş göndermelerine ve bilgi almalarına olanak sağlayarak uzun mesafeli ticareti kolaylaştırdı. Vergi kayıtları ve yasal kararnameler gibi önemli idari belgeler imparatorluğun çeşitli bölgelerine hızlı ve güvenilir bir şekilde taşınabiliyordu.

 

Elbette, böylesine karmaşık bir posta sistemi gelişmiş bir altyapı olmadan çalışamazdı. Ve Roma o dönemde dünyanın en iyi yol ağlarından birine sahipti. Roma hükümeti, Cursus Publicus'un etkili bir şekilde işlemesi için gerekli altyapıyı sürdürmeye kararlıydı. Habercilerin, görevlilerin ve malların etkili bir şekilde taşınması için elzem olan iyi inşa edilmiş yollar ve sağlam köprülerden oluşan geniş bir ağ inşa etmeye ve sürdürmeye yatırım yaptılar.

Altyapı bakımına odaklanmak, iletişimi ve ulaşımı kolaylaştırarak imparatorluğun genel istikrarına ve bütünlüğüne katkıda bulundu.


 

Dünyanın İlk FedEx'i![1]

 

Cursus Publicus, özellikle ulaşım ve iletişim konularından sorumlu imparatorluk ofisi tarafından denetlenen Roma hükümetinin doğrudan kontrolü altındaydı. Bu merkezi kontrol, sistem genelinde tutarlılık, verimlilik ve standardizasyon sağladı. Cursus Publicus'un kurulması ve işletilmesi, Roma İmparatorluğu'nun örgütsel ve idari becerisini gösterdi. Sistem öncelikle hükümete ve toplumun seçkin üyelerine hizmet etse de, modern ulaşım ve iletişim sistemlerini etkilemeye devam eden posta ve kurye hizmetlerindeki gelecekteki gelişmeler için temel oluşturdu.

Perslerden aktarılan bu sistemi Romalılar mükemmelliğe ulaştırdılar.

Son derece etkili bir iletişim biçimi haline gelene kadar sistemin tüm yönlerini geliştirdiler. Roma antik dünya için eşsiz bir örnekti. Tek bir gün ve gecede yaklaşık 270 kilometre (170 mil) kat edilebiliyordu. Bu mesafe antik çağlarda önemliydi ve takip eden yüzyıllar boyunca da rakipsiz kalacaktı.

Zamanla, her yeni imparator Cursus Publicus'ta iyileştirmeler yaptı, yeni duraklar ekledi, yolları iyileştirdi ve ağları genişletti. Tüm yol ağı, "Tabula Peutingeriana" denilen haritalara ayrıntılı olarak işlendi.

 


Cursus Publicus’un Sonu

 

Tüm imparatorluklar gibi Roma İmparatorluğu'nun kaderi kalıcı bir refah olmadı. İçte yaşanan siyasi karmaşalar ve sınırları dışından gelen saldırılar sonunda çöktü ve ikiye bölündü. Batı Roma İmparatorluğu hızla sona erdi, ancak Doğu Roma İmparatorluğu Bizans biçiminde yaşamaya devam etti. Batı'da, gelen barbar kavimler Cursus Publicus'un önemini anladılar ve bunu kendi avantajlarına kullandılar. Ostrogotların Kralı Theodoric, yeni krallığının sınırları içinde Roma posta sisteminin temellerini korudu. Ancak doğuda Cursus Publicus neredeyse hiç rahatsız edilmeden işlemeye devam etti. Ancak maliyetleri çok büyüktü. Yolların bakımı yapılmalı, duraklar tedarik edilmeli ve her şey sorunsuz yürümeliydi. Zaten dış saldırılar ve iç çekişmelerle boğuşan Bizans İmparatorluğu için bu artan bir masraftı.

Ancak zamanla "parçalandı". Sarayın yükünü çeken maliyetleri azaltmak için, krallığın bazı kısımlarına artık hizmet verilmiyordu. Sadece imparatorluğun refahı için hayati önem taşıyan yollar hizmette bırakılmıştı. İmparator Justinian, dönemin birçok tarihçisinin eleştirdiği bir hareket olan Cursus Publicus'un parçalanmasında en önde gelen isimdi.

Bizans sona erdiğinde, Roma Cursus Publicus'unun parçaları yeni gelen Araplar ve ardından Osmanlılar tarafından benimsendi. Batı'da da, Cursus Publicus'un parçaları Karolenj İmparatorluğu altında MS 9. yüzyıla kadar faaliyette görünüyor. O kadar etkiliydi ki, yüzyıllar boyunca varlığını sürdürdü.[2]



 

Antik Roma’da Taşımacılık

 

Cursus Publicus, imparatorluğun ulaşım ihtiyaçlarını karşılaması yanında en önemli işlevi devlet iletişimini güvence altına almasıdır. Yönetici kadrolar bu sistem sayesinde, ülke topraklarını güvenli bir biçimde bir uçtan bir uca kat edebilmiştir.

Son olarak da cursus publicus belirli malların taşınmasını sağlamıştır.  

Bu görevleri yerine getirenlerin cursus publicus personeli değil, devlet işleri için seyahat eden bireysel hükümet temsilcileriydi. Cursus publicus, yalnızca yönetimi ve yol istasyonlarının işletilmesi için gerekli olan personeli içeriyordu. Bunlar arasında veterinerler, vagon yapımcıları ve çeşitli yol istasyonlarındaki hayvanların bakımı, dağıtımı ve bakımından sorumlu seyisler vardı. Ne kuryeler ne de vagon sürücüleri cursus publicus'a ait olmadığından, cursus publicus aracılığıyla seyahat eden hükümet temsilcileri başlı başına bir ulaşım sistemi kullanmıyorlardı. Yerel bireylerden veya topluluklardan talep edilen hayvanları kullanan cursus publicus'un tesislerine dayalı bir altyapı kullanıyorlardı.

Bu kurumsallaşma, devletin resmi organlarıyla sivil hayatın organik bireşimini ortaya çıkarıyordu.

Genel anlamda taşımacılık (nakliyat) denince akla kara taşımacılığı geliyordu.

Kara taşımacılığı, yayalar ve atlar olmak üzere iki ana unsura dayanıyordu. Eşya taşımacılığında katır, eşek ve öküz arabaları tercih ediliyordu.

 

Yayalar: Askerler ve sivil vatandaşlar kendi özel eşyaları ile ve yaya çok sık yolculuk yapardı. Askerler gerekli teçhizat ve malzemelerini kendi sırtlarında taşır. Sırtta taşıma genelde omuza/boyuna sepet/çanta asılarak (iugum) yapılır.

Bazen soylu kişiler, köle veya öküzlerin çektiği tahtırevan (lecticae, sellae) ile yolculuk yapardı.

Atlar ve at arabaları: Atlar, yaygın olarak binek, yarış ve savaşta kullanılan dönemin en önemli ulaşım araçlarıydı. İmparatorluğun her tarafından farklı at cinsleri kullanılırdı (Libya atları gibi). Bazı atlar yarış, bazıları savaş için uygundu. Bazen katırlar binek hayvanı olarak kullanılırken, doğu eyaletlerinde develer kullanılırdı.

At koşum takımları, eyer ve nal gibi aksamlarıyla atlar ve at arabaları dönemin önemli sanayi kollarını oluşturuyordu ve cursus publicus’un önemli bir parçasıydı.

Eşya Taşımacılığı: Yük, cursus publicus'ta nispeten önemsiz bir rol oynamıştır. Galatya fermanı, principate (hükümdarlık gücü) için bu yükün esas olarak devlet yöneticilerine ait bagajlardan oluştuğunu belirtir. Ordu için gerekli erzaklar ve büyük ölçekli yük taşımacılığı, cursus publicus tarafından organize edilse de ayni vergileri taşımak için vergilendirilenlerin olanakları kullanılıyordu.[3]

Geç imparatorluk döneminde ise cursus publicus, vergi paralarını toplamak, ordu için silahlar veya giysiler veya imparatorluk sarayı gibi devlet endüstrisinden gelen bir dizi ürünü taşımak için kullanıldı.

Sonuç olarak cursus publicus bir postane gibi teslimat hizmeti veren bir sistem değildi, ancak resmi ulaşımın sağlanmasına izin veren bir altyapıydı. Bu anlamda Roma yolları, Roma tarihi, siyaseti ve kültürüyle yakından ilişkilidir. Bu tür lojistik arterler tüm iletişim ve değişim süreçlerinin temelini oluşturur. Yalnızca askeri fetih ve güvenliği sağlamakla kalmaz, aynı zamanda organize bir devletin yanı sıra ticaret, gıda tedariki ve kültürel değişimin yaratılmasına da katkı sağlar. Roma yolları, somut coğrafi konumları, mekânsal ve kültürel bağlamlarıyla birlikte dönemin en önemli arkeolojik kaynaklarından sayılır.

 

Kaynaklar:

 

Kolb, Anne. 2001, Transport and Communication in The Roman State “The cursus publicus”, British Library Press

Kolb, Anne. 2019, Roman Roads: New Evidence - New Perspectives, De Gruyter Press, University of Zurich, Switzerland

Ancient-origins.net (Antik Kökenler Sitesi), Timolin, Kildare / Ireland

Tacitus, Historiae; by Ronald H. Martin (Author) 1981, Tacitus and the Writing of History

Herodotos, Historia, Tarih VII; 2019, İş Bankası Kültür Yay.

Kaplan, Davut. 2021, 12. Ders Notları, 19 Mayıs Üniv. Arkeoloji Bölümü.

04.06.2025, Ünye Kent



[1] FedEx Corporation, eskiden Federal Express, isimli kuruluş dünya çapında hava-kara transfer, kargo ve lojistik hizmeti sunan bir Amerikan şirketidir. Dünyanın en saygın şirket grupları arasında yer almaktadır.

[2] Ancient-origins.net

[3] Kolb, 2019; 227–47