Kumsal ve Beton
Geçen haftaki “Yalı
Kumsalı Kutsaldır, Dokunulamaz!” adlı yazımıza, çoğu olumlu bazı
eleştiriler aldık. Karadeniz Arkeolojisi’ne
bu hafta da ara verip konuya devam edeceğiz.
Ünye Kumsalı Ne Zaman Oluştu?
Kum, kayaçların rüzgâr, su ya da buz gibi bir dış etkenler
vasıtasıyla aşınması sonucu oluşur. Kumun en yaygın bileşeni silika (Silisyum dioksit, SiO2) olarak da adlandırılan kuvarstır.
Kumun oluşumu bazı durumlarda binlerce yıl sürebilir, bileşimi, yerel kayaların
bileşimine bağlı olarak bölgeden bölgeye değişir. Kum, bölünmüş kaya ve mineral
parçacıklarından oluşan granül bir malzemedir. Çakıldan daha ince ve siltden
daha kaba olur.[1]
Ünye kumu, daha çok şehrin her iki tarafında; Batı ve Doğu
kıyılarında bulunur. Uzunkum plajları,
bölgenin en gözde kumuyla tanınır.
Kent merkezindeki kumsal ise 60’lı yılların başında görülür.
Sahil Yolu yapımından sonra denizin gerilemesiyle ortaya çıkmıştır. O yıllara
denk gelen çocukluğumuz, “köprü” dediğimiz Yeni İskele’nin sahilinde geçti.
Kıyıdaki Tombul Kaya, denize
atladığımız ilk yerdi. Sonra Sivri Kaya’ya
terfi ederdik. Orası daha yüksek ve denize dik tepe atlayabileceğimiz kadar
derindi. Daha sonra köprünün üçüncü
direği, dördüncü direği gelirdi.
Ardından köprünün başına kadar gider, denize kelebek atladığımız ilk gençlik yıllarımıza
“merhaba” derdik.[2]
Kumsal neredeydi? Hemen yan tarafta; Askerlik Şubesi karşısındaki kıyı kumluk alandı. Orada kumlara yatar, güneşlerdik. Çocukluğumuz o kumların üzerinde geçti. Kumsal ile Sahil Yolu arasında, Parkın devamında Çocuk Parkı vardı.[3]
Bizim kuşağın istisnasız tüm elemanlarının be bizden öncekilerin
(Ferhan Şensoy dâhil), bu kumsala ait
mutlaka bir anısı vardır.[4]
Sonra Yalı Kumsalı
gelirdi ki, bu alan daha çok balıkçılara aitti, kayıkların barınağıydı.
Kum Neden Önemli?
Sahil kentlerinde oluşan kıyı kumsalları günümüzde özel koruma
altındadır. Sadece kentin güzel görünmesi amacıyla değil, kıyı şeridi boyunca
uzanan yatay ve doğal oluşumlar halk sağlığı açısından da tercih edilen
alanlardı.
Deniz duvarları, dalgakıranlar, iskeleler ve diğer kıyı
sabitleme yapıları, şehrin kıyıları üzerinde muazzam etkilere sahiptir. Kıyı
yapıları, deniz dalgalarının, akıntıların ve kum hareketinin etkilerini kontrol
altına almak için inşa edilir. Genellikle kum kaybeden kumsalda, sığlaşan
koylarda "koruma" amaçlı
hareket edilir. Denize yapılan bilinçsiz müdahaleler, dolgu vb. işlemler kıyı
erozyonuna neden olur ve zamanla sahili bataklığa dönüştürebilir.
Karadeniz’de deniz tuzu oranı düşük ve hava rutubetli
olduğundan, kumsalın denizden uzak kısımları yeşil bir örtüyle kaplanmaktadır.
Bu kısmı bahane ederek, zaten kumsalın yeşillik alana dönüştüğü, kum
kalmadığını söyleniyor.
Kumsalı ihmal edersen, çöp içinde bırakırsan elbet te kötü olur.
İstenen bu olmamalı. Betonlamak çözüm değildir. Kumsalın temizliği yapılarak, arındırma
ve tarama yöntemiyle kum kalması sağlanabilir.
Yalı sahiline ille bir şey yapılacaksa, kaldırımı daraltan
bisiklet yolu kaldırılıp başka bir yere taşınır. Kaldırım kenarları
çiçeklendirilebilir, ağaçlar elden geçirilir.
Güzelleştirme böyle olur.
Zaten kıya çekilmiş balıkçı kayıklarıyla ve özel botlarla Ünye
Yalı Sahili, Ege ve Akdeniz’in marinaları gibi örnek kıyılarımızdandır.
Betona Karşı mıyız?
Beton, çakıl, kum, çimento gibi "agrega" denilen maddelerin
bir bağlayıcı madde ve su ile birleştirilmesinden meydana gelen inşaat malzemesidir.
Çağdaş toplumların temelini oluşturan en önemli yapı malzemelerinden biridir.
Bu nedenle betona karşı olmak, mümkün değildir.
Ancak plansız, anormal ve
gereğinden öte beton kullanımı, doğayı öldürmek anlamına gelir. Tıpkı toksikolojide vücudun taşıyamayacağı
miktarda alınan her maddenin “zehir” tanımına girdiği gibi, betonun da fazlası
zararlıdır, doğayı katleder.[5]
Beton, kullanılan bağlayıcının cinsine göre adlandırılır.
Çoğunlukla Portland çimentosu kullanıldığından “Portland çimentosu betonu”
olarak tanımlanır.
Yaşadığımız çağda konutlar, yapılar, yollar, köprüler,
barajlar, santraller, istinat duvarları, su depoları, limanlar ve havaalanları
gibi birçok yapı çoğunlukla betondan yapılır.
Günümüzde dünyada her yıl 10
milyar m3’ten fazla beton üretilmektedir.
Bu miktar dünya nüfusuna bölündüğünde kişi başına yıllık 1,25 m3 (yaklaşık 3 ton) beton üretildiği ortaya
çıkar.
Bu da betonu sudan sonra en çok üretilen ve tüketilen malzeme
yapar.
Ekmek hesabına vurursak, dünyada kişi başına üretilen ve
tüketilen ekmek miktarı, beton miktarının ancak sekizde biridir.
Betonun Tarihi
Eski Mısırlılar kil harcını piramitlerin yapımında
kullanmıştır. Harç kireç taşının (CaCO3) ısıtılması ve karbondioksit gazının
(CO2) çıkarılması ile elde edilmektedir.
Horasan harcı ise, kireç
ve tuğla-kiremit kırıklarından
yapılır. Bağlayıcı malzeme kireçtir. Agrega (dolgu) olarak tuğla ve kiremit
kırıkları kullanılır. Pozolanik
özelliğe sahip olmasından dolayı hidrolik olup, sulu, nemli ortamlarda da
tercih edilir.[6]
Horasan harcının Mısır’daki Gize piramitlerinde ve Asur
şehirlerinde kullanıldığına dair bulgulara rastlanmıştır.
“Horasan” kelimesi İran’ın doğusunda yer alan Horasan
bölgesinden gelmektedir.
Horasan harcı Roma
döneminde “cocciopesto”, Hindistan’da “surkhi”, Arap ülkelerinde “homra”
diye bilinir.
Horasan harç ve sıvaları Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı
dönemi yapılarında, İstanbul’da Ayasofya,
Süleymaniye camileri, Rumeli Hisarı, Sultanahmet külliyesi gibi tarihi yapılarda, sarnıç, su kemerleri
ve hamamlarda kullanılmıştır.
Su ile sertleşen hidrolik çimentonun bulunuşu Romalılara kadar uzanır.
Romalılar kireç hamurunu, pozolanik
volkanik küle karıştırmaktaydılar. Bu amorf silisten oluşan pozolan, suyun mevcudiyetinde alkali
ile kimyasal olarak reaksiyona girerek silis jeli olarak sertleşir. Pozolan
kelimesi, maddenin
bulunduğu Pozzuoli isimli İtalyan kasabasından gelmektedir.
Bu anlamda Romalılar,
günümüzde kullanılan çimentonun ilk mucidi ve kullanıcısı olarak kabul edilir.
Bu konuda ilk patent İngiliz James Parker'e 1796'da verilmiştir. 1824'te de İngiliz duvarcısı Joseph Aspdin kireç taşını kille
yakarak bir bağlayıcı madde, çimento
elde etti. Portland Adası'ndaki kireç taşına benzediği için Portland çimentosu ismini verdi. Bundan
sonra yapılan evler barajlar yollar çimento karıştırılan agregalarla (kum, çakıl
veya kırma taş karışımı) yapılmaya başlandı.
Kum vs Beton
Betonun en önemli dolgu maddesi kumdur.
Kum akarsuların aşındırdığı kayaçlardan yahut deniz
dalgalarının biriktirmesiyle kıyılarımızda kumsal olarak açığa çıkar.
Binlerce yılda oluşan kum taneciklerinin üzerine beton dökerek,
kumsallarımızın yok edilmesi ne anlama gelir?
Betonu oluşturan en önemli malzeme kumdur, kum taneciklerinden
oluşan kumsalları betonla yok ediyoruz.
Tıpkı bir kartalın, kartal tüyü ile imal edilmiş bir ok
tarafından vurulması gibi.[7]
Betonun, hayatımızın en önemli tüketim maddesi olması nasıl
açıklanır?
İnşaat sektöründeki inanılmaz artış, konut açığı yahut
memleketin imar ve iskân durumuyla açıklamak mümkün değildir.
Geriye tek şey kalıyor:
Rant kapısı olarak beton elverişli bir araçtır.
Bundan dolayı sürekli betonlaşıyoruz!
Önemli not: Geçen hafta Atatürk Parkı ile Ünyelilerin “köprü”
dediği iskele arasındaki 200 metrelik kumsal, henüz yakın bir tarihte
betonlaştırıldı. Mevcut kaldırıma paralel, yaklaşık 7 metre genişliğinde beton
döküldü.” diyerek, yanlış bilgi vermişiz, özür dileriz. Eski kaldırıma paralel
dökülen yürüyüş yolu (ek kaldırım), en az 25 metreymiş. Araya çiçeklendirilen
bölümler konulmuş olsa da iki kez müdahale edildiği için kumsalın 25-30 metre
genişliğinde kıyı kesimi sessiz sedasız betonlaştırılmıştır
[1] Silt,
akarsuların taşıdığı alüvyonlardan oluşur. Kum tanelerinden daha küçük; 0,002
ile 0,1 milimetre arasındaki alüminyum silikat taneleridir.
[2] Aynı
serüveni bizden sonraki kuşakların da yaşadığına tanık olduk. Kendisini rahmet
ve özlemle andığım sevgili Hulusi Sağlam’dan
aldığım kitaptan öğrendim; Aşkın Rengi
İle İstavritin Rengi Aynıdır. Yazarı, Ayhan
Nadi Düzkaya. Oldukça yakından tanıdığım bir alenin üyesi; Ünye Ortaokulu’nda
beraber okuduğumuz, sevgili arkadaşım Aydın
Düzkaya’nın küçük kardeşiymiş kitabı yazan kişi... İleride belki O’ndan da
bahsederim.
[3]
Güneşlediğimiz o kumsalda şimdi bir lokantanın servis masaları var, çocuk
parkının olduğu yerde ise lokantanın kendisi.
[4] Ferhan
Şensoy’un annesinin evi Şube’nin yanındadır. Ferhan galiba bir televizyonda söyleşi
programında anlatmıştı: “Karşıdaki kumsalda denize girerdik. Giydiğim çizgili
şorttan takip ediyorlardı beni. Biraz derine gidecek olsam, evden sesleniyorlardı,
“Açılma Ferhan, kıyıya dön!” diye.
[5] Aynı
şekilde nükleer enerjiye de karşı değiliz ama kâr amacı güttüğü için gerekli
emniyetten yoksun nükleer santrallere “hayır!” diyoruz.
[6]
Pozolanik özellik, su ile sertleşen hidrolik bağlayıcılarda mevcuttur. Amorf
silisten oluşan pozolan, su ile temasa girdiğinde silis jeli olarak sertleşir.
Romalıların buluşu olan bu malzeme, Pozzuoli isimli İtalyan kasabasında
keşfedilmiştir.
[7] Doğası
gereği kartallar yüksek uçar ama bir gün usta bir avcının oku gelir onu bulur.
Son bir hamleyle kendisini vuran oka bakan kartal, oktaki tüyleri görünce bir
zamanlar tüylerin bir kartala ait olduğunu düşünür.








Hiç yorum yok:
Yorum Gönder