17 Aralık 2025 Çarşamba

Karadeniz Arkeolojisi – Bizans Dönemi - XIV (İsa Yaşadı mı?)

 


Karadeniz Arkeolojisi – Bizans Dönemi - XIV

(İsa Yaşadı mı?)

  

İsa Gerçekten Yaşadı mı?

 

Tarihi kaynaklarda yer almayıp daha çok dinsel metinlerde sözü edilen İsa, sadece teolojik alanında tartışılan bir figür değildir. Halen dünyada en büyük taraftara sahip din olmasına rağmen, Hristiyanlığın lideri Hz. İsa’nın gerçekten yaşayıp yaşamadığı günümüzde sorgulanmaktadır, özellikle de Batı dünyasında…

“İncillerdeki İsa anlatısı, tamamen mitolojik bir yapıya sahiptir ve tarihsel bir kişiliğe dayanmamaktadır.”[1]

On sekizinci yüzyıldan beri, İncil metinlerini inceleyen akademisyenler ve tarihçiler, orada anlatılan mitoloji ve mucizelerden tarihsel gerçekleri ve biyografiyi çıkarmaya çalışmışlardır. Bu eğilim günümüzde de devam etmektedir; "İsa Semineri"ndeki akademisyenler gibi akademisyenler, "tarihsel İsa"yı "imanın Mesihi"nden ayırmak için İnciller'i ve diğer erken dönem Hristiyan yazılarını incelemektedir. Ancak, ünlü İncil bilgini Thomas L. Thompson, Mesih Efsanesi'nde, İnciller'deki İsa'nın hiçbir zaman var olmadığı için tarihsel İsa arayışının konu dışı olduğunu savunur. Thompson, kendisinden önceki Kral Davut gibi, İncil'deki İsa'nın da Yakın Doğu mitolojisi ile krallık ve tanrısallık geleneklerinden gelen temaların bir karışımı olduğunu söyler. Mesih teması -dünyayı mükemmelliğe kavuşturan, ilahi olarak atanmış bir kral- Tunç Çağı'na kadar uzanan Mısır ve Babil kraliyet ideolojisinin tipik bir örneğidir. Thompson'a göre, Eski ve Yeni Ahit'in yazıldığı çağdaş kitle, doğal olarak Davut ve İsa'yı tarihsel figürler olarak değil, köklü mesihçi gelenekleri temsil eden metaforlar olarak yorumlamış olmalıydı.

Thompson’un eserinin önsözünde İncil'in kaynakları ve tarihsel İsa arayışı hakkındaki yaygın varsayımlara meydan okuyan Mesih Mitolojisi, ilgi ve hararetli tartışmalara yol açacaktır, ifadesi yer almaktadır.

“Erken dönem Hristiyan metinlerindeki çelişkiler ve tutarsızlıkları İsa’nın gerçek bir tarihsel figürden ziyade edebi bir kurgu olduğunu göstermektedir.”[2]

Yeni Ahit'te anlatılan mucize yaratan İsa'nın hiç var olmadığından oldukça emin olabiliriz. Bilimsel bir bakış açısıyla büyücülüğünün a priori olarak reddedilebileceği gerçeğini göz ardı ettiğimizi düşünelim. Eğer gerçekten tüm o cüzzamlıları "temizlemiş", doğuştan körlere görme yeteneği vermiş, kalabalık bir topluluğa biraz balık yemi ve güvercin yemi vermiş, topallara ve sakatlara hareket kabiliyetini geri kazandırmış olsaydı mutlaka bir yerlere not düşülür, belgelenirdi.

Suyu şaraba çevirmiş, suyun üzerinde yürümüş, iki bin domuzu yok ederek yabancı bir ülkede maddi yıkıma yol açmış ve nefesiyle bir incir ağacını kurutmuş olsaydı, en azından biri o zamanlar bunu kaydeder ve bu tür olayların şokundan yeterince etkilenerek haberleri yayınlar ve raporların gelecek nesillere aktarılmasını sağlardı.




 

Nasıralı İsa Gerçeği

 

Bildiğimiz kadarıyla, Nasıralı İsa'nın hayatına dair günümüze ulaşan tüm anlatılar, Markos İncili olarak adlandırılan ilk anlatıya dayanmaktadır. Matta ve Luka İncilleri, Markos İncili'nin yeniden yazımlarıdır. Yuhanna İncili ise daha gevşek bir yeniden yazımdır, ancak yazarın en azından Luka İncili'ne aşina olduğu anlaşılıyor. Sonraki anlatılar çeşitli şekillerde, bazen de büyük ölçüde, birbirinden ayrılsa da, hemen hemen benzer bir hikâye örgüsünü takip eder ve elbette ayrıntılarda farklılık gösterir. Hiçbiri Markos İncili'nden bağımsız değildir ve Nasıralı İsa hakkında tüm bilinenler, İncil’deki dört metine dayanır.[3]

Antik çağda bu tür birçok mucize bildirilmiş olsa da, hiçbiri "Nasıralı İsa"ya atfedilmemiştir ve atfedilemezdi de, çünkü Nasıra adlı bir yerin varlığına milattan sonra ikinci yüzyıldan çok sonrasına kadar tanıklık edilmemiştir. Günümüz Filistin topraklarında olduğu bilinen Nasıra adlı yerleşim, İsa’dan çok sonra var edilmiştir. İsa’nın mucizeleri ise, çeşitli tanrılara ve kahramanlara atfedilir ve iddia edilen mesihimizin yaşadığı varsayılan zamandan önce bile sık sık anlatılan hikâyeler haline gelmiştir. Antik Yahudiler, Nasıralı İsa'yı hiç duymamışlardı. Nitekim Nasıra'yı da duymamışlardı. Bu, antik çağlardan günümüze ulaşan Yahudi kayıtlarının kapsamlı bir incelemesinin çarpıcı sonucudur. Ciddi akademisyenler tarafından tarihi İsa'ya atıf yaptığı öne sürülen her edebi kaynak incelenmiş ve Babil Talmud'unun son katmanları dışında hiçbir şekilde böyle olmadığı görülmüştür. Açıkça görülüyor ki, bu atıflar Mesih'e değil, Hristiyanlığa tepkilerdi.[4]



 

Tyanalı Apollonius

 

Roma imparatoru Septimus Severus (193-211) döneminde, Kapadokya ilindeki Tuvana’da (Niğde) doğmuş Yenipisagorcu düşünürdür. Severus'un eşi İmparatoriçe Julia Domna'nın isteği üzerine Sofist Filostratus tarafından kaleme alınan “Tyanalı Apollon'un Hayatı” bilinen en ayrıntılı kaynaktır.

Apollonius, Tarsus'ta Pisagor'un okulunda okudu ve yenipisagorcu öğretinin önemli savunucularından biri olarak birçok ülkeyi dolaştı. Bir okul kurduğu Efes kentinde öldü. Yaşamı İsa ile aynı döneme denk geldiği ve hakkında söylenenlerin İsa ile paralellik oluşturması, bu iki ismin karıştırılmasına sebep olmaktadır.

Apollonius, İsa’nın doğduğu varsayılan yıllarda (MÖ. 4 civarı) aynı gizemli tarz içinde, tıpkı İsa gibi günahsız bir bakireden doğmuştur.


Mısır ve Sümer mitolojilerinde de bazı önemli figürler, Tanrı tarafından babasız doğmuşlardır. Örneğin Mısır’da, Luxor yakınındaki Hatşepsut Tapınağı ikinci terasın kuzeyinde, Hatşepsut’un Amon-Ra’nın kızı olarak ilahi doğumunu resmeden bir sahne bulunmaktadır. Güneş Tanrısı Amon – Ra, Hatşepsut’un annesi Ahmose’ye kutsal nefesini üfleyerek onu hamile bırakmıştır.

Her şey Apollonius ile İsa’nın mucizevi güçlerine boyun eğmiştir ve her ikisi de körlerin gözlerini açmıştır. Tıpkı çoğunlukla İsa’nın keskin bir bıçakla vücuda çizikler atarak akan kanın içindeki ruhu dışarı çıkardığı gibi, Apollonius da cin çıkarmıştır. İsa ve Apollonius, topalı yürütmüş, ölmüşü hayata geri döndürmüş, seyircilerinin düşüncelerini okuyabilmiş, bazen mucizevi bir şekilde gözden kaybolmuş, şarap içme alışkanlığından ve kadınlardan uzak durmuşlar, gösteriş için süslenmekten ve tutumsuz bir yaşam sürmekten sakınmışlardır. İsa gibi Apollonius da asla çalışarak öğrenmediği pek çok lisanı konuşabilmiştir, daha bir bebekken tanrı olduğunun kanıtlarını sunmuştur, çocukluğunda olağanüstü bilgelik göstermiştir, içsel hayatın aynı öğretisini öğretmiştir, ölümden dirilmiştir, ölüp dirildikten sonra havarilerine görünmüştür.[5]

Apollonius birçok Batılı kaynakta yer aldığı gibi İslami kaynaklarda Balinas, Balinus vb. isimlerle anılır.

Apollonius, aynı zamanda tarihin ilk vejetaryeni olarak da bilinir.

Önceleri sayısı 30’u bulan İncillerin Konsil’de sayıları dörde indirildi. Gospeller ile Apokrif sayılmayarak Kutsal hale getirildi. İsa ölümünden sonra (eğer gerçekten de böyle biri yaşayıp öldüyse) önce Mesih, sonra Tanrının Biricik Oğlu en sonra da Tanrı yapıldı.

Türk yazar Aytunç Altındal’a ait bu değerlendirmenin devamı şöyledir:

“İsa’nın hayatında söyledikleri ile Grek filozoflarının söyledikleri arasında hiçbir fark yok. İsa’nın söylediklerini pagan filozoflar ondan yıllar önce söylüyorlardı.”[6]

İsa hakkındaki görüşlerin başlangıç noktası aslen Batılı yazar ve araştırmacılardır.

James George Frazer (1854 – 1941), İngiliz antropolog, halkbilimci ve klasik dönem bilimcisiydi. [7]  En çok “The Golden Bough” (Altın Dal) adlı eserin yazarı olarak hatırlanır ve İsa ile Apollonius arasındaki benzerliğe ilk dikkat çekenler arasındadır.

“Apollonius’un mucizeleri ve yaşamı, İsa’nınkiyle öylesine örtüşüyor ki, ikisinin de aynı tarihsel kişilikten türediği düşünülebilir.”[8]

Batılı yazarların önemli bir kısmı Frazer’le aynı düşüncededir:

 “Apollonius’un yaşamındaki olaylar, İsa’nın hikâyesinin birçok unsuruyla neredeyse bire bir örtüşüyor.” Kersey Graves, “The World’s Sixteen Crucifield Saviors” 

“İsa, Roma’nın Yahudilere ve diğer alt sınıflara hükmetmek için tasarladığı bir karakter olabilir. Bu figür, Roma’nın baskıcı politikalarını meşrulaştırmak için kullanıldı.” (Bruno Bauer, “Christ and Caesars”)

Batılı araştırmacıların düşüncesi bu doğrultudadır; Hz. İsa önceleri zulüm gören, çile çeken bir insan figürü iken, daha sonra ilah mertebesine çıkarılmış, tanrı yapılmıştır. Tıpkı Antik dönem önderlerinin tanrılaştırılması; Apotheosis gibi… 

 

Devam edecek: Hristiyanlığın Karadeniz’e etkileri; Ünye Kızılkaya (Saklı Kiliseler) ve Ordu Kurul Kayalığı Şapel Mağaraları.

17.12.2025, Ünye Kent

 

Kaynaklar:

 

Batuk, Cengiz. 2020, Ders Notları, OMÜ İlahiyat Fakültesi.

Kur’an-ı Kerim, Diyanet İşleri Başkanlığı

Thompson, Thomas L. 2006, The Messiah Myth: The Near Eastern Roots of Jesus and David. Jonathan Cape Press.

McKellar, Scott. 2024,  Quora.com

Zindler, Frank R. 2003, The Jesus the Jews Never Knew: Sepher Toldoth Yeshu and the Quest of the Historical Jesus in Jewish Sources, Amer Atheist Pr.

Akalın, Kürşat Haldun, 2015, Yeni Ahitteki Tyanalı Apollonius, Dergi Park Yay.

Altındal, Aytunç, 2006,  Hangi İsa, Destek Yay.

Frazer, James George, 1890, The Golden Bough, University of Cambridge Press.


Dipnot:

[1] Thompson, 2006; 17

[2] Zindler, 2003; 36

[3] McKellar, 2024; 1

[4] Zindler, 2003; 1

[5] Akalın, 2015; 1

[6] Altındal, 2006: 16

[7] Klasik Dönem, Milattan Önce yaklaşık 5. ve 4. yüzyıllar için kullanılsa da genel olarak Arkaik Dönem’den sonra, Helenistik Dönem’den önceki yılları kapsar.

[8] Frazer, 1890; 25

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder