28 Aralık 2007 Cuma

HAZİRAN'DA ÖLMEK ZOR



Ölümün tesellisi olmaz, demiştin yıllar önce küçük kardeşini kaybettiğinde. Belki hafifler zamanla acısı. Ama özlemin yükü ağır basar giderek.

Benden daha tecrübeliydin, daha iyi biliyordun elbet. Üstelik ben uzakta, yalıtılmış bir dünyada soyut bir biçimde özümsemeye çalışırken Sait’in acısını, bana sen destek oldun.
Şimdi daha iyi anlıyorum, küçük kardeşinin cansız bedenini yanına katıp Ünye’ye nasıl döndüğünü.

Acıları derin yaşamıştın. Sevinçleri ve hüzünleri de öyle. Dolu dolu yaşadı dedikleri bu olsa gerek.

“Ölürse tenler ölür / Canlar ölesi değil “ demiştin bir halk ozanımızın deyişiyle. Ölüm üzerine dolu değerlendirmeler, deyişler geliyor aklıma. Hiç biri sana uymuyor. Kimse yakıştıramıyor sana ölümü. Kimse inanamıyor öldüğüne. Öylesine zordu ölüm senin için. Hani şairin dediği gibi:

“Gece leylak ve tomurcuk kokuyor
Uy anam anam
Haziranda ölmek zor”


Şuramızda öten çalıkuşu ve yaralı bir şahin olan yüreğimizle, 12 Haziran günü seni yitirmenin acısını yaşattın bize. Kimilerine göre şakaydı bu, ağır bir şaka.. Kimilerine göre yeri doldurulamayan bir kayıp.

Kiminle konuşsam özel bir yanın, herkesle paylaştığın farklı bir şey vardı.
Birlikte okuduğumuz, söyleştiğimiz ve karşılıklı yazıştığımız oldu bunca zaman.



Birlikte yaşadıklarımızbana seni anlatmaya yeterdi ama, kızın Ezgi’den dinlemeye yüreğimin dayanmadığı ezgiler seni bir baba olarak daha iyi tanımama vesile oldu.
Sensiz Ünye çok ıssız.. Sokakları, tek tek evleri. Denizi. Çerkez Bükü.. Her yer bomboş sanki. Ünye’yi sensiz düşünmek zor.

Sanki bir yerlerden çıkıp, bir okul dönüşü Hanımeli’nden aldığın poğaçayla geleceğini düşünüyorum. Çaylarımızı yudumlarken Ünye’yle ilgili bir konuyu konuşuyoruz. Bir kitapla ya da bir filmle ilgili sohbetimiz oluyor. Güncel bir gelişmeyi değerlendiriyoruz seninle. Ya da Atlas’ın son sayısıyla ilgili bir yorum falan…

Yine iniyorsun evden bu sabah. Cücür’den aldığın Cumhuriyet’i özenle katlayıp koltuğunun altına Yunus Emre Parkına yöneliyorsun. Belki tanıdık biriyle, belki rasgele bir Ünyeliyle söyleşip, gazeteni okuyorsun masalardan birinde. Çayını yudumlarken, “köprü” dediğimiz Ünye iskelesi kıyısında belki çocukluğumuz geliyor aklına. Hani evden habersiz, denize kaçtığımız günler. Birlikte kulaç atıyoruz ufuk çizgisine doğru.. Gökyüzüyle denizin birleştiği noktada takılıyorsun. Hep o noktada takılırdık, hatırlarsın. Bize sonsuzluğu ve biraz da korkuyu anımsatırdı. Denizin açıklarına doğru kulaç atarken cesaretimizi sınardık sanki. Çocuk heyecanımıza yenilmeden dönerdik geri. Aynı şeyi daha sonra Fokfok’ ta, Garipler’ de denedik. Ama her defasında bu kadar yeter deyip döndük.

Ani bir kararla tek başına çıktığın son yolculuk öyle olmadı. Sayıları giderek azalan kalpaksız Kuvvayi Milliyecilere bu ülkenin her zamandan daha fazla ihtiyacı vardı. Dost duruşun, duyarlı tavrın ve engin yüreğinle herkesin özleyeceği bir insan oldun.

Hayır bu bir veda yazısı değil. Ağıt da değil. Olsa olsa seninle her zaman yaptığımız “hallince” bir söyleşme.

Uzaktan yazışmalarımıza takılıyorum şimdi. Kim bilir hangi koğuş aramasında ya da sürgünde yitirdiğim mektuplardan birinde İsmail Uyaroğlu’na ait birkaç dize vardı, irticalen yazıp gönderdiğin dizeler. Arayıp aslını buldum. Bak şöyle :

“Demişti ki bir gün biri
Yalnız acımız da doğurgan olmalı bizim
Biz acı çekerken
Sabahsa iyi
Ama geceyse
Mutlaka ay doğmalı."


Ahmet Derya VARİLCİ

12 Temmuz 2006
Ünye
varilci@gmail.com

2 yorum:

  1. Sevgili VARILCI eline saglik
    ucurdun beni,rahmetli MURAT la tanisma firsatim olmadi.Ama seninle
    tanimis kadar oldum yazilarini
    heyecanla bekleyecegim.
    sevgiler

    YanıtlaSil
  2. Sevgili Hulusi,
    Murat'ı tanımaman belki şanssızlık gibi görünüyor, ama tanıyıp ta zamasız kaybını yaşamak daha büyük şanssızlık olurdu.

    Her geçen gün daha fazla özlediğim bu kardeşimi, her şeye rağmen tanıdığıma seviniyorum, tarifsiz üzüntüme rağmen...

    YanıtlaSil