Karadeniz Arkeolojisi – Bizans Dönemi – IV
Bizans Döneminde Ekonomi ve Sosyal Yapı
Roma İmparatorluğunun üretici gücü, büyük çiftliklerde ve
işliklerde kölelerdi. 395 yılında imparatorluk resmen ikiye bölünme aşamasına
gelirken bu durum değişmeye başladı. Çünkü sosyal yapıda köklü bir değişim
yaşanmaktaydı.
Nasıl ki köleci ilişkiler, ilkel topluluğunun bağrında ortaya
çıktıysa, ilk feodal ilişkiler de kölelik düzeninin bağrından doğdular.
Kolonluğun gelişmesi, köleci üretim biçiminin bunalımını haber veren bir
belirtiydi.
Büyük toprak mülkiyeti, küçük köylü işletmelerinin hemen
hepsini yutmuştu. Köleler ve kolonlar tarafından işlenen geniş malikâneler (domanies) daha şimdiden, gelecekteki
yurtlukların (fiefs) ön biçimlerini gösteriyordu. 4. ve 5. yüzyılda, Roma
İmparatorluğunun son döneminde, bu imparatorluğun çeşitli bölgeleri arasındaki
ekonomik ilişkiler yavaş yavaş zayıflıyor, siyasal bunalım yoğunlaşıyordu. Bu
bunalımın en önemli belirtilerinden biri, Roma İmparatorluğunun Doğu ve Batı
İmparatorlukları olarak bölünmesi oldu.[1]
Avrupa’da Cermen, Slav ve Frank toplumlarındaki feodal
dönüşümler bazı öznel farklılıklar içerse de feodal ilişkilerin biçimlenmesi,
bazı nüanslara rağmen oldukça benzeşiyordu. Feodal sistemin kuruluşu (Yukarı
Ortaçağ), Asya ve Afrika ülkelerinde de benzer biçimde gerçekleşti. Feodalitenin
açılıp gelişme çağında ise (Aşağı Ortaçağ), merkezi krallıklar kuruldu; kabile
savaşlarının yerini ulusal tahakküm aldı, bitip tükenmek bilmeyen savaşlar,
Haçlı Seferleri bu döneme başladı.
Feodal Üretim İlişkileri
Üretim ilişkileri, üretim araçlarının mülkiyet biçimleriyle
nitelendirilir. Feodal üretim ilişkilerinin en başta gelen üretim aracı topraktır ve toprağın mülkiyeti ise derebeylerin
(vasal) elindedir. Özgür köylülerin elindeki topraklar seyrek rastlanan bir durumdur
ve istisnayı oluşturur. Zaten ekilebilir toprakların çoğunluğu feodal beylerin
mülkiyetindedir. Sadece toprak değil, üzerinde çalışan insanlar (serf) ve iş aletleri de feodal beylerin
mülkiyetindedir. Bu mülkiyet hakkı, doğrudan krala bağlılık ve hizmet
karşılığında verilmektedir. Tahsis edilen topraklara yurtluk (fiefs)
deniyor ve toprak tekelinin feodal beylerde bulunması köylülerin bu beylere
bağımlılığını getiriyordu. Nitekim giderek topraksızlaşan köylüler serf haline gelmekteydi.
Serf, toprağa bağlı bir çeşit köleydi ancak köleler
gibi köle pazarlarında alınıp satılamıyordu, sahibi tarafından öldürülemiyordu.
Toprağın bir parçası gibiydi, toprakla birlikte devredilebiliyor, çalıştığı toprağı
asla terk edemiyorlardı. Toprak üzerindeki dolaylı mülkiyet hakkına benzer
biçimde serfler, senyörlerin (derebeylerinin) mülkiyetindeydi.[2]
Antik Roma’da bu süreç hayli uzun bir zamana tekabül
eder.
Bizans Feodalizmi
Roma, tarih sahnesine bir site devleti olarak çıkmıştır.
Etrüskler İtalya’ya geldiklerinde,
sayıca çok az olmakla birlikte, teknik ve örgütsel üstünlükleri nedeniyle, Latium’un çoban
ve tarımcı klanlarına kısa sürede egemen oldular. Bir süre sonra site yaşantısının
sonucu olarak klan yapısı bozuldu ve aileler özgür hareket etmeye başladı.
Bunun asıl yansıması toprak mülkiyeti konusunda kendini
gösterdi. Eskiden klan mülkiyetinde olan topraklar, site mülkiyetine geçmişti.
Sitenin devamı için toprakların sürekli işletilmesi zorunluluğu, toprakların
aileler arasında paylaştırılması sonucunu doğurdu. Neticede mülkiyeti aile
adına ele alan pater familias’ların
(aile reisi) ekonomik ve siyasi güçleri büyük ölçüde artarken toprak
mülkiyetinden uzak kalan cliens’ler,
sitenin en aşağı sınıfını meydana getirdiler. Böylece Roma’nın klasik iki sınıfı,
toprak sahibi patrici ve mülksüz pleb’ler halinde ortaya çıktı.
Böylece Eski Roma'da halk, plebler ve patriciler olmak üzere ikiye
ayrılırdı. Aşağı halk tabakasından gelenlere Plebler, asillere de patriciler
dendi. Plebler birçok haklardan yoksundu. Hatta vatandaşlık hakkına bile sahip değillerdi.[3]
Roma sitesinin başlangıçta sahip olduğu işlenebilir alan
oldukça küçüktü. Topraklar her aileye eşit oranda dağıtılıyordu. Bu küçük
tarlalardan elde edilen ürün, ancak aile bireylerine yetecek düzeydeydi. Artık
vermeyen bu üretim tarzı, Etrüsk krallarını çevre halkların topraklarını ele
geçirmek amacıyla savaşmaya sevk etmiştir. Roma sitesinin toprakları fetihlerle
genişlerken, eşit oranda dağıtılan toprakların eşit verimlilikte olmaması, bazı
işletmelerin iflasına, bazılarının da büyümesine yol açmıştır. Zengin
işletmeler, fakir olanlarını ele geçirerek büyüyor, ayrı bir toprak parçası;
koloni yahut kolon (colon) halini
alıyordu. Savaşların yarattığı uygun ortamda yeni ele geçen topraklar da bu
işletmelere katılıyordu. Latifundium
adı verilen bu çok büyük tarımsal işletmeler, Roma tarihi boyunca küçük toprak
sahibi köylü aleyhine gittikçe güçlenmiş ve sahiplerinin elde ettikleri siyasi
imtiyazlarla ekonominin tek hâkimi konumuna gelmişlerdir.[4]
Bu durum, IV.-V. yüzyıldaki ekonomik bunalım devresine kadar
büyük toprak sahipleri lehine devam etti. Tam bu aşamada imparatorluğun batı
yarısının yaşamı tehlikeye girmeye başladı. İçte kölelerin ve kolonların
devlete karşı yoğun devrimci mücadeleleri, dışta ise güçlü barbar baskıları, V.
yüzyılın ortasından itibaren imparatorluğa ölümcül bir darbe vurdu. Batı Roma İmparatorluğu
476’da da kesin olarak çöktü. Oysa imparatorluğun doğu yarısı büyük bir
canlılık gösteriyordu.[5]
Doğu Roma merkezi otoritesinin büyük arazi mülkiyetine karşı koyuşu,
Justinianus (527-565) zamanında bile
önemli bir değişim meydana getiremedi. Erken Bizans döneminde kırsal ekonominin
hâkim özelliği, büyük hususi malikâne idi. Büyük arazi sahipleri ve onlara
bağlı coloni bu dönemin tipik görünüşüydü.
Bizans
feodalizmi 7. Yy.’da yeni bir aşamaya girdi; Geç Roma İmparatorluğu dönemini
kapandı, klasik tabiriyle Ortaçağ Bizans
İmparatorluğu başladı. Doğu’dan İrani güçlerin (Sasaniler) ve Güneyden
gelen Arap istilalarının ardından Bizans devleti bir iç yenilenme geçirdi. Roma
Mezopotamya’sı, Suriye, Filistin ve Mısır’ın tahıl ambarı Araplara karsı kaybedildi.
Fakat yeni sınırlar tarafından zorlanan birçok kısıtlama, Bizans’a daha büyük
bir istikrar ve iç birlik sağladı; üzerine bina etmek için yeni ve daha sağlam
temeller oluşturdu. İmparatorluğun toplumsal yapısı yenilendi; eyaletlerin
idari taksimi, mali düzenlemeler ve ordu teşkilatı yeni bir temel üzerine oturtuldu.[6]
Thema-Tımar Sistemi
Bizans feodalizminin bu yeni uygulaması, İmparator Heraclius’un (575 - 641) thema sistemi idi. Osmanlı’da Dirlik-Tımar Sistemi adıyla uygulanacak
olan bu sistem, güçlü bir toprak rejimi ve askeri yapılanmayı beraberinde
getirdi.
Düşman işgaline uğramamış olan Anadolu arazisi askeri
bölgelere, yani thema denen idari birimlere taksim edildi ve bu suretle ortaçağ
Bizans devletinin eyalet idaresine yüzyıllar boyunca damgasını vuracak olan bir
sistemin temeli atıldı. Thema'lar düzeni Diokletianus - Konstantinos nizamına
son verip, eksarhlıkların organize
edilmesiyle başlayan gelişmenin devamı olmuştur.
Eksarhlıklar, Konstantinopolis'ten uzak vilayetleri yönetmek için
genişletilmiş yetkilerle donatılmış valilerdir. Askeri operasyonlarda da
bulunma yetkisine sahiptir.
Ravenna ve Kartaca eksarhlıkları gibi Anadolu thema'ları da,
tamamıyla askeri mahiyette idare birlikleridir. Thema'ların başında,
bölgelerinde en yüksek askeri ve sivil kudretleri uygulayan strategos'lar bulunmaktadır. Thema'lar
organizasyonu elbette uzun süren bir oluşumu gerektirmiş ve ancak yavaş yavaş
son seklini almıştır. Önceki eyalet taksimatı thema'ların kuruluşu ile doğrudan
doğruya kaldırılmış değildi; eski eyaletler uzunca bir süre thema'lar içinde
varlıklarını korudular ve thema strategos’larının yanında ilk planda sivil
idarenin şefi sıfatıyla thema'lar prokonsül’ü yer aldı. Ancak daha başlangıçtan
itibaren strategos mevki bakımından üstündü.[7]
Ancak sistem IX. yüzyıl başından itibaren tekrar büyük toprak
mülkiyeti lehine zayıflamaya başladı. Özgür köylü sınıfın küçülmesi ve
geniş malikânelerin gelişimi X. ve XI.
yüzyıl Bizans feodalizminin karakteristik özelliğini oluşturmaktaydı.[8]
Büyük arazi sahibi aristokrasi IX. – X. yüzyıldaki mücadeleden
galip çıktı. Ancak bu sınıfın hangi kısmı egemen olacaktı? Sivil-memur aristokrasi
mi, askeri soylular mı? Aslında daha kuvvetli olmakla beraber II. Basileios tarafından hırpalanmış
olan, eyaletlerdeki askeri aristokrasi ikinci plana düştü ve yönetimi
Konstantinopolis’in sivil aristokrasisi ele geçirdi.[9]
Doğu Roma toplumunda serfler toplumun üretici güçleriydi.
İmparatorluk toprağını işleyen, süren ve ürünü kaldıran onlardı. Ancak toprağın
ve ürünün sahibi değillerdi. Toprağın sahibi, toprakları yurtluk olarak alan
senyörlerdi. Ürünün bir kısmını, hayatlarını sürdürebilmeleri için serflere
bırakıyorlar, geri kalanına el koyuyorlardı.
Doğu Roma feodal
sisteminde merkezi krallık ve derebeylik yanında bir başka kurumun daha önemli
bir işlevi vardı. Bu kurum kiliselerdi.
Devam edecek: Bizans Feodalizmi ve Hristiyanlık.
Kaynaklar:
Zubritski, 1980. İlkel Topluluk, Köleci Toplum, Feodal
Toplum, Sol Yay.
Bloch, Marc. 2021, Feodal Toplum, Çev. M. Ali Kılıçbay, Doğu Batı
Yay.
Livius, Titus. 1992, Roma Tarihi, Kitap I, Arkeoloji ve Sanat Yay.
Kılıçbay, Mehmet Ali. 1982, Feodalite ve Klasik Dönem Osmanlı Üretim
Tarzı, Gazi Üniversitesi Yay.
Levtchenko, M. V. 1999, Kuruluşundan Yıkılışına Kadar
Bizans Tarihi, Özne Yay.
Ostrogorsky, Georg. 2019, Bizans Devleti Tarihi, Türk
Tarih Kurumu Yay.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder