Karadeniz Arkeolojisi – Bizans Dönemi – X
(Sümela Manastırı; Kuruluş Öyküsü ve Mimari Yapısı)
Karadeniz Turizmi açısından en cazip destinasyonlardan biri de
Sümela Manastırı’dır. Bizans dönemi dini yapılarından olan bu manastır,
Hristiyan “Çileci” felsefenin önemli bir kanıtı olması yanında, ulaşımı güç,
Karadeniz’in geçit vermeyen sarp dağlarına inşa edilmiş mimari yapısıyla da
ilginçtir.
Sümela Manastırı
Bizans İmparatorluğu’nun Hristiyanlık inancını
resmîleştirmesinin ardından eğitim faaliyetleri için imparatorluğun çeşitli
bölgelerinde manastırlar yapılmıştır. Bu dönemde üretilen üç manastır türünden
söz edilebilir. Bunlardan ilki sadece din adamlarına yönelik manastırlardır.
İkincisi, günümüzde kızlar manastırı olarak da bilinen ve sadece din kadınlarına
açık olan manastırlardır. Üçüncüsü ise kadın ve erkeklerin karışık eğitim gördüğü
manastırlardır. Erişilmesi zor, engebeli arazilerde özellikle sarp
kayalıklardaki mağaraların önlerine kurulan manastırlar, genellikle din adamları
için yapılan manastır türü olmuştur. Sümela Manastırı üçüncü tipe giren
manastırlardandır.
Trabzon'da Komnenos
prensliği tarihine dair araştırmaları ile tanınan Alman yazar J. P. Fallmerayer (1790-1861), bu
manastırı 1840 yılında Trabzon'a yaptığı bir seyahati sırasında ziyaret ederek,
etraflı bir şekilde tasvir etmiştir.[1]
Kaynaklara göre, XVII. yüzyılın ortalarına kadar kapısında
bulunan yazıtta, manastırın kurucusu olarak İmparator Alexios Komnenos adı ve
1360 tarihi yazılı olduğu belirtilmektedir. [2]
Ancak kaynaklarda yer aldığı ifade edilen bu kayıt, maalesef
bugün manastırda bulunmuyor. Trabzon ili sınırları içinde, Maçka’nın güneyinde,
Zigana tepelerinden birinin sarp yamacındaki Sümela Manastırının kuruluşuna
dair sadece rivayetler mevcuttur..
Sümela Manastırı’nın Kuruluşu
Sümela
Manastırı’nın kuruluşu, bir efsaneye göre şöyledir: İki Atina’lı; Barabbas ile yeğeni Sophronios rüyalarında Hz. Meryem’i
görmüşler, rüyada Meryem onlara bir manastır yaptırmalarını, yerini ve oraya
nasıl gideceklerini tarif etmiştir. Bu yer Trabzon’un Maçka ilçesi güneyinde,
Zigana tepelerinin sarp bir yerindeki mağaradır.
Başka bir
rivayete göre, Hz. İsa’nın azizlerinden Lukas’ın
yaptığı bir Meryem İkonası nasıl olmuşsa Atina’ya kadar gitmiştir. Orayı
beğenmediği için olsa gerek, ikona melekler tarafından Ziganaların ulaşılması
zor bir yerindeki mağaraya bırakmıştır.
St. Luka’nın yaptığı rivayet olunan tabloyu yanlarına alan Barabbas
ve yeğeni deniz yoluyla Trabzon’a gelip, Karadağ’ın sarp yamacında bir kilise
kurma kararı verirler.
Nitekim Theodosios devrinde
(375–395) buraya ilk kaya kilisesini kurulur. Bu tarih, kilisenin kesin kuruluş
tarihi değilse de Sümela Manastırı’nın bahsedilen tarihler arasında yapıldığı
sanılmaktadır.[3]
Anlatılanlardan hareketle Sümela Manastırı’nın Trabzon Rum
İmparatorluğu’ndan en az 900 yıl önce inşa edildiği anlaşılmaktadır. Manastırdaki
kazı ve araştırmalar da bu kanaati doğrulamaktadır. Komnenoslar döneminde ise,
manastırın yenilendiğine dair emareler bulunmaktadır.
Bu arada manastırın esasını İmparator II. Theodosius zamanında (408 – 450) kurulduğu, İmparator Iustinianus’un kumandanlarından Belisalius yeniden yaptırdığı iddia
edilmişse de bunu kanıtlayacak hiçbir belge ortaya konamamıştır. Manastırın
bilimsel olarak tespit edilebilen tarihi, 8. yüzyıla kadar inmektedir. O
yıllarda Trabzon’da Komnenoslar’ın egemen olduğu ve yıllar sonra III. Alexios Komnenos’un (1349 – 1390)
bu manastıra ilgi gösterdiği bilinmektedir.[4]
Manastırın Adı Nereden Geliyor?
Halk tarafından bu manastıra Meryemana Manastırı denir. Meryem (Panaghia) adına kurulan bu manastırın, Grekçe SÜMELA adının esasını,
kara-siyah karanlık anlamına gelen Melas kelimesinden aldığı söylenir.
Semavi Eyice’ye göre; evvelce burada saygı gören siyah
Meryem tasvirinden Sümela adını aldığı ve bu dağın adı da manastırdan dolayı Oras Meya Karadağ olduğu kabul edilir.
Hz. Meryem (Panaghia)
anısına kurulan Sümela Manastırı’nın ismi her ne kadar, Grekçe kara, siyah ve
karanlık anlamın gelen Melas’tan geldiği iddia edilse de manastırın yer aldığı
vadi ve dağ yamacının koyu renkleri veya ikonanın siyah rengi bu ismin
verilmesinde başlıca etken olmuştur.[5]
Manastırda, ana kilise, şapeller, mutfak, depolama alanları,
misafirhane, öğrenci odaları, rahip odaları, kütüphane ve kutsal ayazma yer
almaktadır. Kompleksin giriş tarafından yapı grubuna su taşıyan ve Karadağ’a
yaslı şekilde oluşturulan bir sukemeri bulunur. Manastırın giriş bölümüne, bu
sukemerine yaslı halde bulunan taş malzemeden dar, uzun ve dik bir merdivenle
ulaşılmaktadır. Birçok defa yağmalanan manastırın güvenliğini sağlamak amacı
ile manastırın girişi, kesme taşlarla örülerek daraltılmış ve muhafız hücreleri
eklenmiştir. Giriş, yükseltilerek ahşap bir merdivenden tırmanmayı gerektirecek
şekilde yenilendikten sonra ahşap merdiven, 1850’li yıllara kadar geceleri kaldırılarak
güvenlik sağlanmıştır.[6]
Mimari Yapı
Manastır olmanın bir özelliği olarak Sumela, zorlu bir yüzeye
inşa edilmiş olmasına rağmen; iç kısımdaki tüm alanlar yaşam mekânı olarak düzenlenmiş,
kaya bloğunda çökme tehlikesi olan kısımlar duvarlarla desteklenmiştir. Kapalı
olmakla birlikte, yemekhanenin solunda yer alan şapelin önünden geçen yol takip
edilirse, keşiş hücrelerine ve bugün ayakta olmayan çan kulesine çıkılır. Keşiş
hücrelerinin büyük kısmı yıkılmış durumda olmakla birlikte, buradaki yaşam
hakkında bir fikir verir niteliktedirler. Keşiş hücrelerinin bulunduğu bölümde
biri büyük diğerleri küçük beş şapel bulunmaktadır. Şapellerin önünden geçerek,
kuzeye doğru yolumuza devam edecek olursak, Manastır kompleksinin en eski
kısmına girmiş oluruz. Seksen ile doksan derece arasında değişen bir eğime sahip
olan bu kısım ziyarete kapalıdır. Gerçek Haç şapelinin hemen yanından, dört
metrelik beşik tonoz bir tünel geçildikten sonra ulaşılan bu kısım iç içe
geçmiş, üç ve yer yer dört kat şeklinde üst üste bindirilmiş keşiş hücreleri,
çan kulesi ve şapellerden oluşmaktadır. Üst kısımda bulunan ve oldukça küçük
olan şapellerde aynı anda üç kişinin bir arada bulunması imkân dâhilinde
değildir. En üst kısımda, çan kulesinin hemen yanında yer alan şapel ve
hücreler diğerlerinden daha geniştir.[7]
Fallmerayer, 1840 yılında yapmış olduğu ziyarette, mezkûr şapelin
üst tarafında, kayaya oyulmuş, penceresiz geniş bir odanın kütüphane olarak kullanıldığını ve kütüphaneye keşiş hücrelerinin
yanından, portatif bir merdivenle çıkılabildiğini kaydetmektedir.[8]
Kütüphaneden sonra vadiye asılı bir şekilde ağırlıklı ahşap
malzemeden inşa edilmiş olan teras evleri ve giriş kapısının yanında daha önce
bahsedilen Manastır’a gelen misafirleri karşılama görevlilerinin hegumenos ve
muhafızların odaları yer alır. Giriş kapısının hemen önünde yer alan bu kısım,
aynı zamanda muhteşem görüntülü teras evlerinin inşa edildiği kısımdır.
Manastır’ın su ihtiyacını karşılayan ve dışarıdaki kemerler üzerinden gelerek ayazma olarak da adlandırılan su
kuyusuna kadar döşenmiş olan kil boruların kalıntılarını bu bölümün hemen
karşısında, giriş kapısının sol üst yanındaki kaya yüzeyinde görmek mümkündür.
Manastır iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümü, ilk yapılan han kesim olduğu taş ve oyukta görülen tapınma yerinin tavanındaki fresklerden bellidir. Bu fresklerde gölge ve derinlik olmayıp, gerek Hz. İsa’nın gerekse Hz. Meryem’in yüzleri hatta kirpik uçları bile tek düzlem üzerindedir ve ayrıntı olarak belirlenmiştir. Tapınak yerinin içi ve dışı İncil’den alınmış konuların freskleri ile süslenmiştir.
Meryemana Manastırı’nın ikinci bölümü, giriş kapısını geçip içerideki
basamaklardan inerken sağdaki yatak odalarını, salonları, kitaplıkları,
kilerleri, erzak depolarını ve helaları kapsayan dört kattan oluşmuştur. Bütün
odalarda ocak, ışık dolabı, kitap rafları vardır. Yine odalarda sofaların
dışarıya doğru çıkma balkonları vardır. En alt katta tonozlu bir mutfak, onun
altındaki mahzende de şarap ve yağ depoları bulunmaktadır. Bütün duvarların
karaağaç ve meşe kaplı olduğu kalıntılardan anlaşılmaktadır. Duvarların
kalınlığı 60-100 cm’dir.
Manastır’ın bu bölümü alttan, önü kapı biçiminde açık olan
dört kemer üzerine oturtulmuştur.
Duvarın temeli ise kayanın yukarıdan aşağı üçgen biçiminde
inen dar açılı yerinden başlamak üzere kurulmuştur. Bu bölüm ortaçağ özelliği
göstermektedir. Bu nedenle Alexios III tarafından başlatılan bölüm olduğu
söylenebilir. Odalara bugün yıkıntı basamakla çıkılmaktadır.
Manastırın giriş kapısından önce, içeri girmeden, yolun
sağında ve solunda iki küçük kilise daha vardır ki, bunlara manastırın ilk
kurucuları; Barnabaslar’a atfen Barnabas
Kiliseleri adı verilmiş ve kayaların üstüne bu adlar oyulmuştur.[9]
Odalardaki depolar, hücreler ve ocaklar, ayazma üzerindeki
sivri kemerler Selçuklu Türk mimari izlerini taşır.[10]
Devam edecek: Sümela’nın Freskleri ve Ünyeli Sanatçı Savos
Kaynaklar:
Fallmerayer, Jakop Philip. 2002, Doğu’dan Fragmanlar, İmge Kitabevi.
Dilaver, Sadi, 1997, Tarihsel Yapılarıyla Trabzon, Yapı Kredi Yay.
Canalioğlu, M. Volkan, 2000, Trabzon 2000, Seçil Ofset
Yücel, Erdem, 1995, Sümela Manastırı, Sanatsal Mozaik Dergisi, Sayı
3, Eke Basım ve Yay.
Yıldız, Sevcan, 2017, Karadeniz Bölgesindeki Bizans Eserleri, Karadeniz
Araştırmaları, Bahar 2017 · Sayı 53 · s.123-135
Köse, İsmail. 2010, Bulutların
Ötesinde Saklı Manastır Sümela, Akademi Kitabcılık.
Köse, İsmail. 2012, The Monastery of Soumela and ancient trade
routes, 18(1), 7-28.
[1]
Fallmerayer, 2002; 99-138.Doğu’dan Fragmanlar.
[2]
Dilaver, 1997; 91
[3]
Canalioğlu, 200; 195
[4]
Yücel, 1995; 28
[5] Yıldız,
2017; 124
[6] Köse,
2012; 12
[7] Köse,
2012; 49
[8]
Fallmerayer, 2002; 126
[9]
Sümela’nın Mimari Yapısı, Akdeniz Üniversitesi Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Sevcan Yıldız’ın “Karadeniz
Bölgesindeki Bizans Eserleri” adlı yazısından derlenmiştir.
[10] Eyice,
1997; 36.







Hiç yorum yok:
Yorum Gönder