22 Mart 2013 Cuma

Günlerle Gelen



Kelebeğin Rüyası

(Ünyekent - 15.03.2013'te yayınlandı) 

Kelebeğin Rüyası’na girmeden önce Günlerle Gelen’e bir anekdotla başlamak istiyorum.
2001 yılı Temmuz ayının son haftasında Urartuların kalbi Tuşpa’ya, günümüzdeki adıyla söylersek Van’a gitmiştik. Bir hafta boyunca ve Van Gölü ve çevresini gezdik. Başta Van Kalesi olmak üzere çevredeki diğer Urartu kalıntılarını gördük. Halime Hatun Kümbeti, Akdamar Kilisesi, Hoşap Kalesi ve Selçuklu mezarlarını ziyaret ettik. Gezimiz sırasında dikkatimizi çeken bir yer daha oldu; Gevaş’ta terk edilmiş bir film platosu…
Yılmaz Erdoğan’ın ilk filmi Vizontele’nin çekildiği yerden söz ediyorum. 2000 – 2001 yapımı Vizontele’nin senaryosu aslında Hakkari için yazılmış ama çekimler için daha kolay bir mekan olması nedeniyle Gevaş tercih edilmiş.
28 Temmuz 2001 Cumartesi günü Van’daki gezimizin ikinci durağı, Van Gölü’nün güney kıyısıydı… Edremit, Gevaş, Cemle Hatun Kümbeti ve Akdamar Kilisesi’ ziyaret edecektik. Edremit küçük bir sahil kasabası, Gevaş’ın yanından geçip giderken yaklaşık bir yıl önce gösterime giren Vizontele’nin bu küçük kasabada çekildiğini öğrendik.



Filmin çekimlerinin yapıldığı platformu görmek istedik. Sorduk soruşturduk, platoyu zor da olsa bulduk. Belediye binasının gizlediği, itfaiyenin bulunduğu bir ara yerden geçip filmin çekildiği alana ulaştık. Terk edilmiş bir mahalle izlenimi veren bu alanı briket dökümhanesi olarak kullanmaktaydılar. Filmde izlediğimiz tek katlı evleri, hele açık hava sineması olarak çekim yapılan yazlık sinemayı görünce heyecanımız arttı. Filmde belediye başkanının (Altan Erkekli) eşi ve çocuklarıyla birlikte sinema izlediği kerpiç dama çıktık. Platodaki evlerin çoğu duruyor ama terk edilmişliğin getirdiği bir metruklük içindeler. Evler demir kon strüktür üzerine kontrplaktan yapılmış ve boyanmış. Sanki kasabadan ayrı, adeta gizlenmiş bir yer gibi…
Bir yandan filmdeki karakterlerin nerede ne yaptığını kafamızda canlandırırken, kulağımıza bazı replikler çarpıyordu.
- Bu radyonun resimlisidir. Şimdi Zeki Müren şarkı söylüyor ya…
- eee.
- Onu hem dinleyecek hem de göreceksiniz.....
- Peki Zeki Müren de bizi görecek mi?
(Kısa bir sessizlik ...)
- Vallahi ben de bilmiyorum...
Deli Emin’in (Yılmaz Erdoğan) “i-hi” ettiği sahneler eşliğinde uzunca bir zaman kalıyoruz Vizontele filminin çekildiği yerde. Çok değil, 10 ay önce arı kovanı gibi işleyen bu mekânı terk ederek yeni bir sessizliğe büründüğünü görüyorum. Üç yıl sonra aynı mekân yeniden şenlenecek, bu defa Vizontele Tuuba’ya ev sahipliği yapacaktır.



Kan Şiiri
Muzaffer Tayyip’in “Önce öksürüverdim, öksürüverdim hafiften / Derken ağzımdan kan geldi bir ikindiüstü durup dururken” diye başlayan Kan adlı şiirinden daha önce bahsetmiştim. 14 Yaşımdayken tutmaya başladığım şiir defteri bu şiirle başlıyordu ve bu şiirle aramda ilginç bir bağlantı bulunduğuna inanırım.[1]
Kendisi de şiirle iştigal eden Yılmaz Erdoğan’ın son filmi Kelebeğin Rüyası genç yaşta tüberkülozdan ölen Zonguldaklı iki şairi anlatmaktadır; Muzaffer Tayyip Uslu ve Rüştü Onur.
Yılmaz Erdoğan, filmin senaryosunu 2004 yılında tamamladığı Vizontele Tuuba’nın hemen ardından başlar. Araya Organize İşler (2005) ve Neşeli Hayat (2009) girer. Nihayet filmi 2012 yılında çekmeye karar verir. 22 Şubat 2013 tarihinde vizyona giren Kelebeğin Rüyası’nı ilk fırsatta izlemek şart oldu.



Kelebeğin Rüyasını izliyoruz…

Filmi 8 Mart Cuma günü Fatsa’da izledik. Önce Ünye’deki sinemayla görüştüm iki sefer, olmayınca rotayı Fatsa’ya çevirdik. Biraz pahalı olduğu için Ünye’de “kafa” tabir edilen yapımların niçin getirtilmediğini daha iyi anladık. [2]
Film birbirinden muhteşem görüntülerle başladı. Sinema salonunun ses düzenini saymazsak, her şey dört dörtlüktü…



Milli Şef dönemi; İkinci Dünya Savaşı yıllarında “Mükellefiyet Yasası”nın köylüleri maden ocaklarına sürdüğü, ezanın Türkçe okunduğu[3] ve yoksulluğun kol gezdiği bir Zonguldak atmosferinde başlıyor Kelebeğin Rüyası… Tıpkı Gevaş’ta yaratılan Vizontele filminin etkileyici atmosferi gibi ama bu defa daha büyük bir prodüksiyonla karşı karşıyayız. İstanbul – Haliç kıyısında hazırlanan platoda 1940’ların Zonguldak’ı yaratılıyor. Şehrin o yıllardan kalma binaları, tren istasyonu ve maden ocakları oluşturuluyor. Ray döşeniyor. Zonguldak’tan orijinal maden ocağı vagonları getirtiyor. Üstü başı kömür karası, yüzü gözü kir pas içinde ve elleri kelepçeli köylüler asker nezareti altında maden ocaklarına iniyor.[4]



Dönemin atmosferine uygun detaylar bunlarla sınırlı değil. Örneğin onca yoksulluğun yanı başında siyasi yönetimle içli dışlı “ileri gelenler” de var ki, kiloları yerinde, ekmek karneyle dağıtılırken dondurma yiyebiliyorlar. Halk Evi’nde Cumhuriyet baloları, tiyatro – opera, danslı gösteriler ve bale çalışmaları yapılıyor.
Nuri Bilge Ceylan’ın Görüntü Yönetmeni Gökhan Tiryaki’nin elinden bu yapımla birlikte Türk sineması görsellik çıtasını hayli yükseltmişe benzer. Sanat yönetimi, kostümler ve görsel efekt ekibi muntazam bir uyum içinde çalışmış. Yönetmenlik mesleğinde Yılmaz Erdoğan, diğer teknik uygulamalarda olduğu gibi kendini hayli aşmış görünüyor.
Zonguldaklı iki şairin; Muzaffer Tayyip Uslu (Kıvanç Tatlıtuğ) ve RüştüOnur’un (Mert Fırat) yaşam öyküsünün anlatıldığı filmde araya bir de aşk öyküsü yerleştirilmiş. Kelebeğin Rüyası’nı öne çıkaran duygular; arkadaşlık, aşk ve şiirdir. “Hocam” dedikleri ünlü şair Behçet Necatigil’le birlikte (Yılmaz Erdoğan’ın canlandırdığı karakter) üç şair ediyor. Dönemi güzel yakalamış; kömür madenleri, savaş yılları, yoksulluk ve “Milli Şef” uygulamaları ekrana yorumsuz bir biçimde getiriliyor.
Kelebeğin Rüyası’nda her şey mükemmel, film tam bir başyapıt mı? Değil elbet de. Ama oyuncu seçimi yerinde… Özellikle Mert Fırat ve Farah Zeynep Abdullah[5] iyi bir performans gösteriyor. Oyuncu kastında en büyük övgüyü bence bu ikili hak ediyor. Kıvanç Tatlıtuğ, bu ilk sinema deneyiminde üstüne düşeni yapmış gibi görünüyor. Belçim Bilgin bir parça “liseli” havasına girememiş, rolü gereği kartpostal kalmayı tercih etmiş… O kadar kusur “kadı kızında da olur” diyelim. Oyuncu Yılmaz Erdoğan, bu defa “Mükremin” havasını terk etmiş görünüyor. “Bir Zamanlar Anadolu’da”nın Komiser Naci’si olmak yani Nuri Bilge Ceylan yönetiminde oynamak Erdoğan’ın oyunculuğuna bir şeyler katmış olmalı. İyi bir yönetmen, yazar ve şair olmak başka, iyi bir oyuncu olmak başka bir şeymiş anlaşılan.        

Sonuçta, Yılmaz Erdoğan’ın Kelebeğin Rüyası kafamdaki “Kan” şiirinin şairine ve Zonguldaklı şairlere (filmde hiç bahsedilmeyen yazar - şair Kemal Uluser dâhil) tam uymasa da, yaratılan atmosfer beni başka bir düzleme götürdü ki, fena değildi.     

Dipnotlar:

[1] Kan şiiri, 24 yaşında tüberkülozdan ölen şairin hayata veda şiiridir. 14 yaşındayken bu şiiri defterine kaydeden birinin 10 yıl sonra (tam da 24 yaşında) aynı hastalığa düçar olması ilginç bir bağ sayılmaz mı? Dönemin vebası sayılan “ince hastalık” tüberkülozun Muzaffer Tayyip’ten 40 yıl sonra tedavisi mümkündür. Heybeliada Sanatoryumu değil de, İzmir Tepecik Göğüs Hastalıkları Hastanesi mahkûm koğuşu dahi olsa…
[2] Beş kişiden aşağı olunca seans iptal edilebiliyormuş, bereket biz beş kişiydik. Birkaç Fatsalının da takviyesiyle filmi tenha bir gösterimde izledik. Ünye’den telefon ederek, Fatsa’nın 111 koltuklu sinema salonunda yer bulamayız diye ayırtmaya kalkmamız ayrı olay… Ünye’de ve Fatsa’da sinema izleyicisi olmak da, sinema salonu işletmek de gerçekten zor.
[3] Fatsa sinemasının ses düzeninden dolayı tüm dikkatimi vermeme rağmen duyamadığım kısık sesle okunan bir Türkçe ezan. 
[4] Yoğun emek ve masraf gerektiren bu platolar ne yazık ki Gevaş’taki gibi terk edilmektedir. Hâlbuki Hollywood yapımı ünlü filmlerin çekildiği mekânlar ve materyaller bugün turizm amaçlı kullanılmaktadır. Ünlü stüdyoların hiçbirinde bugün film çekilmemesine karşın her biri turist akınına uğramaktadır.
[5] Farah Zeynep Abdullah, Rüştü Onur’un Heybeliada sanatoryumunda tanışarak âşık olduğu ve evlendiği Mediha Sessiz’i oynamaktadır. Farah Zeynep, iyi bir yönetmen elinde her daim iyi bir oyuncusu olmaya aday. Sanatoryumun edebiyat meraklısı başhekimini oynayan Engin Şenkan’ı da o kısacık oyunuyla burada anmadan geçemeyeceğim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder