28 Aralık 2007 Cuma

ÜNYE'Lİ OLMAK

Sıkça sorduğum bir sorudur:
“Ünyeli olmak” size neyi ifade ediyor?
Nedir Ünyeli olmak?
Kendinizi Ünyeli diye tanımlamak için nasıl bir ayrıcalıktan söz edebilirsiniz?

Resmi bir ortamda ve protokol gereği değilse, çoğunlukla bu sorunun cevabı yoktur… Eğer öyle bir ortamdaysak, yurttaşlık bilinciyle başlayan bildik nutukların ardından geriye Ünye için dilek ve temennilerden öte bir “Ünyeli” lik kalmayacaktır.

Sen kimsin de böyle bir soru soruyorsun denilebilir. Bu soruyu sormak için Ünyeli olmak gerekmiyor. Ama bu soru mutlaka Ünyeli birilerine sorulabilir.

Bana gelince:
Yaklaşık elli yıl önce Ünye’de doğdum. Seksenüç yıl önce de aynı evde babam doğmuş. Doğduğumuz ev, Çakırtepe’nin eteğinde. Sekiz yıl önce babam vefat edince, Çakırtepe’nin öbür yamacına, dedemin yanına defnettik. Zamanı geldiğinde, muhtemelen ben de aynı mezarlığa gömüleceğim.

Anlattığım şu kısa yaşam öyküm, “Ünyeli” olmamın yeter delili olmalı. Ama değil.

Akçay köprüsünü geçip, güzelim deniz kıyısındaki o berbat görünümlü çöplüğü ve taş fabrikasını aştıktan sonra, biraz ötede sağda eski iskelemizin günbatımına tanıklık eden fotoğrafının üzerinde, dev panoda şöyle yazar:

Burası Ünye. Burada durmak lazım. (1)

Duralım, düşünelim.

Eski ahit, insanın yaptıklarından dolayı değil, yapamadıklarından dolayı yargılanacaklarını söyler. (2)

Bizler de Ünye için yap-ma-ma-mız gerekenlerden dolayı yargılanacağız.

Ünyeli olmanın ilk koşulu bence yapmamamız gerekenleri bilmek olmalı.

Neleri yapmamalıydık?

Varan 1 diyeceğim ama demişim zaten:
Akçay’dan girişte, Batı’da Ünye’nin başladığı ilk noktada denizle buluşmayı önleyen çöplük… Hemen ilerisindeki taş fabrikası… Ağaçlandırma adı altında gayri nizami serpiştirilen yeşillikler. Yağmalanan kıyı şeridi. Bir zamanlar Vakıflar Bankası aracılığıyla satılan kıyı vakıf arazileri.. Ve elbette çirkin yapılaşmalar.

Her ne suretle olursa olsun, Ünyelilerin denizle arasına set çekilmemeliydi. Ünye, deniz demekti. Ünye sırtını denize dönmemeliydi.

İki: Askerlik Şubesi…Seksen – doksan yıllık bir bina, bir zamanlar aşevi olarak kullanıldığını öğrendiğim Askerlik Şubesinin, sütunlu, yarı ahşap eski binasının yıkılmasına izin verilmemeliydi. Yalı’nın sembolü durumundaki son güzel örnek, 12 Eylül askeri cuntasının kıyımından nasiplendirilmemeliydi.

Üç: Çocukluk yıllarımızda denize girdiğimiz, oyun oynadığımız ilk çocuk bahçesi orada kalmalıydı. Şimdi Park Restoran olarak kullanılan o yapı birilerine rant sağlasın diye çocukların bedduasına maruz bırakılmamalıydı. (3)


Dört: Daha sonra kurulan çocuk bahçesinin yanına, çeşme – tuvalet karışımı “kale” görünümlü bir garabet dikilmemeliydi.


Beş: Eskiden bir balıkçı barınağıydı. Mavnaların çekildiği, motorların kalafata alındığı bir sahildi. Yazın esnaf öğle tatilinde kara donuyla buraya gelir denize girerdi. Şimdilerde yap-boz tahtasına dönen, tonlarca hafriyatla denizin doldurulmaya çalışıldığı sözde Atatürk Parkı ( bu adın böyle bir yere verilmesini ayrıca protesto ediyorum) bu halde olmamalıydı.
Altı, yedi diyerek, Ünyeli olmanın topuzunu kaçırmayalım. Kimse diğerinden daha fazla Ünyeli değil. Elimizde bir ölçü yok. Dışarıdan gelip, Ünye’de çok az da kalsa kalıcı eserler bırakan nice Ünyeli hemşerilerimi burada sevgiyle anıyorum.

Ünyeli olmak nedir? Sorusundan hareketle, gördüğüm, hissettiğim ayrıntıların bir kısmı bunlar. (4)

Gelin hep beraber duralım, düşünelim.

Ünye denen bu şehirde, neler yapmamamız gerektiğini hep beraber araştıralım ki, yapmamız gerekenler kendiliğinden ortaya çıksın.

Şüphesiz Ünye, dünyadan yalıtık değil. Irak’ta, Filistin’de çocuklar, insanlar katledilirken bunlar da sorun mu diyebilirsiniz.
Ünye, Türkiye’den de ayrı değil. Geçim derdi, fındık sorunu, trafik problemi dururken geçmişin hesabını mı göreceğiz diyeceksiniz.

Dedik ya, soru Ünyeli olmak üzerine. Yurt ve dünya sorunlarını da ele alırız elbet. Ünyeli olduğumuz kadar, bu ülkenin evladıyız. İnsanız.

Ama Türkiye’de yaşayan bir insanız. Ülkemiz coğrafyasında, Ünye denen ilçeyle ilgiliyiz.

Kentler de geçmişleriyle hesaplaşmadan geleceğini kuramazlar.

Ve bu kent bir gün bizi yaptıklarımızdan dolayı değil, yapamadıklarımızdan dolayı yargılar.

Ahmet Derya Varilci
Ünye, 08/09/2006




Dipnotlar:
(1) Galiba bir siyasi Ünyelimize ait bir deyiş bu. Hemen belirteyim, siyasi yada apolitik, hiç kimseyle hiçbir hesabım yoktur. Ünye için her olumlu adımı sevgiyle – saygıyla karşılamaya hazırım. Nereden ve nasıl olursa olsun gördüğümüz yanlışı, tarafımızdan da olsa lanetlemeye hazır olmalıyız.
(2) Eski ahit, Hz. Musa’ya ait Tevrat’tır. İslami inançlara göre Dört Kutsal Kitap’tan biridir.
(3) Park Restaurant işletmecilerinden özür dileyerek iletiyorum bu görüşümü… Sonuçta onlar için bu bir iş, ama o işletme sanki başka bir yere inşa edilemez miydi?
(4) Her biri ayrı bir yazıyı gerektiren bu konuları zaman zaman kaleme almaya çalışacağım. Yalı ve Köprü öncelikli olacak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder