Karadeniz Arkeolojisi - Roma Köprüleri, Limanlar
Bir akarsuyu geçmek veya engeli aşmak için geçit inşa edebilmenin en basit yolu, açıklığın üzerine yekpare bir taş veya ahşap kalas yerleştirmektir. Bu tip basit inşalar kadar teknik açıdan dönemine göre daha karmaşık köprüler de inşa edilebilmiştir. Bunlardan en bilineni, MÖ 7. yüzyılda Babil Kralı Nabopolassar’ın Fırat üzerinde inşa ettirdiği tuğla ve taştan payandalar üzerindeki ahşap tabliyeden oluşan köprüdür.[1]
Tamamen taş malzeme ile inşa edilen Hattuşa’daki köprüde ise
bindirme (sahte) kemerden yararlanılmıştır. Bindirme kemer, kerpiç, tuğla ve
taş gibi malzemelerin üst üste birbirini aşacak şekilde yerleştirilmesi ile
elde edilir. Bu şekilde inşa edilen geçitler, malzemesi ne olursa olsun, ancak
kısa mesafeli açıklıklar söz konusu olduğunda işe yarar.[2]
(Naumann 1963: 24-32)
Roma’nın insanlık tarihine kazandırdığı köprüler ve suni
limanlar ulaşımı etkilemiş ve tarihsel ilerlemeye büyük bir ivme sağlamıştır.
Antik Roma Köprüleri (Pons / Pontis)
Klasik Antik Dönem’in başlangıcında büyük akarsuları geçmek
için geçici setler, ahşap direkler ve sallar kullanılırdı. Roma döneminde
kalıcı geçişi sağlayan köprüler inşa edilmeye başlandı. İlk aşamada ahşap dal köprü
yahut asma köprüler kullanılırken, Roma inşaat tekniğinin etkisiyle taş
köprüler inşa edildi.
Köprüler, genelde
toprak set için çok derin çöküntü veya vadiler ve nehirleri karşıya geçmek için
inşa edilirdi. Roma’da köprü, pons / pontis sözcüğüyle ifade edilirdi. Sözcüğün
ilk anlamı “asma köprü” iken, sonraları sadece “köprü” olarak genelleşti.
Pons sözcüğü, ilk köprünün dini bağlantısı olan Pontifex Maximus’dan (Roma’nın başrahibi)
geliyordu. Çünkü ilk ahşap köprü
dini amaç taşıyordu. Bu anlayış, günümüz Papalık kurumuna (pope) kadar
gelmiştir.
Tuna nehrini duba/şamandıra düzeneğiyle geçen Roma Lejyonu,
sonraki dönemlerde inşa edecekleri köprülerle geçecekti.
En erken köprüler ahşaptandı. Roma’daki en eski ahşap köprü
Etrüskler tarafından inşa edilmiş olmalıydı. Genelde en eski ahşap köprü kral Ancus Marcius’a atfedilir (Pons
Sublicius). Sonraları köprü ayakları taştan, geçiş kısmı ahşaptan yapılmaya
başlandı.
Silindirik sistemle suyun boşaltılıp harç aracılıyla akarsulara köprü ayakları inşa edilerek, günümüzün köprü inşasına giden yolu açtılar. (Arşimet vidası türbini).[3]
Bağlayıcı taşları keşfederek kemerli köprüler inşa ettiler.
Günümüzde dahi kullanılan bu köprülerin benzerini Osmanlı döneminde Mimar Sinan
kullanmıştır.
Pons Fabricius (Ponte dei Quattro Capi ): Tiber Adası ve
batı yakasını bağlar. Geç Cumhuriyet Dönemi (Cassius Dio’ya göre MÖ.62’de
yapıldı). Yolların yapımından sorumlu olan ve Fabricia ailesinin bir üyesi olan
Lucius Fabricius tarafından
yaptırıldı. Roma’daki en iyi korunmuş Roma köprüsüdür.
Justinian Köprüsü: Erken Bizans Dönemi’nin Anadolu’daki en görkemli anıtsal yapılarındandır. Serdivan/Sakarya Köprüsü olarak da bilinen Sakarya nehri üzerindeki köprünün uzunluğu 365 m. genişliği 9.85 m.’dir. Toplam 12 kemerlidir. MS. 558-560 yıllarında İmparator Justinianus tarafından yaptırılan köprünün bir kenarında yak, diğer kenarında apsisli yapı yer alır. Yapı pontogebphyra (Rumca beş köprü) olarak hatalı bir isimle anılır. 2018 yılında UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi'ne alınmıştır.
Adana Taş Köprü: Hadrianus dönemi eseridir. Halen
kullanılan en eski köprülerdendir. Aslen 21 gözlü olan köprü, Seyhan Nehri'nin
ıslahı sırasında 7 gözünün toprak altında kalmasıyla 14 gözlü olarak hizmet vermektedir.
Silifke Taş Köprü: Şehir merkezinden geçen Göksu nehri
üzerindedir. Aslen yedi gözlü iken köprü gördüğü onarımlar sonrası beş gözlü
hale gelmiştir.
Kemere Köprüsü: Bartın’ın Amasra ilçesindedir. Amasra Kalesi'nin yarımada ile Boztepe Adası'nda bulunan iki kısmını birbirine bağlan Roma dönemi köprüsüdür.
Çoğunluğu Ege ve Akdeniz antik kentlerinde bulunan Roma
köprülerinin Karadeniz’de günümüze ulaşmayı başarabilen örnekleri enderdir.
Ancak Karadeniz’in debisi yüksek akarsuları üzerinde bol miktarda bulunan
“kambur” köprüler, Roma teknolojisi ürünüdür.
Tüneller
Seyrek kullanılmış olmalarına rağmen tünellere ait kanıt
vardır. Uzun bir yol yerine daha kısa bir ulaşım sağlardı. En güzel örnek Furlo Tüneli’dir. Pesaro yakınlarındaki
Via Flaminina üzerinde Furlo Gorge’da sağlam bir kireç taşı çıkıntısı kesilerek
yapılmıştır. İmparator Vespasian bu
kayayı MS. 76-77’de kestirmişti. Bu tünel 5.48 m genişlik, 5.95 m yükseklik ve
38,3 m uzunluğundaydı. Bugün hala kullanılmaktadır.
Diğer eski tünel ise Umbrialılar tarafından kazılan Pozzuoli tünelidir. Napoli yakınında Via
Domitiana üzerindedir. 4 m genişlik, 5 m yükseklik ve 705 m uzunluğundadır.
Anadolu’daki en önemli örneği Hatay’daki (Samandağı) Titus
tünelidir. Su tahliyesi için kullanılmıştır.
Su Kemerleri
Romalılar su kemerleri inşasında da önemli ilerleme kat
etmişlerdi. M.Ö. 4. yüzyıl sonlarına kadar suyu kuyudan, kaynaktan veya
sarnıçlarda biriktirilen yağmur suyundan sağlayan Romalılar, M.Ö. 312’de ilk su
kemeri Aqua Appia’yı inşa ettiler. İnşaat, Censor Appius Claudius Caecus’un
idaresinde gerçekleştirildiği için, su kemeri (ve yukarıda bahsettiğimiz aynı
tarihte inşa edilen Roma yolu Via Appia da) onun adıyla anıldı.
M.Ö. 312’den, İmparator Traianus (M.S. 98117) zamanına kadar
Roma’da on su kemeri inşa edilmişti; Traianus zamanında inşa edilen su kemeri
de imparatorun adıyla anılmaktadır (Aqua Traiana). İmparatorluğun hemen bütün
eyaletlerinde kentler su ihtiyaçlarını su kemerleriyle kaynaklardan getirilen
suyla sağlıyorlardı.[4]
Roma’nın egemen olduğu Akdeniz dünyasının çeşitli bölgelerinde
su kemerlerini görmek mümkündür. Aspendos’ta bulunan su kemeriyle İstanbul’a su
taşıyan kemer en ünlüleridir.
Limanlar
Bir körfez ve burunlardan oluşan doğal limanlar, denizcilik tarihi boyunca tercih edilen en önemli
ulaşım sistemi olmuştur. Antik Romalılar, doğal limanlar dışında her iki yandan
dalgakıranlarla sınırlandırılan yapay
limanları inşa ettiler.
Yapay olarak kazılmış koylar da yapay limanlar sınıfına girdi.
Antik Roma’da limanların bir kısmı sadece askeri deniz
kuvvetlerine aitti. Büyük çoğunluğu ise ticaret amaçlıydı. Deniz ulaşımı,
karaya göre çok daha fazla kullanılan bir ulaşım aracıydı.
İtalya sahilleri çok az sayıda doğal limana sahipti. Bu yüzden
yapay bir liman inşa edilmek zorundaydı.
Birçok liman Roma’nın kuzey ve güney sahillerine
konumlandırılmıştı. En ünlüsü Roma’ya deniz ulaşımını sağlayan Ostia limanıydı.
Kuzey Afrika’da (Libya) bulunan Leptis Magna ve İstanbul-Yenikapı
limanları, diğer ünlü limanlardı.
Akdeniz ve Karadeniz’de Roma Dönemi’nde yaklaşık 1000 kadar
liman vardı.
Ayrıca kuzey eyaletlerde ve nehir boylarında çok sayıda liman
ve iskele vardı.
Romalılar, eski liman inşaatlarında kullandıkları teknikleri
geliştirdi ve daha büyük ölçekli limanlar yaptılar. İnşaat sektöründeki
yenilikleri limanlara da uyguladılar. Örneğin su altına döşenen hidrolik beton
ve temeller kullandılar.[5]
Kaynaklar:
Gazzola, P. 1963, Ponti Romani, Firenze
Naumann,
R. 1963. “Die hethitische
Brücke über die Schlucht bei Büyükkaya (Bogazköy)”, “Boğazköy üzerindeki Hitit
köprüsü”, Berlin'deki Alman Doğu Derneği Yay.
Kaplan, Davut. 2022, “Roma’da Yollar, Rotalar”,
19 Mayıs Üniv. Arkeoloji Bölümü.
Kaplan, Davut. 2021, “Nehirler, Kanallar,
Limanlar, Fenerler”, 19 Mayıs Üniv. Arkeoloji Bölümü.
Tekin, Oğuz. 2011, Hellen ve Roma Tarihi, Anadolu
Üniv. Yay.
Kolb, Anne. 2001, “The cursus publicus”, British
Library Press
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder