28 Aralık 2007 Cuma

ÜNYE'NİN KIYISINDAN FOTOĞRAFLAR

Sevgili Murat,

Ünye mevsimin en güzel günlerini yaşıyor. Uzun süren bir pastırma yazı yahut uzayıp giden bir sonbahardayız şimdi. Gökyüzünde tek bulut yok. Güneş kımıltısız vurmuş denizin üstüne… Deniz sütliman. Karadeniz’in hırçın dalgalarından eser yok bugün...

Yazının başlığını:“İSKELE’DEN GARİPLERE II, ya da Ünye’nin Fotoğrafını değiştirmek” Olarak düşündüm, vazgeçtim. Bu güzel günün sonunda iddialı laflar etmenin bu söyleşide yeri yoktu.
Önce “köprü”ye uğradık. İkinci onarımı da tamamlanmış, geçen hafta törenle hizmete açılmıştı. Açılışa en çok sevinenler köprünün demirbaşlarıydı tabi.
Bir “köprü yaptık" dönüyoruz işte, sahilden Yüzüncü Yıl'a doğru. Kumsalda kayıkların arasından geçiyoruz. Az ileride Ertuğrul Hoca ve “Casus” Hasan, kayığı suya indiriyorlar. Cemalettin Reis'le selamlaşıyoruz.
Yüzüncü Yıl Parkı'nın ağaçları yapraklarını iyiden iyiye döktüler. Nereden baksan deniz görünüyor.
Hasanbaba’yı geçince, kaldırımın alt kısmında, eski Samsun yolu diye bildiğimiz virajın uç noktasında hummalı bir çalışma var. Alt yol ya da yürüyüş yolu için köprü inşa ediyorlar diye düşündük, tüm iyi niyetimizle. Geçtik.

Gariplere, hatta Aynikola’ya kadar gittik.
Çamlığın çıkışındaki duvarlar, senin görüntülediğin gibi kaldı. Bir süre çamurdan yanına yanaşamamıştık. Şimdilik geçişe uygun görünüyor ve öylece duruyorlar.

Dönüşte hava karamıştı. Hastane virajını geçtik. Yolun aşağısında aynı hummalı çalışma karanlığa rağmen sürüyor.
İster istemez, bu hareketlerin altından ne çıkacağını merak eder duruma geldik.

Kulağımıza olmadık şeyler çalınıyor, “dedikodu” dur diye oralı olmuyoruz. Toplumumuzun gözü kulağı yerel basın, nedense duyu organlarını yeterli düzeyde kullanmıyor. Hassas dengeler var, kimse kimsenin tavuğuna “kışt” demiyor. Her zamanki gibi, enformasyon eksik…

Sevgili Murat, “Kıyılarımıza Kıymayın Efendiler” derken, haklıydın. Bazı şeyler gözden kaçmamalı. Deniz kıyıları, “rantiye”, pardon şantiye haline getirilmemeli. Yasalara rağmen, azıcık “delmekle” bir şey olmaz mantığına gidilmemeli. Tilla, Yüzüncü Yıl, İskele Restoran (eski Park Restoran ) ve İskele ile Tabakhane Deresinin dahil olduğu koca bir alan, kocaman bir soru işareti kafamızda.
Belediyemizin resmi sitesinde “Ünye’nin fotoğrafını değiştireceğiz” diye bir anekdot vardı. Sahilde sıvasız, boyasız ev kalmaması için başlatılan kampanyaydı sanıyorum, hoş bir girişim. Ama bu çaba bile görüntüyü kurtarmaya yetmiyor. Şöyle ki:
Yaz başından bu yana, hastane virajını döner dönmez, ta uzaktan dev bir cisim dikkatimizi çekiyor. Önce yere konmuş bir uçan balon, yada zeplin sanıyorsun. Sonra uzay gemisini andıran bu şekil netleştikçe Ünye’yi uzaylıların istila ettiği sonucuna varıyorsun. Her dönemeçte karşımıza çıkan bu görüntü, eski halı sahanın dahil olduğu alandaki mezbelelikle birleşince manzara tamamlanıyor. Fotoğraf işte bu.
Ünye 23 kilometre kıyı şeridiyle Karadeniz’de en uzun sahile sahip bir ilçe. Kıyılarımız, Ünye halkına ve insanımıza kapatılmamalı. Zaten yerel yönetimlerin amacı da bu değil midir? En büyük kamu – tüzel kişiliğindeki yerel yönetim olan belediyelerin amacı, yerleşim birimlerinde oturanların ortak gereksinmelerini sağlamak olmalıdır. Şüphesiz, çay bahçeleri, restoranlar, gazinolar, otel – motel ve turistik tesisler olacaktır. Hem girişimciler, hem de belediyeler bu kabil yerlerden gelir sağlayacaklardır. Bu tesisleri kullanmak isteyen müşteriler olacaktır. İç turizme ya da yabancı turistlere yönelik yatırımlara her zaman yer vermek zorundayız. Arz – talep çerçevesinde bu işletmelere Ünye’nin ihtiyacı vardır.
Ama belediyelerin esas görevi, bu kabil alanlara her geçen gün bir yenisini eklemekten çok, herkesin, hiçbir engel olmadan, serbestçe ve bir bedel ödemeden yararlanabileceği alanlar oluşturmaktır. Bu uğurda , gerekirse kamulaştırmalara gitme yetkisi vardır.
23 Kilometrelik Ünye sahilinde, çoğunluğu kamuya ait olan alanlar, kendilerini nasıl bir akıbetin beklediğini bilmeden bazı girişimlere uğramaktadırlar.

Bu noktada bir önerim olacak:

Çamlık’a mücavir güzel bir yer; Meteorolojinin bulunduğu alan. Hava sirkülasyonunun daha az olduğu rasgele yerler dururken, meteoroloji neden orada? Tamam, ilk kurulduğunda bu alan Ünye’nin dışındaydı ama şimdi merkezi bir yer haline geldi.Tam o noktayı park olarak düzenleyip, sahilde yürüyüş yapanlara ya da hastane için gelenlere tahsis edemez miyiz? Malum prosedür yüzünden hadi orası olmadı, tam karşısındaki, şu an kamuya ait boş yeşil alanı,
Dikili Taş’ın üstündeki düzlüğü o şekilde düzenlemek mümkün değil mi ? Üstelik denizi doldurmadan, çay bahçesi, lokanta türü “dükkancı” zihniyetlere pirim vermeden, yeşillendirip çiçeklendirerek, banklar yerleştirerek değerlendiremez miyiz?

Sevgili Murat, dikkatini çekmiştir mutlaka, İskele’nin batı yakasında banklar var, eski iskelenin kalıntılarına bakar. Oradan ne zaman geçsem, eğer yağmur yağmıyorsa o banklar doludur. Oysa oranın Ünye’ye yakışan bir görüntüsü yok. Belediyenin altından akan kanalizasyon buradan denize dökülür, kokar. Sahilde sıralanan menfez kuyuları, eski halı sahanın yanında yığılı moloz tepeleriyle buluşur. Görüntüsü güzel değildir ama genellikle de doludur. Aynı yoğunluk parkın öteki tarafında yoktur. Çünkü “öteki” yerde oturmanın asgari bedeli kişi başına bir ekmeğe tekabül eder. Bu banklarda ise hiçbir ücret ödemeden, denizi ve güneşi yaşamak mümkün..
Sevgili Murat, senin ardından, 2006 Haziran sonunda Ünye’de sel oldu. İyi bir yaz geçirdiğimiz söylenemez. Yaz biterken, tarihi çınar ağacımızın ana dallarından biri kırıldı. Sonra gövdenin birini tümüyle budadılar. Görkemli ağacın yarısı gitti.
Her şeye rağmen, herkes kendi ayağının üzerinde durmaya çalışıyor. Hala boş geliyor bize sen olmadan bu şehrin sokakları. Ama tutunmak gerektiğini biliyorum yaşama, hem de sıkı sıkıya. Gelecek kuşaklara daha iyi bir dünya, daha iyi bir Ünye bırakabilmek için…

Özlemle öpüyorum gözlerinden.

Kardeşin.Ahmet Derya Varilci
Ünye, 10/12/2006

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder